Türkiye'nin büyük kapitalistleri ile büyük toprak beylerinden oluşan egemen oligarşisinin en büyük özlemi “küçük Amerika” olmaktı. Tek parti döneminin bakan ve başbakanlarından biri olan, çok parti döneminin 1950-1960 arasındaki cumhurbaşkanı Celal Bayar, küçük Amerika olma özlemini dile getirdiği konuşmalarından birinde (21 Ekim 1957'de İstanbul Taksim mitinginde yaptığı konuşma), “Memleketimizde Amerika'nın gelişme merhalelerini takip ederek çalışıyoruz. 30 yıl sonra bu mübarek memleket 50 milyon nüfuslu küçük bir Amerika olacaktır” demişti.
Türkiye'yi siyonist sömürgecilerin Filistin halkını sürerek ve Filistin vatanına el koyarak kurduğu İsrail'i ilk tanıyan ülkelerden biri durumuna düşüren yerli kapitalist oligarşi, aynı şekilde, “büyük İsrail” olma özlemini de hep taşımıştır. Gerçi işbirlikçi oligarşinin bilinçsiz kitleleri milliyetçilik-mukaddesatçılıkla aldatma, şovenizm ve gericilikle şartlandırma ihtiyacı dolayısıyla bu özlem açık açık dile getirilmez; perde arkasında İsrail'le en sıkı işbirliği sürdürülürken bir yandan da anti-semitizm yapılır. “Büyük İsrail” olma özlemi, “Arap denizinin ortasında bir damla olan İsrail'in terörizme karşı kararlı tavrı” övülerek, “bu küçük devletin Filistinlilerin her eylemine kat kat fazlasıyla karşılık vermesi” örnek gösterilerek sezdirilir.
Amerika ve İsrail, “teröre karşı topyekün savaş” doktriniyle sivil halkı katleder. Kitleleri yıldırmak, köleliğe razı etmek için; onları devrimcilere, direnişçilere destek olmaktan caydırmak için vicdansızca kıyımlar düzenler. Şehirlerin, kasabaların, köylerin bombardımanlarla yakılıp yıkılmasını; Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da, Libya'da, Filistin'de, Lübnan'da sivillerin katledilmesini soğukkanlı teknik-araçsal bakış açısıyla, “savaş zayiatı”, “yan hasar” olarak niteler. Vicdanları sızlamaz. Pişman olmaz. Özür dilemez.
Militarizmde, sömürgecilikte, yayılmacılıkta Amerika'yı ve İsrail'i örnek alanlar, eserleriyle övünebilirler. Amerika ve İsrail gibi, “teröre karşı topyekün savaş” doktrinini uygulayarak sivil halkı katletme konusunda “küçük Amerika, büyük İsrail” olmuş bulunuyoruz.
Eldeki veriler
Savaş uçakları 28 Aralık 2011 günü akşamı Uludere'de silahsız ve savunmasız 35 Kürt köylüsünü bombalayarak öldürdü.
Kapitalist yatık medya, bölgeden akan bilgi ve tepki seline rağmen ertesi gün öğle saatlerine kadar bu ağır savaş suçunu haberleştirmedi. Ancak 29 Aralıkta Genelkurmay'dan gelen resmî açıklamadan sonra olaya kıyısından köşesinden değinmeye başladı.
Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan 8 maddelik resmî açıklama şöyleydi:
1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtı, TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde kendisine verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği sürdürülmektedir.
2. Terör örgütü elebaşılarının son dönemde verdikleri kayıplar için gruplara misilleme talimatı verdikleri ve bu doğrultuda özellikle sınır ötesinde Sinat-Haftanin’e takviye maksadıyla çok sayıda terörist gönderildiği bilgisi alınmıştır.
3. Çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat ve yapılan teknik analizler sonucunda, içlerinde örgüt elebaşılarının da bulunduğu terörist grupların bölgede bir araya geldikleri ve sınır hattındaki karakol ve üs bölgelerimize yönelik saldırı hazırlığı içinde oldukları anlaşılmış ve ilgili birlikler ikaz edilmiştir.
4. Geçmişte bölücü terör örgütü tarafından gerçekleştirilen saldırılarda, teröristlerin, kullandığı ağır silah, cephane ve patlayıcıları yük hayvanları ile Irak’tan getirerek sınırdan içeri soktukları, teslim olan terörist ifadelerinden bilinmektedir.
5. Bölücü terör örgütü mensuplarının, Irak Kuzeyinden gelerek hududumuza yakın karakol ve üs bölgelerimize eylem yapacağına dair istihbaratın artması üzerine, keşif ve gözetleme gayretleri sınır boylarında artırılmıştır. Bu kapsamda, 28 Aralık 2011 günü saat 18.39’da, Irak sınırları içinde hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğu İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edilmiştir.
6. Grubun tespit edildiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır.
7. Olayın meydana geldiği yer, bölücü terör örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir.
8. Olay hakkında idari ve adli inceleme ve işlemler devam etmektedir.
Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı bu açıklamanın ardından, iktidar partisi AKP adına Hüseyin Çelik, aynı gün, olayı “operasyon kazası” olarak niteledi. Olayı araştırdıklarını, ölenlerin yakınlarına tazminat ödeneceğini, özür dilemeye gerek olmadığını belirtti.
Hükümet özür dilemedi. Yas ilan etmedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 30 Aralıkta yaptığı açıklamada, üzücü bir olay meydana geldiğini, böyle bir olayın bir daha tekrarlanmaması için konuyu iyice araştırdıklarını söyledi. Özür dilemedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aynı gün yaptığı açıklamada, devlet halkını bombalamaz dedi. Özür dilemedi.
Erdoğan'ın uzun açıklaması, Gazeteport sitesinin 30 Aralıkta verdiği bilgiye göre, şöyleydi:
Bildiğiniz gibi evvelsi akşam 18.37 civarında Irak'ın kuzeyinde insansız hava araçlarımızın yapmış olduğu uçuşlarda, oradaki tespitler esnasında yaklaşık 40 kişilik bir grubun hareket halinde olduğu, ki bu bölge tamamıyle terör örgütünün daima hareket halinde olduğu, sürekli olarak bulunduğu, kamplarını değişken olarak kurduğu bir bölge... Sinat-Haftanin denilen bölge... Bu bölgede yapılan bu uçuş yine istihbarat örgütlerimizin yaklaşık 10 gün kadar önce verdiği bilgi üzerine yapılan bir uçuş. Bu uçuş neticesinde de bu görüntüleri güvenlik güçlerimize geçen insansız hava araçlarının hemen ardından buraya malum 2 F-16 uçağımızın kalkması ve bu görüntülerin olduğu bölgeyi de bu F-16 uçaklarımız vurmuştur. Tabii insansız hava araçlarının bu tespitleri birebir 'bunlar şudur' şeklinde değerlendirilmesi mümkün değil ve sadece orada alınan görüntülerdir.
Bu görüntülerde de öyle bir 40 kişilik gruptur. Daha sonra yapılan tespitlerde bunların sigara, mazot vesaire gibi bu tür kaçakçılıkları yapan bir grup olduğu ortaya çıkıyor. Fakat bu ana kadar benim edindiğim bilgiler, arkadaşlarımdan aldığım bilgiler, yani bu tür kaçakçılıkta 3-5, bilemediniz 10 kişilik gruplar... Ama tabii kullandıkları yük taşıyıcılar, açık söylüyorum, katırlar sayısal olarak çok daha fazla olurmuş. Burada 40 kişilik bir grubun olması daha önce gerek Gediktepe, gerek Hantepe'deki, oradaki alınan talihsiz neticelerde de biliyorsunuz silahlar bu tür hayvanlarla taşınmıştı ve 'niçin bunlara müdahale edilmedi' diye o zaman da yine yazılı ve görsel medya, herkes bu tür eleştirileri yapmıştı. Bunların hepsi birer ibretti, birer tedbirdi. Bu defa ise böyle bir şeye, yanlışa güvenlik güçlerimizin düşmemesi... Ama talihsiz bir netice, üzüntü verici bir netice. Maalesef işte, Uludere'deki 3 köyün mensuplarının bu sigara kaçakçılığı vesaire, bu tür şeyi yapan bir grup... Bunların yarıya yakını 20 yaş altı, diğerleri 20 yaş üstü olan insanlardan oluşan bir gruptu. Burada 35 vatandaşımız böylece ebediyete intikal etti. 1 vatandaşımız yaralı... Tabii burada üzüntümüz bu noktada büyük.
Ben tabii ki tüm oradaki ailelere başsağlığı dilerken, ölülerimize de Allah'tan rahmet diliyorum. Bu incelemeler neticesinde gerekli olan neyse bütün bunlar da yapılacaktır. Şu anda gerek savcılık buradaki çalışmalarını yürütürken, bütün görüntüler, ki yaklaşık 4 saatlik bir görüntü elimizde mevcut ve bu görüntüler üzerinde de aynı şekilde gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerek diğer ilgili birimlerimiz incelemelerini, çalışmalarını yapıyorlar. Bu çalışmalardan sonra tabii durum çok daha netleşecektir.
'Devlet halkını bombaladı' gibi bir başlık... Bunlar acımasız başlıklardır. Bir defa hiçbir devlet halkını kalkıp da kastı mahsusa ile bombalamaz. Geçmişte bu tür şeyler belki yapılmış olabilir ama bizim iktidarımız döneminde böyle bir şeyin olması mümkün değildir.
Bombalamanın hemen ardından köylülerin “yaralılara yardım” isteğini dikkate almadığı öne sürülen Uludere Kaymakamı Naif Yavuz, 31 Aralık günü köye taziyeye gittiğinde, çocuklarını kaybeden ailelerin tepkisiyle karşılaştı, tartaklandı ve kovalandı.
Kaymakama tepki gösterdikleri, onu tartakladıkları ve kovaladıkları iddiasıyla 7 kişi 2 Ocak 2012'de gözaltına alındı.
Başbakan Erdoğan, 3 Ocak'ta yaptığı açıklamada, “Hassas çalışmalarından dolayı şahsım ve milletim adına Genelkurmay Başkanıma ve komuta kademesine teşekkür ediyorum” dedi. (Radikal, 3 Ocak 2012)
Kaymakama saldırdıkları iddia edilen 7 kişiden 5'i 7 Ocak'ta tutuklandı.
Katliamdan dolayı İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Terörle Mücadeleden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, Genelkurmay Başkanı, Başbakan istifa etmedi.
Bombardımandan önce askerler tarafından yolu kesilen gençlerin cep telefonuyla aileleriyle yaptıkları görüşmelere ilişkin bilgiler; yine bombardımandan önce ailelerin “bunlar bizim çocuklarımız, niçin köye bırakmıyorsunuz” diye askerî birliğe soru sormaları; sağ kurtulanların açıklamaları; yolu kesilenlerin sivil halk olduğu konusunda devlet yetkililerinde bir tereddüt olmadığını gösteriyor.
Spekülasyonlar
Eldeki veriler bunlar. Bir de çeşitli spekülasyonlar var. Egemenlerin çeşitli kesimleri, herbiri kendi meşrebine göre, komplo teorileri üretiyor. Birilerine göre, bu “kaza”nın ardında AKP ile Gülen hareketi arasındaki çatlak varmış. Birilerine göre, bu olay AKP içindeki iktidar mücadelesinin eseriymiş. Birilerine göre, bu “hata”ya MİT ile Emniyet arasındaki üstünlük çekişmesi sebep olmuş. Birileri olaydan MİT'i, birileri Emniyet'i, birileri Genelkurmay'ı sorumlu tutuyor. Birilerine göre, ABD ve İsrail, İsrail Heron'ları ve Amerikan Predator'lerinden alınan elektronik istihbaratı çarpıtarak AKP'ye tuzak kurmuş. Birilerine göre, katliam, ordu ile hükümetin arasını daha da açmak isteyenlerin tezgâhıymış.
Egemenlerin iktidardan daha fazla pay alma mücadelesinin, oligarşinin çeşitli kanatları ve fraksiyonları arasındaki iç çatışmanın komplolarla yürüdüğü ve yürütüldüğü konusunda kuşkumuz yok. Yine de, sağlıklı olan, yorumumuzu somut verilere dayandırmaktır. Somut veriler ise, “teröre karşı topyekün savaş” doktrininin uygulandığını; AKP'nin, Gülen hareketinin, ordu-polis-istihbarat-yargı-idare örgütlerinin, bu savaşı ABD ve İsrail'in yakın desteğiyle yürüttüklerini gösteriyor.
Sonuç
Amerikan emperyalizminin ve İsrail sömürgecilerinin yolundan gitmek, “küçük Amerika, büyük İsrail” olmak, ülke ve bölge halkları için sadece ölüm ve yıkım demektir. Halklarımız, eşitlik ve özgürlük temelinde kendi geleceğini kendi eline almalıdır. Türkiye, daha da geç olmadan, uluslararası dolar milyarderleri şebekesinin sömürü ve savaş çarkını kırmalıdır. Emperyalizmin içeride ve dışarıda halkları birbirine kırdırma oyununu mutlaka boşa çıkarmalıyız.
- Muhsin Salihoğlu