Esenyurt’ta bir alışveriş merkezinin inşaatında çalışan 11 işçi, şantiye içinde kurulu olan ve gece yatakhane olarak kullanılan çadırlarının yanması sonucu feci şekilde can verdi. “İş kazası”, “ihmal” olarak gösterilmeye çalışılan cinayet, hükümetin patronlarla nasıl elele verip işçilerin canını hiçe saydığının bir göstergesi. Çünkü, bu olay ilk değil ve öyle görünüyor ki, derhal önlemler alınmadıkça, son da olmayacaktır. Şantiyedeki çadırda kalan işçiler için hiçbir güvenlik önlemi alınmamış. Güvenlik önlemleri açısından zorunlu olan tahliye kapıları yok. Çadır anında alev alabilen, yangına karşı hiçbir şekilde güvenlik önlemi alınmamış. Nitekim şantiyedeki işçilerin açıklamalarına göre, ölen işçiler eriyen çadırların üzerlerine akması neticesinde feci şekilde can vermişler. Ayrıca elektrik çarpması yaşandığı, bu konuda alınması gereken koruyucu önlemlerin de alınmadığı ortaya çıkmıştır. İşçilerin şantiyedeki barınma koşulları işçilerin canına hiçbir şekilde değer verilmediğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Son yıllarda Türkiye’de “iş kaza”larından ölen işçilerin sayısının haddi hesabı yok. En yoğun olarak tersanelerde peş peşe gelen ölümler hala hatırımızda, yine silikozis hastalığına kapılan kot kumlama işçileri canlarından olmaya devam ediyor. Bir duyuyoruz ki, bir ayda “iş kazası”ndan ölen işçi sayısı 50’yi geçmiş. Salt Şubat ayında ölen işçilerin sayısı 40’ı aşmış bulunuyor. Yine Bursa’da gece vardiyasında çıkan yangında ölen 5 kadın işçi hatırlarımızda. Onların üstüne fabrika kapısı kilitli olduğu için fabrikadan çıkamamışlardı. O cinayet de “iş kazası” olarak kayıtlara geçmiş, üstelik ölenler arasında sigortası olmayan işçiler için patronlarına geriye dönük sigorta yapma imkanı sağlanmıştı.
Şimdi bu yangında da, Çalışma Bakanı Faruk Çelik, ölen işçilerin primleri yetecek ölçüde yatırılmış olma kaydıyla, ailelerine ölüm aylığı bağlanacağından söz ediyor. Peki ya bu onbir işçinin sigortası yapılmamışsa? Ya hiçbirinin sigortası yoksa, ya da bir kısmının var bir kısmının yoksa? Sigortası olmayanlar apaçık ortadayken, o şantiyedeki “işçi”lerden kabul edilmeyecek mi? Ya hiçbiri sigortalı değilse, ailelerine ölüm aylığı bağlanmayacak mı? Bu nasıl bir anlayış? Kamuoyunun önünde böyle bir iş cinayeti işleniyor ve Bakan da televizyonlara, “eğer primleri yatırılmışsa” şartını ileri sürebiliyor. Bundan da patronlara hiçbir yaptırım uygulanmayacağı sonucuna varıyoruz.
Geçen yıl Eylül ayında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği” Kongre’sine ev sahipliği yaptı. Katılım gösteren organizasyonlar işçiden çok patron kuruluşlarıydı. Türkiye’nin Eylül ayından bu yana verdiği kayıplar, “işçi sağlığı ve güvenliği”ne değil, patronların bu alandaki kâr hırsına karşılık gelen, bu alandaki maliyetleri nasıl düşürürüz anlayışının egemen olduğunu giderek daha çok ortaya koyuyor. Bu anlayış, işçinin canını hiçe saymaktan kaynaklanıyor. Oysa “iş sağlığı ve güvenliği” için değil, sendikaların da denetiminde, “işçi sağlığı ve işçi güvenliği” için gereken önlemlerin alınması gerekiyor.
- Fatma Şenden