2013 Gezi'den 15 Temmuz 2016 Fetö'ye

AKP, ABD ve AB emperyalistlerinin sınırsız desteğini ve onayını alarak 2002 yılında iktidara geldi.

AKP iktidarı adı konmamış büyük bir koalisyondu, bu koalisyondan en fazla avantaj sağlayan yapı Fethullahçı çeteydi. Fethullah ve AKP yönetici kadroları dinci gericilikte, laiklik ve cumhuriyet düşmanlığında, emperyalizmle işbirliğinde benzer referanslara sahipti. Fethullahçı çete bu dönemde ordu, emniyet ve yargı içerisinde neredeyse rakipsiz hâle geldi. Eğitim çağındaki gençlerimizi, çocuklarımızı yurtlar ve dersaneler aracılığıyla kadro kaynağı olarak kullandılar.

Ticarette, sanayide, madencilikte, bankacılıkta, yazılı ve görsel medyada ayrıcalıklı konuma ulaştılar. Taşeronlaştırma, özelleştirme, kamu varlıklarının yağmasında ortaktılar.

AKP ve FETÖ ülkemizin dış politikasını ABD planları doğrultusuna çevirirken birlikteydiler. Mecliste reddedilen 1 Mart 2003 Irak tezkeresi için üzüldüler ve ABD'den özür dilediler. Bunu telafi etmek için 19 Mart 2013'te yeni bir tezkere kabul ettiler.

Libya'nın yıkımında rol aldılar. Suriye'ye terör çetelerinin saldırması için lojistik destek sağladılar, ülkemiz topraklarını çetelerin barınmasına açtılar.

Suriye halkının kitleler hâlinde ülke dışına göçünü teşvik ettiler. Birkaç ay içerisinde yıkılacağını umdukları Suriye yönetimi, ordusu ve halkıyla birlikte direndi. İran, Rusya ve Lübnan Hizbullahının aktif desteğiyle direniş devam ediyor.

AKP başlangıçta en fazla yüzbin Suriyeliyi kısa süreliğine Türkiye'deki kamplarda tutacak, kendine bağımlı yönetim oluşturduktan sonra geri gönderecekti. Hesap tutmadı, on yılı aşan sürede ülkemize yaklaşık beş milyon Suriyeli geldi.

2013 Mayıs-Haziran Büyük Halk Direnişi (Gezi Direnişi)
AKP'nin dış politikada ABD savaş işgal ve yıkım politikasına taşeronluk yapması sonucu oluşan büyük göç, içeride gericilik ve vurgunculuk Türkiye halkının sabrını taşırdı. Gezi parkında başlayan olaylarla 2013 Mayıs-Haziran Büyük Halk Direnişi patladı. ''Gezi'' ile AKP’nin ayaklarının altındaki toprak kaymaya başladı, dengesi bozuldu. Gezi direnişi çoğunlukla ilerici, modern, cumhuriyetçi, laik kesimlerin katılımıyla büyüse de gericilik, vurgunculuk ve savaş politikalarına karşı bir yönelim tutturarak toplumun çoğunluğunu, ulusal bütünlüğünü temsil eden bir konum kazandı.

Erdoğan Gezi’ye karşı kendi seçmen tabanını oluşturan kısmen feodal değerlerin etkisinde, geleneksel olarak Türk-İslâm değerlerine daha fazla sahip çıkan kitleyi seferber etmeye çalıştı. Emperyalistlerin ve FETÖ’nün de desteği ile başarılı oldu ama bunu sağlarken ulusal değerlere tutunmak zorunda kaldı. Çünkü direnişe ülkücüler ve AKP tabanının da destek olduğunu, sempati ile yaklaşmaya başladığını gördü. Klasik sağcı tabandaki antiemperyalist yönelim bu dönemde artmaya ve Erdoğan’ın iktidarı sarsılmaya başladı.

FETÖ darbe girişimi
ABD, taşeron olarak kullandığı AKP yönetimindeki Türkiye'nin hizadan çıkma belirtileri göstermesine izin vermek istemedi.15 Temmuz 2016'da Fethullah çetesi eliyle darbe girişiminde bulundu. Darbe girişimi ordu ve emniyetteki yurtsever asker ve polislerin aktif silahlı direnişi ve sivil halkın darbecilere karşı sokaklara çıkmasıyla önlendi.

15 Temmuz Halk Savunmasına katılan sivil halk kısmen feodal değerlerin etkisinde, geleneksel olarak Türk-İslâm değerlerine daha fazla sahip çıkan ''Reis''çi kitleydi. Bu kitle çok uzun yıllardır antikomünizmle, laiklik karşıtlığıyla zihnen esir alınmış, emperyalizmin-NATO'nun destekleyicisi konumundaydı. Bunların emperyalizmden kopuşu esas olarak 15 Temmuz Halk Savunması ile tamamlandı. Darbe teşebbüsüne direnerek emperyalist planlara karşı harekete geçilmiş oldu. Erdoğan ve AKP’nin şeriat ve ümmetçilik özlemlerinin aksine “Hâkimiyet milletindir” (Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir) ilkesine dönüldü. Dolaylı yollardan da olsa laiklik ve cumhuriyet savunması yapılmış oldu.

Kültürel olarak karşıt konumlarda olan, 2013 Mayıs-Haziran Büyük Halk Direnişini (Gezi) ve 15 Temmuz Halk Savunmasını gerçekleştiren bu iki kitlenin üyeleri Türkiye'nin tarım ve sanayi üretimini gerçekleştirir. Eğitim, sağlık, hizmet, kültür, bilişim, eğlence, hukuk işleri, iç ve dış güvenlik yani yaşama dair her şey bunlarca sağlanır. Bunlar toplumun büyük çoğunluğudur. Esasen halk olarak sorunlarımız, dertlerimiz ortak olduğu gibi çözümlerimiz de ortaktır.

Sınıfsal olarak çıkarları aynı olan emekçi çoğunluğunun kültürel olarak ''Dindar-Laik'', ''Şehirli-Köylü'', ''Metropollü-Anadolulu'' olarak bölünmesi halkın gücünü sınırlar, savunmasız bırakır.

ABD emperyalizmi bu bölünmeyi bugüne kadar tepe tepe kullandı. 1945’den sonra Türkiye’deki egemenliğini işbirlikçileri eliyle sağcı kitleye kendini benimseterek sürdürdü.

Ümmetçiler-dindarlar ve şu an emperyalizmin düşman ilan ettiği ülkücüler uzun süre işbirlikçi iktidarların kitle tabanı oldu.

Erdoğan, hâlâ kendi bencil kişisel ve sınıfsal dar çıkarlarının peşinde, ulusal birliği sağlamaya yönelen halkı birbirine düşürecek şekilde davranıyor. OHAL yetkileri ve KHK'lar FETÖ'cülerin yanı sıra ilerici memurları, öğretmenleri, eğitimcileri tasfiye etmek için de kullanıldı, grev ertelemeleri fiili yasak hâline geldi.

Bugünkü ekonomik çıkmaz içinde bile dolar milyarderlerine servet vergisi koymayı düşünmüyor, halkın olması gereken varlıkları bankalara tefecilere peşkeş çekiyor. Ekonomik darboğazla bunalan halkın kendisinden desteğini çekmesi üzerine en iyi bildiği şeyi yapıyor. Gezi'de ve 15 Temmuz’da sokağa çıkanları düşmanlaştıran bir siyaset izliyor. Gezi'de emperyalizme, gericiliğe ve vurgunculuğa dur demek için direnişe geçen Türkiye'nin ulusal demokratik güçlerini emperyalizmin emrindeymiş gibi göstermeye çalışıyor.

Diğer taraftan da emperyalizm ulusal birliğimizin dinamitlenmesini ellerini ovuşturarak izliyor. Türkiye’nin, Rusya ve İran’a karşı bir rol alması için uygun zeminin yaratılmasını bekliyor. Türkiye’yi bölme planlarını sürdürüyor.

Tüm bu teorik ve tarihsel arka plan gösteriyor ki, Gezi ile 15 Temmuz kitlesi birleşirse Türkiye ulus olarak ortaya çıkar. Emperyalizm ve gericiler bu bütünlüğün sağlanmasını istemiyor. Dolayısıyla bir kez daha söylersek ulusal birliği sağlamak önümüzdeki dönemin ertelenemez görevidir.

Sendikalarımız, demokratik kitle örgütlerimiz, partilerimiz bu bilinçle yol almalı, çıkarları ortak olan iki kitleyi bir araya getirebilmenin yol ve yöntemlerini bulmalıdır.

16 Tem 2022
paylaş