Örgüt ve örgütlenme…

Örgüt sözcüğü, TDK sözlüğünde şu şekillerde açıklanmış;
a- Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat. (Güncel Türkçe Sözlük)
b- Örgü örmeye yarayan şiş, mil vb. nesneler. (Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü)
Bazı yerlerde “kuruluş, bünye…” olarak da açıklanmış (organization, İng., organisation, Fr.).
TDK ve günlük dilde kullanımına bakıldığında uzun yıllardır “örgüt” sözcüğü üzerinden yürütülen korku ortamının anlamsızlığı ortaya çıkıyor. Ancak, TDK’nın verdiği örnek bile genel korku ortamının izlerini taşıyor ; «Örgütteki dosyası da çoktan dürülmüştü. -T. Buğra ».

Örgüt ve örgütlenme için yaratılan korku ortamını düşündüğümde aklıma Yunan mitolojisinde geçen bir öykü geliyor. Anımsadığım kadarıyla, Yunan kent devletlerinin bulunduğu dönemde geçen öykü şöyle; “Kentin ordusu ganimet için savaşa gider. Bu boşluğu fırsat bilen köleler ayaklanarak kent yönetimini ele geçirirler. Kentin efendilerini ve köle sahiplerini bir telaş alır. Ne kent dışına çıkılıyor, ne de kente giriş yapılıyordur. Bir şekilde orduya haber salınır. Ordu seferi bırakıp kentin çevresini sarar. Fakat ‘asillerin’ ne yapacaklarına karar verememelerinden kente giremez. Yönetimi ele geçiren köleler ise savaşmaya kararlıdırlar. Asiller kendi aralarında tartışmaya başlarlar, bir kısmı ordunun derhal kente saldırmasını ve köleleri kılıçtan geçirmesini önerir. Diğerleri ise, kölelerin kendilerini savunmak için hazırlık yaptıklarını, bu çatışma sırasında yitirecekleri köleler yüzünden işlerini yapacak kimsenin kalmayacağını söyleyerek itiraz eder. Tartışma uzar gider, asillerin kararsızlığı sürmektedir. Bu sırada köle sahiplerinden biri şöyle der; ‘Biz bu köleleri analarının karnına düştüklerinden beri ne ile yönettik?’, diğer asiller ‘Kırbaç ile!’ diye yanıtlar. Köle sahibi devam eder; ‘Şunlara bakın silahlarla onları korkutabilir miyiz? Ordu kente saldırdığında kölelerin hepsi direnecek,savaşmaktan kaçınmayacaktır. Onları yıllardır ne ile yönettiysek, onunla korkutabiliriz. Orduya emir verin, silahlarını atıp derhal kırbaçlarını alsınlar.’ Ordu kırbaçları ile kente girer. Kırbacın sırtında patladığını gören köleler teslim olmaya başlar. Sonuçta kent yeniden “asillerin” kontrolüne geçer. “   

“Organize davranmak, organize olmak” günlük dilimize iyice yerleşmiş halde… Şirketler habire organizasyonlar yapar, insanlar günlük hayatlarını organize ederler. Hafta sonları piknik, yaz aylarında tatil organize ederiz… Aslında hayatımızın her anı bir organizasyondur. Yani örgütlenmedir. Kapitalist sistem, medyasıyla, Dünya Bankası-IMF’siyle, polis ve militarist güçleriyle organize… Ama, işçi sınıfı ve emek güçleri organize olmaya (örgütlü olmak) çalıştığında sözcüğün tüm olumsuz tanımları devreye giriveriyor. Sendikalı olmak, derneklerde çalışmak, insanca bir yaşam için hakkını aramak yani örgütlenmek sakıncalı, eğlence organize (örgütlemek) etmek serbest, örgütlü mücadele yasak. Açıkçası örgütlenme (organize olma) ancak hak mücadelesi olunca tehlikeli sayılıyor.

Örgüt ve örgütlenmek dendiğinde yaratılan korku ortamının zihinlerimizde yarattığı kirlenmenin Yunan kölelerinin kırbaçlarına dönüşmesine izin vermeyelim. Bu kırbaçlardan kurtulmak da ne kadar örgütlü olduğumuza bağlıdır...

 

27 May 2012
paylaş