Post kavgası

Cemaat ile AKP arasındaki kavga ele alındığında burjuva demokrasisinin en büyük yalanı olan hükümetin ve buradan giderek devletin organlarının halkın seçimlerde ortaya koyduğu idare ile belirlendiği yalanının kendisini nasıl deşifre ettiğini görmek daha da kolaylaşır. Parti olarak örgütlenmemiş, seçimler de bir tane dahi oy almamış bir cemaatin nasıl olup da devlet içinde büyük bir güç olduğunu anlamanın yolu devleti yönetecek olanların demokratik seçimlerle iş başına geldiği yalanını sorgulamaktan ve analiz etmekten geçer. burjuva siyaset bilimi bu yalanı teorize etmeye, kavramsallaştırmaya, kategorize ederek bir gerçeklik olduğuna inandırmaya çalışır bizleri.

Devlet olgusuna sınıfsal bakan, sınıfsal mücadelelerin ve sınıflar arası dengelerin devlet üzerindeki belirleyici etkisinin ayırdında olan komünistler, burjuva siyaset biliminin olguları nedenlerinden ayırarak çözümlemeye çalışmasının “açıklayıcı” olmaktan çok olumlamayı temel kaygı olarak kabul etiğinin de farkındadır. Hiç bir burjuva devlet “halkın” ortak iradesiyle, üzerinde uzlaşmaya varılmış bir yönetim aygıtı olarak ortaya çıkmamıştır. Halkın devlete müdahalesi söz konusu değildir. Hükümetlere seçimler yoluyla yapılan müdahale esastan ziyade biçime müdahaleyle ve/veya kısa erimli güncel politik uygulamalarla sınırlı kalmıştır. Her burjuva devlet gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti de burjuvazinin bir aygıtıdır. Bu aygıtı yönetecek olanlar, kapalı kapılar ardında güç odaklarınca derin mücadeleler ve uzlaşmalar sonucu ortaya konur. Seçimler de bu uzlaşmaya meşruiyet yaratmak görevi görür. Çok genel biçimiyle ve basite indirgenerek ortaya koyulan bu durum 2002 seçimlerinden bu yana ülkemizde yürürlüktedir. AKP iktidarı ulusal ve uluslararası egemen güçlerin bir büyük uzlaşmasıdır. Bu iktidar esasta önemli iki akımın koalisyonudur. Biri Milli Görüş geleneğinden gelen sonradan “gömlek değiştiren” akım diğeri de adına cemaat denen 1950 yıllardan itibaren biçimlenen ve özel desteklerle güçlenen akım.

Bu koalisyon uzunca bir süredir bozulma sinyalleri veriyordu. Dışsal faktörlerin engelleyici etkisinden kurtulan bu iki akım egemenliğin tek seçeneği olmak için kimi zaman gizli, şimdilerde ise açıkça mücadeleye girişti. Mayıs-Haziran Büyük Halk direnişi sadece halk kesimlerinde değil, yönetici kesimlerde de yeni dinamikler yarattı. Onların arasındaki kurulu dengenin bozulmasına neden oldu. İki akım arasındaki otantik ve yöntemsel farklılıklar ön plana çıktı. Bu farklılıkların geçici uzlaşması olan hükümet ortaklığı yeniden gözden geçirilmek ve gerekirse ”diğerini” tasfiye ederek başka güçlerle yeni uzlaşmalar kurarak devam etme iradesinin saklanamaz olduğu bir aşamaya gelindi. İki akım arasındaki farklılıklara ana başlıklarıyla değinmek bu mücadelenin arka planını anlamak için önemlidir.

Farklı sermaye grupları
AKP’yi destekleyen burjuvazi MÜSİAD adı altında cemaati destekleyen sermaye TUSKON adı altında örgütlenmiştir. Gerek MÜSİAD, gerekse TUSKON ağırlıklı olarak tüketim sektörlerinde faaliyet gösteren sermaye gruplarıdır. Çekirdek sermaye diyebileceğimiz banka sermayesi, silah sektörü, enerji sektörü, imalat sanayi TÜSİAD olarak örgütlenen sermaye sahiplerinin elinde olsa da cemaattin egemenliğindeki TUSKON hem bankaya sahiptir hem de MÜSİAD’a göre daha fazla çekirdek sermaye sahibini bünyesinde barındırmaktadır. İhracat kapasitesi açısından da MÜSİAD’dan ilerdedir. Bu iki sermaye grubu arasındaki rekabet iki siyasi grup arasındaki mücadelenin de enerjisini sağlamaktadır.

Bürokrasideki çatışma
2002 seçimlerinde hükümet olan AKP bürokratik kadrolarından yoksundu. 12 Eylül döneminden itibaren özel desteklerle bürokraside tırmanışa geçmiş olan cemaat bu açıdan AKP’ye kadro desteğini sundu. Yargıda, emniyette, orduda, milli eğitimde, maliye gibi kritik noktalarda örgütlenmiş cemaatin uygulamaları AKP tarafından zoraki olarak kabul edildi. Geçen 11 yıl boyunca kadrolarını ve aydınlarını yetiştiren AKP artık bu alanlarda belirleyici olmak istiyor ve bu amaçla cemaatin kadrolarını tasfiye ediyor. Bu mücadele de AKP-cemaat çatışmasının ana alanlarındandır.

Uluslararası ilişkilerde farklılıklar
AKP hükümetinin işbaşına gelmesinde emperyalist çevrelerin “mıntıka temizliği” ve destekleri artık bilinen gerçeklerdir. Buna rağmen AKP bu çevrelerin fırsatçı çocuğu cemaat ise uysal çocuğu olagelmiştir. Bu farklılık özellikle dış ilişkiler alanında açığa çıkmıştır. AKP, ABD-İsrail varoluşsal ittifakını yıkarak bunun yerine ABD-Türkiye ittifakı hayaline kapılmış, bu amaçla İsrail’le çatışma içine girmeyi göze almıştır. ABD tarafından kabul edilmez bulunan bu niyet uluslararası çevrelerde AKP'nin geleceğinin tartışılmasına neden olmuştur. Cemaat ise bu konuda ABD'nin sorgulanamaz idaresine tabii kalmıştır. AB üyeliği konusunda da tutarsız ve karasız politikaları ile bu emperyalist çevreyi de tedirgin etmiş olan AKP’ye rağmen cemaat bu konuda belirlenmiş çerçevenin içinde kalmaya özen göstermektedir. Fırsatçılığını Nato'yu kaygıya sürükleyecek işbirlikleri niyetleriyle tırmandıran AKP son Şanghay grubuna katılma açıklamaları ile ordunun siyasetten tasfiyesiyle sonuçlanan eski niyetlerin de sözcülüğünü üstlenmiş görünmektedir. Ortadoğu’daki gelişmeleri yönetemeyen, bu konuda emperyalist çevrelerle farklı politikalar izlemeye yönelen AKP bu çevrelerde güvenilemez olarak kabul edilmiştir. Cemaatin ise bu konularda emperyalist çevrelerin iradesinden ayrık bir iradesi mevcut değildir. Özellikle uluslararası ilişkilerdeki bu farklı tutumlar çatışmanın dış dinamiklerden beslenen yanıdır.

İnanç ve üslup farkları
Çatışmanın nedenleri arasında ikincil önemde olmakla birlikte her iki kanadın biçim ve inanç farklılıklarını da göz önünde tutmak gerekir. AKP liderinin kişiliğinde biçimlenen  kaba, buyurgan, yok sayan tarz kitlelerdeki hoşnutsuzluğu bilemektedir. Meşruiyet tartışmasında önemli bir özellik olan bu tarz cemaati rahatsız etmektedir. Sinik ve sızmacı örgütlenme tarzının deneyimleriyle hareket eden cemaat, kitleleri kışkırtan AKP tarzından rahatsızdır. Nurcu mezhebi “Türkleştirerek” yeniden yorumlayan, bu yolla Türk muhafazakar çevrelerinde kitle tabanı bulan cemaatin inanç özelliklerinden farklı olarak, Ortadoğu’da yaygın bir benimsenmeye sahip Nakşilik inancına sahip olan AKP bu açıdan farklı bir kitle tabanına sahiptir. İki grup arasındaki çatışmanın acımasızca sürdürülmesinde “hafifletici unsur” görevi gören bu farklılık göz önünde tutulmalıdır.

Birlikte geldiler birlikte gidecekler
Mayıs-Haziran Büyük  Halk Direnişi halk kitlelerini iktidara karşı birleştirirken, egemenler arasındaki çelişki ve farklılıkları hem açığa çıkardı hem de belirginleştirdi. İktidar bloğundaki iç çelişkiler, dış çelişkiler üstü örtülemez bir duruma geldi. Kendi aralarındaki mücadeleyi kitlelerin gözünden kaçıramaz hâle geldiler. İktidarın çöküş dönemine girdiğini gören egemenler halk düşmanı yeni işbirliklerini örgütlemekten kaçınmayacaklardır. Açığa çıkmış çatışma aynı zamanda yeni bir iktidarın hazırlanmasının da başlangıcıdır. Bu hazırlığı başarısızlığa uğratmak, bu çatışmayı her iki grubunda dış destekleyicileri ve hamileriyle birlikte iktidardan uzaklaştırıldıkları bir sürece çevirmek zor olsa da imkansız değildir.

10 Ara 2013
paylaş