“Şike” davası bir yıl boyunca büyük iddialarla sürdürüldükten sonra tam bir fiyasko ile sonuçlandı. AKP’nin bir toplum mühendisliği atağı daha istenilen sonucu vermedi. AKP’nin hayatımıza yön veren tüm kurumlarda etkili olma çabası bilinmeyen bir gerçek değil. Hem özellikle futbol sektörü gibi gittikçe büyüyen bir ekonomik alanda, hem de kulüp yönetimleri üzerinden bir egemenlik alanı yaratılması bu operasyonun ana fikridir. Oysa spor alanlarında, özellikle futbolda yaşanan şike-mafya-karapara iddialarına çözüm olacağı, artık “Temiz spor” olacağı savunusuyla başlatılan şike operasyonu toplumda ciddi bir taraf bulmuştu...
Şike davası sürecinde birçok iddia dile getirildi. Aziz Yıldırım’ın NATO ve silah ihalelerinden geri çekilmesini sağlamak, Fenerbahçe Kulübü’nü cemaatin ele geçirmesini sağlamak, Futbol Federasyonu’nda yaşanan iktidar kavgasında güç elde etmek... Hatta bir ara Ergani doğumlu olan Yıldırım’ın, “Kürt” olduğu için tutuklandığı gibi KCK, Ergenekon, Balyoz davalarında kullanılan argümanların tümü kamuoyuna boca edildi.
Dava sürecinde özellikle futbol seyircisinde gözlenen politize olma eğilimi emek hareketi saflarında da belli bir heyecan yarattı. Özellikle Fenerbahçe seyircisinin cemaate karşı konumlanışı ciddi taraf buldu. Şaka gibi olsa da A.Yıldırım, Marx-Engels-Lenin’le yan yana resimlendi, Ali Koç’a “Che” lakabı takıldı. Köşe yazılarında ve konuşmalarda bu politize olma hali abartılarak ele alınmaya başlandı. Oysa, spor endüstrisinin uluslararası bir pazar olduğu, bu pazarın da kulüpleri şirket, spor çalışanlarını emekçi, seyirciyi müşteri hâline getirdiği unutuldu. Bu endüstrinin çarklarının da “büyük” spor kulüpleri üzerinden işlediği gerçeği atlandı. Aynı süreçte takım bağlılığı kullanılan seyircilere satılan forma ve türlü malzemelerin kulüp kasalarını nasıl şişirdiği dile getirilmedi. Kapitalist ekonominin temeli olan kârın spor endüstrisi için de geçerli olduğu göz ardı edildi.
Oysa, A.Yıldırım’ın son konuşmasında; “...TC Hükümeti’nin verdiği mücadeleyi ve aldığı kararları sonuna kadar destekliyorum. Ve desteklemeliyiz.”, “Başbakan’ın yanı sıra... teşekkür ederim.”, “...devlet ve hükümete karşı bir hareketin içinde gösterme çabasından ibarettir.” gibi vurgularının önemini ve rolünü doğru kavramalıyız. Operasyonun toplumda temiz spor beklentisi yarattığını ve seyircilerin dava döneminde politize olduğunu gören sistemin tüm aktörleri sürecin tersine döndürülebilmesi için ellerindeki tüm kozları ortaya dökerek, sistemin bekası için gerekli önlemleri almaya çalışmaktadırlar. Konuşmada taraftarlarda oluşan hassasiyet de göz ardı edilmeden cemaat eleştirisi devam etmektedir. Böylelikle yakın bir dönemde kamuoyunda oluşan AKP-Cemaat ikilemine gönderme yapılmaktadır. Ama, AKP-Cemaat ikileminin sistemin bugünkü işleyişi açısından hiçbir gerçekliği bulunmamaktadır. Ancak taraftarlar kısmen de olsa sürece yayılan bir yatıştırmaya tabii tutulmaktadırlar.
Toplumsal muhalefet yükseldiğinde toplumun hiçbir kesimi bu politikleşmeden ayrı duramaz. 70’li yıllarda DİSK ve Kemal Türkler’in desteğiyle örgütlenmeye başlayan ASD (Amatör Sporcular Derneği) tarihimizde hâlâ canlılığını koruyan bir örnektir. Amatör-profesyonel ve branş ayrımı göstermeden birçok tanınmış sporcu dahi bu örgütlenmede yer aldı. Yani, sınıflar çatışmasında spor emekçileri de kendi sorunlarına çözüm için saf tuttular. Ancak, kendi tarihine dönüp bakmayan, kendi tarihine bölük pörçük sahip çıkma alışkanlığı olan Türkiye emek hareketi şike operasyonu sonrası gelişen süreçte izlediği hat ile sınıfta kaldı.
Toplumsal gelişme sürecinde yaşama yön veren değil, günlük gelişmelerin peşinden giden bir anlayış emek hareketinde hâlen etkisini sürdürüyor. Toplumsal çözümlerini ve hedeflerini belirlediği programatik bir hatta çalışma yürüten bir emek hareketine süratle ihtiyacımız var. Toplumun dönemsel politize oluşlarından değil, sürekli-sabırlı-inatçı bir örgütsel çalışmadan beslenen bir emek hareketi çok daha kalıcı sonuçlar yaratacaktır. Emek hareketi bu programatik hattında nasıl bir spor algısına sahip olduğunu da net tanımlamalıdır. Ve daha bugünden spor endüstrisine içeriden yani spor emekçileri ve seyircilerinin örgütlenmesine dönük bir hat ile karşılık verilmelidir...
- İbrahim Akseloğlu