Türkiye özel yargılama rejimine alışkın bir ülke. Esasında “özel” kelimesinin çağrışımları bile işin içinde bir tuhaflık olduğunu ele veriyor. Oysaki anayasal-demokratik sistemlerin temel özelliği yurttaşların hukuk önünde tam eşit olduğu fikridir. Peki, madem eşitlik var, bu “özel yargılama kimin için” diye sormak lazım değil mi?
Eşitlik ve adalet sloganlarıyla özdeşleşen Fransız Devrimi'nin üstünden iki yüz yıldan fazla zaman geçtiği dikkate alındığında, burjuvazinin hukuk adına geldiği yer gerçekten çok düşündürücü. Liberal Avrupa'nın 2. Dünya Savaşı'nın da etkisiyle geliştirdiği ve temel hak ve özgürlüklerin standartını belirleme iddiasında olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) dahil pek çok uluslararası hukuk metninde; yurttaşlar arasında siyasi fikir, etnik kimlik, inanç gibi sebeplerle ayrım yapılamayacağı açıkça belirtilmiştir. Kısaca, yasalar önünde herkes eşit olmalıdır ve kimseye olumlu veya olumsuz anlamda “özel” hukuk uygulanamaz. Ancak “devletin korunması ve kamu düzeni” gibi gerekçeler arkasında saklanan özel yargılama usulleri Avrupa ve Amerika'da çeşitli şekillerde uygulanıyor. Bu uygulayıcılar arasında Türkiye'nin de yeri hayli önlerde.
Demokratik hukuk devleti mi?
Türkiye'de özel yetkili hukuku icra etmek üzere geliştirilen mahkemelerin adı “Özel Yetkili Mahkemeler” (ÖYM). Bilindiği gibi, bugünkü ÖYM'ler, yakın döneme kadar faaliyette olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) devamı niteliğinde. Easında devamı bile demek çok doğru değil; çünkü, adı dışında her şeyi aynı. Hatırlanacağı gibi, AİHM'de adil yargılanmanın ihlali ile ilgili devlet aleyhinde görülen davalarda mahkumiyet oranlarının artması ve yüklü tazminat cezalarına hükmedilmesi, iktidarı bu alanda çeliştli makyaj çalışmalarına itmişti. Başlangıçta DGM heyetlerinde yer alan askeri hakimler ve savcılar yerlerini sivillere bırakmıştı. Ancak bu şeklî değişiklik de yeterli olmayınca 2006'da AKP hükümeti AB uyum yasaları çerçevesinde DGM'leri kapattığını ilan etmişti. Düzenleme hükümet yandaşı çevrelerde büyük bir demokratikleşme hamlesi olarak ilan edilirken, demokratik kamuoyu, bunun sadedece bir makyaj girişimi olduğunu ve Ceza Kanunu ve İnfaz Kanunu'ndaki anti demokratik hükümler kaldırlmadan ve Terörle Mücadele Kanunu topyekün lağvedilmeden gerçekçi bir demokratikleşme hamlesinden bahsedilemeyeceğini dile getirmişti.
Bugün gelinen noktada kaygıların ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. ÖYM'lerin iktidar karşıtı güçleri sürekli olarak sindirme ve baskı altında tutma aygıtına dönüştüğü kuşkuya yer bırakmayacak kadar ortada. Artık şu gerçeği daha yüksek sesle söylemek lazım: ÖYM'lerde görülen davalar hukuki değil, siyasidir. Bunu söylemek de yetmez: ÖYM'ler var olduğu sürece kimse Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu iddia edemez. Tek bir telefon görüşmesi veya fotoğraf karesi, varlığı bile şüpheli bir gizli tanık beyanı kullanılarak insanların yıllarca özgürlüğünden mahrum bırakıldığı bir hukuk, hukuk değildir. Böyle bir sistemi pek çok farklı adla adlandırmak mümkün olsa da, buna hukuk denemez!
Bugün başta demokratik kamuoyu olmak üzere demokrasi, eşitlik, hukuk güvencesi, toplumsal adalet ve eşitlik isteyenler için “ÖYM'ler kapatılsın” demek yaşamsal bir önemde. AKP'nin toplumsal hakları ayaklar altına aldığı bir dönemde sosyal, hukuksal ve ekonomik haklarda elde edilecek en ufak kazanımlar bile, toplumsal açıdan büyük değer taşıyacaktır.
- Murat Nergiz