“Erken Emekliliğin” öteki yüzü

1999 yılında sosyal güvenlik sisteminde yapılan bir değişiklikle, o yıldan itibaren sigortalı olarak çalışanların emeklilik yaşı yükseltilmişti. Emeklilik yaşı kadınlarda 58’e, erkeklerde 60’a çıkarılmıştı. Tamamlanması gereken prim gün sayısı da 7000’e yükseltilmişti. 1999 yılından önce sigortalı olanlar için ise emeklilik yaşı “kademeli olarak” yükseltilmişti. Bu da, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi dolanların emeklilik yaşını beklemek zorunda kalmalarına yol açmıştı.

“Yaş engeline takılanlar” diye anılan bu durumdaki milyonlarca mağdur uzunca bir süredir haklı olarak seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Bu durumdakilere şimdi güya “erken emeklilik” müjdesi veriliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın emekliliğini normalde hak etmiş olanlara getirdiği çözüm önerisi ise “daha az paraya” emekli edilmeleri. Henüz üzerinde çalışılan bu öneriye göre emeklilik maaşları normal olarak hak edilen maaşlardan yüzde 10-20 belki de daha fazla düşük olacak.

Doğal olarak böyle bir öneri mağdur durumdaki yurttaşlara cazip gelecektir. Ancak, hükümetin yaptığına, tabiri caizse, “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” denir. Bakanlık, yıllar sonra, ülke gerçekliğimizin, dayatılan emeklilik yaşında emekli etmeye uygun olmadığını kabullenmek zorunda kaldı. Bu da, o günlerden bugünleri görerek, sokaklara çıkan, sosyal güvenlik reformu gibi gösterilen bu neoliberal dönüşüme karşı duranların haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor. Hatırlanacağı gibi sendikaların öncülüğünde kurulan Emek Platformu tarafından Ankara’da yüzbinlerce kişinin katılımıyla “Mezarda Emekliliğe ve Sefalet Ücretine Hayır” mitingi düzenlenmişti. O zamanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’dı. Okuyan, hayretle görüyoruz ki, “birtakım çevreler sosyal güvenlik reformu konusunda maksatlı ve bilinçli bir şekilde konuyu yaş meselesi olarak göstermeye çalışıyorlar” diyerek birilerinin emekçileri yanıltmaya çalıştığını, oysa emekten yana olanların yararına bir sosyal güvenlik yasası çıkartmakta olduklarından dem vuruyordu. Yıllar sonra sonuçlar ortada.

Bir hatırlatma daha yapalım. Yaşar Okuyan’ın bugünkü AKP hükümeti ile de ilgisi yoktu. Ama, o dönemde Fazilet Partisi’nin genel başkan yardımcısı Abdullah Gül’dü ve onlar da güya “mezarda emekliliğe hayır” diyordu!

Aradan yıllar geçti, bu defa 2008 yılında AKP hükümeti tarafından, daha vahim sonuçlarını ileride yaşayacağımız 5510 sayılı yasayla emeklilik yaşı bir kez daha, bu defa 65’e yükseltildi. O dönem emekçiden yana gibi görünen zihniyet neoliberal uygulamaları azaltmak şöyle dursun, daha da arttırdı. Sağlık ve sosyal güvenlik sistemi tamamen sigortalının, emeklinin cebinden daha fazla nasıl para alırız mantığı üzerine kuruldu. Hatta nasıl alırız ve kamudan özel sektöre aktarırız üzerine kurulu. Bireysel emeklilik malumunuz. Dolayısıyla, daha dün emeklilik yaşını yükseltenlerin kulağa hoş gelen “erken emeklilik” gibi geçici önlemlerle daha ziyade yaklaşan seçimlere yatırım anlamındaki uygulamalarına kanmamak gerekir. Bizim talep etmemiz gereken, giderek emeklilik yaşını yükselten sistemin değiştirilerek, emeklilik yaşının ülke gerçeklerine uygun hâle getirilerek düşürülmesi ve maaşların da kadınlar ve erkekler için insanca yaşanacak seviyelere yükseltilmesidir.

Yoksa gerisi göz boyamaktan ibaret seçim yatırımlarıdır.

20 May 2013
paylaş