Bugünlerde doğal gaz şirketlerinin kafayı taktığı bir şey var: “ayvaz-fleks boru”! Evlerine yeni gaz bağlatacak olan aboneler “şeffaf plastik kaplı ayvaz fleks boru” taktırmadıkları için gazsız bırakılıyorlar. Bugüne kadar çokça kullanılan metal spiral borular bir anda “güvensiz” malzemeler ilan edildi. Tüketicilerini “ayvaz-fleks boru” olmadığı gerekçesiyle mağdur eden doğal gaz şirketleri acaba birilerine para kazandırmak için yaptığı anlaşma gereği tüketicilerin cebine mi göz dikti? İşçilerini taşeron firmalara ihale ederek büyük hak gasplarına imza atmış bir doğal gaz firmasının abonelerini böyle zor durumda bırakmaması da zaten sürpriz olurdu.
Geçtiğimiz ay başında TÜİK tarafından gayri safi yurt içi hasılanın bir önceki yıla göre yüzde 3,2 oranında arttığı açıklandı. Bu verinin sonuçta hükümete bağlı bir istatistik kurumundan temin edildiği gerçeğini göz önünde bulunduran pek çok dikkatli kişi, satır aralarına bakarken “mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH değeri bir önceki döneme göre %0,4 azalmıştır” şeklindeki ifadeyle karşılaştı.1 İstatistik kurumu böylece manşetten verdiği ama aslında çok bir anlam ifade etmeyen “3,2” rakamı ile hükümete, yaklaşan seçimlerde kullanılabilecek ve aslında çöpten başka bir şey olmayan bir demogoji malzemesi sağlarken, öte yandan da acı gerçeği saklayamadığını itiraf etmiş oluyordu. Özetle mevsim ve takvim etkileri gibi yönlendirici ve örtücü unsurlardan arındırdığımızda ekonomik büyümenin aslında tıkanma noktasına geldiği gerçeğiyle yüz yüze geliyoruz.
Öte yandan bakan Ali Babacan Şubat ayında en zenginle, en fakir arasındaki farkın azaldığını belirtiyordu. Oysa Babacan’ın dayandığı gelir dağılımına ilişkin bültende TÜİK’in verileri yüzde 20’lik dilimler halindeydi. Yüzde 20’lik en zengin dilimin en zengini ile en fakiri arasındaki farka ya da, örneğin, aylık geliri 1 milyon TL’nin üzerinde olanlar, en zengin yüzde 20’lik dilimin yüzde kaçını oluşturuyor gibi soruların cevabını hükümete bağlı istatistik kurumunun bülteni verememektedir.
Gerçek şu ki, sermayenin ve zenginliğin merkezileşip yoğunlaşarak, giderek daha küçük bir azınlığın elinde toplanması sadece üretim araçları kanalıyla gerçekleşen bir süreç değildir. Örneğin politik iktidar da, onu elinde tutan burjuva kliğinin elinde bir tekelleşme aracıdır. Politik iktidar yasama ve yürütmeden gelen gücünü daima kendi sahipleri için kullanır. Örneğin vergi cezaları, ihaleler, patent ve imtiyazlar bu iş için kullanılan araçlardandır.
Nasıl doğal gaz dağıtım şirketi o sırada yalnızca bir firmanın piyasaya hakim şekilde üretimini yaptığı “şeffaf plastik kaplı fleks boru”yu zorunluluk haline getirerek abonelerini bu boruyu satın alma mecburiyetinde bırakıp yandaşına para kazandırıyorsa, başka bir açıdan, Savunma Bakanlığı’nın ihalelerini tekeline almış zamanın zengin müteahhitleri de bu çıkar savaşı içerisinde “el alemin şikeci maskarası” haline getirilebilir. Hatta her biri tek tek bir bütün gibi görünen bu çıkar ve baskı grupları, kendi içlerinde dahi bölünerek birbirlerini arkadan vuran grupçuklara ayrılabilir. Geçtiğimiz yıl MİT şefinin polis tarafından tutuklanmaya kalkışılması benzeri bir durumun yansımasıdır. Bu durum, ganimetten daha çok pay almak için birbirlerini ele veren hırsızların çetesine benzetilebilir. En zengin yüzde 1’lik dilim, en zengin yüzde 20’yi daha da küçültmek için sabırla her yolu dener. Bütün bunlar burjuvazinin kendi içindeki “dostane” ilişkilerin niteliğinden, bireysel çıkara dayanıyor oluşlarından dolayıdır.
- Ozan Gökbakar
