Geçtiğimiz yıl burjuva basınında Küba’da rejimin çözüldüğü, sosyalizme giden yoldan dönüldüğü yönünde aslı olmayan haberler çıkmıştı. Oysa, Küba’daki 1 Mayıs kutlamaları, söz konusu iddialara sağlam bir cevap niteliği taşımaktadır. Jose Marti Devrim meydanını gösteren fotoğraflara bakıldığında, bütün adanın orada olduğunu söylemek pek de abartı olmaz. Özellikle de üzerinde “Devrimi koru ve geliştir” ifadesi yer alan dev bir pankart açan Kübalı emekçilerin dünyanın geri kalanına bu şekilde önemli bir mesaj vermiş olduğu söylenebilir.
Gerçekte Küba, bir mucize olarak bile nitelendirilebilir. Demir, kömür gibi yer altı zenginlikleri bulunmayan, şeker kamışı, tütün ve muz dışında dış satım ürünü bulunmayan; ABD’nin, komşularına kendisiyle ticaret yapmaması için baskı yaptığı ve bu yolla ekonomik ambargo uyguladığı Küba’daki halk iktidarının sağlık, eğitim vb. alanlarda bütün dışsal engellemelere rağmen yıllardır elde ettiği başarılar yadsınamaz. Hele ki, kapitalizmin hüküm sürdüğü dünyada krizin giderek daha fazla müzminleştiği, sağlık ve emeklilik fonlarından kurulu sistemlerin erime noktasına geldiği bir ortamda Küba gibi ülkelerin burjuva basının da dahil olduğu çeşitli kaynaklardan saldırılara uğraması pek de şaşırtıcı olmasa gerek.
Emperyalizmin hamisinin burnunun dibinde, devrimi korumak ve geliştirmek için direnç gösteren ve dimdik ayakta duran Küba halkının kapitalist basının hedef tahtasında yer alması bu bağlamda normaldir. Merkezi planlamanın yeterince etkili olamadığı alanlarda, özellikle dağıtım ve hizmet alanlarında başkasını sömürmeye dayanmayan kişisel el emeğini teşvik etmenin tek çözüm yolu olup olmadığı tartışmaya açıktır. Ancak bunu sosyalizm yolundan sapma ve kapitalistleşme hareketi olarak aktarmak gerçeklerle bağdaşmadığı gibi, tamamen egemenlerin iktidar inisiyatiflerini kaybetme korkusundan beslenen bir girişimdir.
Küba halkı nasıl her koldan saldırı altındaysa benzer şekilde Türkiye emekçi halkı da saldırı altındadır. Aylardır süregelen torba yasayı çıkaranlar, kıdem hakkını gasp etmek için uğraşanlar, 1 Mayıs gösterileri sırasında Taksim’deki anıtı korumak bahanesiyle alanın yarısını kapatanlar, Taksim’i ve 1 Mayıs tatilini kendilerinin bahşettiği bir lütuf gibi aktaranlar da benzer korkuları taşımaktadırlar. Sonuç olarak 1 Mayıs gibi mitingler emekçi kitlelerin birlikte nasıl bir güce sahip oldukları konusunda bilinçlenmelerini de sağlar. Böyle bir bilinçlenme ve işçi sınıfının kendi gücünün farkına varacak olması çalışmadan yaşamını sürdürenleri, yani kapital sahiplerini ürkütmektedir.
Her ne kadar bağımsız bir unsur gibi görünse de, aslında akreditasyonlar, ihaleler ve ağır vergi cezaları sayesinde burjuva iktidarının kontrolünde olan medyanın başlıca amaçlarından biri de emekçi halkın zihnine kötümserlik düşüncesini zerk etmektir. Böylece “hiçbir şeyi değiştiremeyiz”, “böyle gelmiş böyle gider” diyenlerin sayısı artar ve toplumda yanlış olan şeyleri değiştirme yönünde oluşabilecek bir iradenin de önüne geçilmiş olur.
Geçmişi düşünmek, bazen yükseldikçe aşağı bakmaya benzer. Ne kadar ilerlediğinizi, ne kadar yükseldiğinizi görürsünüz ve geldiğiniz durumun muhasebesini yapmaya başlarsınız. 1961 yılında Nazım Hikmet, Küba’ya giderken bindiği uçağın camından baktığında, belki de benzer bir mantıkla insanlığın geldiği noktayı düşünerek, gördüğü dünyanın resmini çiziyordu. Hayatı hapis, mücadele ve sürgünle geçmiş bir şairin ağzından çıkan sözlerin yitip giden yılları anlatan kelimeler yerine “mutluluk” olması önemlidir. Sonuçta, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için verilen mücadele, emperyalizmin hamisi ABD’nin burnunun dibindeki bir yerde yeni bir mevzi edinmişti ve dünyanın bir köşesi daha arındırılmıştı. Tarihi asla bir kayıp ya da kazanç sahnesi gibi düşünmemek gerekir. Yenilgilerin de yaşandığı geçmişle birlikte gelen birikim her zaman daha güçlü bir ilerlemeyi sağlar.
Ülkemizdeki geçtiğimiz 1 Mayıs kutlamaları da işte böyle bir katkı ve birikimin ürünüydü. On iki yıl önce 1 Mayıs kutlamalarına sadece 15 bin kişinin katıldığı İstanbul’da bu yıl, Taksim meydanına milyonlarca insan aktı. Yıllarca Taksim meydanını yasaklayan, 1 Mayıs’ın kutlanmasını engellemek için otobüs ve vapur seferlerini iptal eden umutsuz zihniyetin, Taksimi ve kazanılmış tatil hakkını emekçi kitlelere verilmiş bir hediye gibi göstermeye çalışmış olması, gerçekleri değiştirmeyecektir.
- Ozan Gökbakar
