AKP’nin işçi sınıfına saldırıları devam ediyor. Bu saldırıları yeni sendikalar yasası ile iyice arttırdı. İş güvencesi, sigortalı çalışma, 8 saat işgünü sınıfın belleğinden silinmeye çalışılıyor. Artık, otobüslerde sigortasız çalıştırmanın reklâmları yapılıyor. Taşeron işçilik, başat çalışma tipi oldu. İşçi sınıfı örgütlerinin bu saldırılar karşısındaki parçalı muhalefeti ise iktidarın kendine olan güvenini daha da pekiştiriyor.
Gelinen durumda emek hareketinin birçok üyesi de “sınıfın birliği”ni, işçiler birlik olursa sorunların çözümü kolaylaşır vurgusunu dillendirmeye başladı. Ancak bu birliğin nasıl oluşacağı konusunda henüz somut bir öneri yok. Açıklamalarda somut bir öneriden çok, temenni denecek soyut birlik önermeleri var.
Taze bir örnek olduğundan yine sendikalar yasanından yola çıkalım. Bu yasanın tartışılma ve kamuoyuna açıklanma sürecinde işçi sınıfının sendikal ve politik örgütlerinin neler yaptığına bakmak gerekiyor. Emek hareketinin farklı bileşenleri olarak yasasın içeriğine dönük ne kadar taban çalışması yapıldı? Örgütlü işyerlerinde yasa önerileri sınıfa ne kadar anlatıldı? Ya da, emek hareketini saflarına sızmış olan AB’ci anlayışların insafına mı terk ettik? Aynı sektörlerdeki işçilerin sendikal birliği veya farklı sektörlerdeki işçilerin dayanışma türlerinin çeşitlenmesi konusunda ne gibi adımlar atıldı?
Türkiye, birbirinden kopuk hak arayışlarının her geçen gün arttığı bir ülke... Ama, güncel olayların peşinden giden, yasalara bağımlı bir anlayış sendikalara egemen olmuş durumunda. Sendikaların ne yapması gerektiğinden çok yasaları değerlendiren tartışmalar gündemi dolduruyor. Emek hareketini, var olan yasalar işkollarını dayattığı için örgütlenmeyi güçleştiriyor, dolayısıyla bu yasalarla sendikacılık yapılamaz demeye gelen bir yaklaşım etkisi altına almış gözüküyor. İşyeri sendikacılığı, meslek sendikacılığı, işkolları sendikacılığı kavramları tartışmalara damga vuruyor. Ancak, bu kavramların sınıf mücadelesinin farklı dönemlerinde olumluluk ya da olumsuzluk taşıyabileceği atlanıyor. Aslolanın işçilerin sendikal ve mücadele birliği olduğu unutuluyor. Türkiye sendikal hareketinin yasa dahi yokken hak mücadelesini sürdürdüğünü emek hareketinin üyelerinin bildiğini düşünüyorum.
Türkiye işçi sınıfının bu yasalara sığdırılamayacağını tarihimizin birçok örneğinden biliyoruz. Biliyoruz da, bu yasaları yeniden yazmanın yolunun işyerlerinde, fabrikalarda örgütlenme bilincini arttırmaktan geçtiğini unutmuş gözüküyoruz. İşçi sınıfı örgütlerinin kendilerine güvenerek, hak verilmez alınır ilkesini yaşama geçirmeleri gerekiyor. İşçi sınıfının her düzlemdeki birliğine kimsenin karşı olduğunu sanmıyorum. Ancak temenni söylemlerinin dışına çıkma zamanı geldi. Açıkçası egemen güçlerin tüm saldırıları emek hareketini ve emek dostlarını birlikte hareket etmeye zorluyor. Güçlerimizi birbirine yaslamaktan başka çıkış yolumuz kalmadı. Yani kısacası hayat bizi birliğe çağırıyor. Emek güçleri bu çağrıya nasıl yanıt verecek? Sorunun çözümü burada yatıyor. Artık, işçi sınıfının sendikal ve politik birliğine dönük, güncel hedefleri kapsayan programatik bir hattı gündemimize alma zamanı geldi.
- İbrahim Akseloğlu