Ucuz emek cennetine doğru

Ulusal İstihdam Stratejisi’nde öngörülen ve işgücü piyasasını daha fazla esnekleştirmeyi hedefleyen emeğe saldırı politikalarında şimdi sıra taşeron yasasına geldi. Taşeron yasa taslağı bazı gazetelerde “700 bin işçiye müjde” başlığı ile duyuruldu. Habere göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “taşeron işçilerin kadrolu işçilerle aynı haklara sahip olacaklarını” ifade etmiş.

Yıllardır söyleyegeldiğimizi Bakan bir kez daha itiraf ediyor: “Taşeron işçilerin maaşları düzenli ödenmiyor, işçiler 8 saat çalışması gerekirken 12-14 saat çalıştırılıyor, taşeron işçileri bir yılı dolmadan işten çıkartıldığı veya başka şirket üzerinden çalıştırılmaya başlandığı için kıdem tazminatı ile yıllık izin haklarını kullanmıyor.”

Kayıtdışı çalışanlar sayılmıyor bile. Bu itirafları duyup taşeron sistemi tamamıyla kaldırılacak sanmayın!

Tam tersine vitrine sürülen ve emeğin haklarına sahip çıkıyormuş gibi söylenen bütün bu güzel sözlerin ardında taşeron sistemini daha da yaygınlaştırmak yatıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda Kasım ayında konuyla ilgili iki toplantı gerçekleşti. Patronların temsilcisi sendika ve örgütlerin ağırlıklı olarak çağrılı olduğu toplantılara işçi sendika ve konfederasyonları da katıldı. DİSK adına katılan Genel Başkan Yardımcısı Metin Ebetürk toplantıdan sonra yaptığı yazılı açıklamada, Bakan’ın taşeron uygulamasından vazgeçmeyeceklerini açık olarak ifade ettiğini belirtti.

Bakan, ayrıca taşeron çalışmaya ilişkin İş Kanunu’ndaki 2. maddenin şartı olan “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenle uzmanlık gerektirme” koşulunu da tartışmaya açmış. Ebetürk, istisna olan “taşeron ilişkisi”nin çalışma ilişkilerinde kural hâline getirilmek istendiğini, böyle bir değişikliği hiçbir koşulda kabul etmeyeceklerini belirtiyor.

Taşerona, yani İş Kanunu’ndaki tanımıyla “alt işveren”e yaptırılan işler bir işyerindeki asıl işleri kapsayamaz, yalnızca tamamlayıcı işleri kapsayabilir. Ama uygulamada asıl işlerin de çoğu kez taşerona yaptırıldığını biliyoruz.

Eğer bir işyerinde örneğin on yılı aşkın süreyle işler taşerona yaptırılıyorsa, bu işlerin yaptırılması için asıl işverenin iş makineleri kullanılıyorsa vs. orada gerçek anlamda taşeron çalışmadan söz edilemez. Ama taşeron çalıştırılan işçiler asıl işverenin kadrosundaki işçilerle aynı haklardan, örneğin asıl işverenen işçilerinin yararlandığı toplu iş sözleşmesinden doğan haklardan faydalanamazlar, kadroya alınmazlar, bir yıldan kısa sözleşmeleri devamlı yenilendiği için, ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanamazlar.

Ancak, eğer asıl işlerin taşerona yaptırıldığı tespit edilirse, iş yasasında da düzenlendiği gibi, her iki işverenin de cezalandırılmasını öngören “muvazaalı”, yani danışıklı, hileli bir durumdan söz edilir. Böylesi durumlarda, mahkeme yoluna gidildiğinde, taşeron işçiler asıl işverenin işçileri hâline gelebiliyor, haklarını geri alabiliyor.

Şimdi, patronların talepleri doğrultusunda bu yaptırımın kalkması, asıl işlerin de hiçbir engele takılmadan taşeron işçilere yaptırılabilmesi isteniyor. Böylece emek daha da ucuz hâle gelecek ve güvencesiz çalışma daha da yaygınlaşacak. Üstelik, toplantıda, geçerken, kıdem tazminatı meselesinin de fon aracılığı ile çözüleceğine değinilmiş. Böylece, emeğe yönelik saldırıda sıranın kıdem tazminatının gasbedilmesine geldiği görülüyor!

Ama emek örgütleri henüz son sözü söylemiş değil. Eğer sendikalar bu konuda öncülük yapmazlarsa, emin olsunlar ki taşeron işçilerin öfkesi hepsini silip süpürecek.

11 Oca 2013
paylaş