Uçma, uçtukça sıra sana gelecek

Güzel bir gün geçirdim. Görenlerin içinin umut dolduğu, kendisi gibi, kendisine benzer insanlarla bir arada olduğu bir gün geçirdim. Mutlu oldum. Herkese tavsiye ederim.

Sendikal Güç Birliği Platformu SGBP’yi oluşturan sendikaların, işten atıldıkları için direnişe geçen hava işçilerini ziyaret etmesinden bahsediyorum. Biliniyordur, Metin Külünk adlı bir milletvekili “korsan taksiler” için bir yasa taslağı hazırlıyor, ama bu taslağa “havacılık işkolu” için de grev yasağı getirilmesini hedefleyen bir ilave yapıyor. Hükümetin açık bir saldırısı olan bu taslağın yasalaşması, AKP’den seçilen Cumhurbaşkanının da apar topar imzalayıp resmi gazetede yayınlatması üzerine, Hava-İş sendikasının çağrısı ile bir direniş başlamıştı. Henüz kamu şirketi olmaya devam eden THY ise, bu direnişe 305 çalışanı işten atarak cevap vermişti. SGBP işte bu direnişi ziyaret etti.

9 Haziran’daki eylem için her sendika kendi olanakları ile havaalanına geldi. Kimisi büyük bir otobüsle, kimisi otomobillerle. Sendika şapkalarını takan, o sıcakta buldukları bir gölgeye sığınmaya çalışan işçiler havaalanının girişine yakın bir yerde toplanmaya başladılar. Şube başkanları, direnişteki diğer işyerlerinden işçiler, temsilciler, sendika çalışanları bir arada idiler. İlan edilen saatte, yani 12.30’da kortej oluşturulup sürekli bir alkış ve slogan eşliğinde yürüyüş başladı.

Bir miting havasında başlayıp devam eden bir yürüyüş oldu. Yaz aylarına, SGBP’nin giderek düşen temposuna rağmen, göz dolduracak kadar bir kalabalık oluşmuştu.

Türk-İş yine yoktu. Daha doğrusu, SGBP’yi oluşturan 10 sendika dışında hiçbir Türk-İş üyesi sendika eyleme gelmemişti. Benim tespitim, SGBP’nin beni şaşırtacak ölçüde kendisini konfederasyondan ayırmaya başladığı yönündeydi. Tabii bu durum sadece SGBP’nin niyetinden kaynaklanmıyor. Türk-İş de bilinçli olarak mücadeleci sendikaları dışlıyor, itiyor. Ama, SGBP henüz bu fiili durumu resmiyete kavuşturma yönünde bir çaba göstermiyor. Zamanla taşlar yerine oturacaktır.

Havaalanları, öyle pek de insanların eyleme, direnişe alışkın oldukları yerlerden sayılmazlar. Havaalanı gelip geçilen bir yerdir. Çoğunlukla maddi durumu daha iyi insanların ulaşım için tercih ettiği yerlerdir. Çalışanlar da alışılageldik işçilere benzemezler. İşkolundaki kabin memurları, hostesler, pilotlar ise kendilerini çok da “işçi” olarak tanımlama yanlısı değillerdir. En azından böyle bir genelleme yapılabilir.

İşte böylesi bir yerde, özeli resmisiyle yüzlerce güvenlikçinin yanıbaşında kısa sayılmayacak bir yürüyüş yapıldı. En sık yinelenen slogan, “uçma, uçtukça sıra sana gelecek” diye hava işçilerine uyarlanan slogan oldu.

Yol boyunca, işe gitmek üzere oldukları kıyafetlerinden belli olan, çeşitli hava yollarına mensup hostesler utangaçça, ama cesur bir şekilde destek ziyaretçilerini alkışladılar. Bir yanda işçi olduklarını, farklı olduklarını her halleriyle belli eden yürüyüşçüler, solcular, sosyalistler, komünistler, daha önce işten atılmış, yoksul kıyafetli, başları bağlı Hey Tekstil işçileri; diğer yanda cicili bicili kadınlar.

Ama, kollarını aynı şekilde havaya kaldırabildiler, aynı sloganları atabildiler. Yoksulun, mağdurun, ezilenin hâli de tavrı da bir anda aynılaşıyormuş, direnişin ortak, evrensel dilini öğreniyorlarmış, bir kez daha gördük. Hem yürüyenler hem dışarıdan alkışlayanlar “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber, ya hiçbirimiz” sloganının ne anlama geldiğini muhtemelen yüreklerinde hissederek atıyorlardır.

TKP 1920 temsilcileriyle orada idi. İlk sayısı “Hava iş kolunda grev yasak” manşetiyle çıkan Yeni Dünya gazetesini dağıtıyorlardı.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu ile Hey Tekstil işçileri pankartlı, dövizli gelmişlerdi; kalabalıklardı.

İşçi Kardeşliği Partisi’nden Şadi Ozansu ile selamlaştık.

SİP/TKP ise birkaç bayrak ve dövizle gelmişti.

Direnen işçiler yeni sloganlar üretmeyi her seferinde başarıyorlar. Yaratıcılık sınır tanımıyor. Eylemde atılan onlarca slogandan ikisi benim için yeniydi. Biri “İşçi düşmanı milyarder Tayyip”, diğeri ise “Tayyip Allah belanı versin”.

SGBP dönem sözcüsü, Tümtis genel başkanı Kenan Öztürk ile Hava-İş genel başkanı Atilay Ayçin konuşmalar yaptılar.

Belki sendika öyle ayarlıyordur, bilmiyorum ama, işten atılan işçileri göremediğimi, en azından kitlesel olarak göremediğimi söylemeliyim. Halbuki atılanların çoğunluğunun vaktini orada, direniş yerinde geçirmesi gerekiyor. Eğer Hava-İş atılan işçilerin geri alınmasını sağlayamaz ise, bundan sonraki dönemde sendikanın işleri çok zora girer.

Pek çok sendika, işkolundaki grev yasağına rağmen tarihe geçen başarılı eylemler yapabildiler. Mücadeleci bir sendika için önemli olan, üyelerinin birliği ve diğer sendikaları harekete geçirebilme gücüdür. Hava-İş sendikasına özel olarak getirilen bu yasak püskürtülemez ise buna benzer yasaklar “uyumsuz”, “anlayışsız”, “muhalif” her sendika için getirilecektir.

İşten atılan işçiler sadece sendikaları Hava-İş’in sorunu değildir. Enerji işçilerine, Hey tekstil işçilerine, Petkim işçilerine, Tekel işçilerine gösterilen dayanışma hava işçilerine de gösterilmelidir.

İçini biraz daha umutla doldurmak, kendine benzeyen mücadeleci insanlarla bir arada olmak istiyorsan, İstanbul Atatürk Havalimanı dış hatlara, metro çıkışına gel. Çok “havalı” reklamları olsa da, uçakları da uçuran emekçilerdir. Emekçiler orada bekliyorlar.

12 Haz 2012
paylaş