Dış borçlar meselesi bu ülkenin gündeminden hiç düşmedi. Asırlardır saraylarda, köşklerde yaşayanlar lüks içinde ömrünü geçirirken, çelişkilerle dolu olan bu ülkenin bozuk düzeni ayakta kalsın diye emekçi halkımızın sırtındaki kamburların üstüne yenileri eklendi durdu. Toplam borç yükünün en hızlı büyüdüğü dönem de AKP’nin başta olduğu son on yıllık süreç oldu. Geçen on yıl boyunca, burjuva politik iktidarının sözcülerince İMF’ye olan borçların azaldığı, dış ödemeler dengesi açığının da sıcak para girişleri sayesinde düşürüldüğü sürekli söylenegeldi.
Her şeyden önce, devletin dış borçlarının dışında, özel sektöre ait borçlarla birlikte bir “toplam dış borç” olgusunun varlığı unutulmamalıdır. Hazine müsteşarlığının verilerine göre 2005-2010 aralığında özel sektöre ait dış borç yükü yüzde 125.6 oranında artmış durumda. Dahası, özel sektöre ait dış borçlar hazine garantisiyle devletçe üstlenilmektedir. Yani özel sektörün edindiği dış borç hazine garantili olduğundan, ödenmemesi durumunda kamu bu parayı ödemekle yükümlüdür. Öte yandan, cari açığı finanse ettiği söylenen sıcak para girişleri, uluslararası düzeyin üzerinde yüksek faiz oranlarını zorunlu kılar. Yani ülkemizde belirlenen yüksek faiz her ne kadar dışarıdan para çekse de, yerli bankalar yabancı tasarruf sahiplerine bu oranlar üzerinden borçlanır. İşte bu yüzden de özel sektöre ait dış borçların en büyük kısmı bankalara aittir. Kamunun temel gelir kaynağını vergilerin oluşturduğu ve vergi gelirlerinin en büyük diliminin de emekçi halkın ödediği vergilerden oluştuğu düşünüldüğünde, sermayedarların borcunu da emekçi halkın ödediği gerçeği ortaya çıkar.
Devlet borçlarının bir diğer ayağını da iç borçlar teşkil eder. Devlet çoğu zaman kendi ödemeler dengesini sağlayabilmek için tahvil adı verilen uzun vadeli senetlerle iç piyasaya borçlanır. Dış borçlar için söylenen kısmi azalma şöyle dursun, son on yıllık süre zarfında gerçekleştirilen iç borçlanma 1923 yılından bu yana görülmemiş boyutlara ulaşmış, rekor kırmış durumdadır. Bunun finansmanı da yine emekçi halktan alınan gelir vergisi, KDV gibi vergilerle sağlanacak, patronların çıkarlarını korumak için çalışan devlet tarafından alınan borçlar emekçilere ödetilecektir.
Bütün bunların üstüne, burjuva hükümetin ileri gelenleri hâlâ utanmadan “kriz teğet geçti”, “hayaldi gerçek oldu” şeklinde sözler sarf ediyor. Maliye bakanı Mehmet Şimşek gayet pişkin tavırlarla Yunanistan’daki krize değinerek, Yunanistan’ın kontrolsüz şekilde borçlandığını, bu yüzden bu hâle geldiğini söyleyip duruyor. Oysa, TÜİK tarafından 20 Haziran 2012’de yayınlanan satın alma gücü paritesi verilerine göre Türkiye’deki bir emekçinin ekonomik durumu Yunanistan’daki bir emekçinin bile ekonomik durumundan daha kötü; Türkiye yapılan araştırmaya göre sondan sekizinci sırada. Anlaşılan o ki, birilerinin kendisine dev aynasında değil, boy aynasında bakması gerekiyor.
- Ozan Gökbakar