Suriye, Lübnan, Mısır, Türkiye halkları emperyalizmin, siyonizmin ve gericiliğin savaş blokuna öylesine güçlü karşılık verdi ki, zalimler cephesi kargaşaya düştü, bütünlüğünü yitirdi.
ABD Suriye’ye doğrudan doğruya saldıramadı. ABD saldıramayınca, Fransa, İngiltere, İsrail, Arabistan, Katar ve AKP de kendi başlarına saldırmayı göze alamadı.
El Kaide ve İhvan çeteleri bozguna gidiyor. ABD’nin kendisi açısından “ucuz ve temiz” bulduğu vekâleten savaş stratejisi çöküyor. Bölgede ilk sonuçlar Bu çöküntünün ilk sonucu, savaş blokunun 22 Ocak 2014'te Cenevre'de düzenleneceği açıklanan Suriye Konferansı'na şartsız katılmayı kabul etmesi oldu. İkinci sonucu, savaş blokunun “Suriye'den sonraki hedef” olarak kodladığı İran'la diplomatik çözüme mecbur kalması oldu.
Kuşkusuz, diplomasiye yönelmek her şeyin yoluna girdiği, savaş blokunun direniş cephesine teslim olduğu anlamına gelmiyor. Tepeden tırnağa silahlı savaş blokunun elinde daha birçok koz var. Dünya çapında devrim ve karşıdevrim, ilericilik ile gericilik arasındaki mücadele kıran kırana devam edecek. Dünyada dengeler değişiyor Ne var ki, savaş blokunun sarsıntısı daha uzak bölgelerde de etkisini duyuruyor. Bölgede ve dünyada dengeler yeniden oluşuyor. Rusya, Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne yem olmasını ve kendisinin daha da kuşatılması sonucunu doğuracak ortaklık anlaşmasının imzalanmasını engelledi. Emperyalizm, bu hamleye Ukrayna'nın başkenti Kiev'de Lenin heykelini parçalayan gericilerin ayaklanmasıyla karşılık veriyor. Çin, Japonya'nın ABD ve Güney Kore'yle birlikte planladığı ada meselesinde daha cesur bir tutuma yöneliyor. Mısır'da İhvan'ın yenilgisi, emperyalizmle işbirliği yapan egemen burjuva çevrelerinin halkın iradesini engellemeye yönelik çeşitli oyunlarına rağmen kesinleşiyor.
Türkiye'de genel durum Türkiye'de Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'yle köşeye sıkışan AKP, ayakta kalabilmek için terör ve aldatma politikasına tam gaz devam ediyor. Fakat, Gezi'de ayağa kalkan halktan yediği stratejik darbenin etkisinden bir türlü kurtulamıyor. Attığı her adımda ayakları daha da birbirine dolaşıyor.
ABD raporu ABD, 23 Ekim’de yayınladığı Türkiye raporunda, yabancı ve yerli egemenler açısından alarm zillerini çaldı. Büyük halk direnişinin, Suriye ve Mısır başarısızlığının AKP’yi ülkeyi yönetemez duruma düşürdüğünü saptayarak, “AKP artık yenilmez ve kaçınılmaz olmaktan çıkmış görünüyor” dedi.
Bütün dünya deneyiminin gösterdiği gibi, ABD, işbirlikçisi hükümetlerden halkı emperyalizm adına kontrol edebilmelerini ister. Bunu sağlayamayan yönetimleri ayakta tutmak için bir süre çabalasa da, kendisine hızla yeni seçenekler yaratmaya uğraşır. Raporda, herkesin gözü önünde AKP’ye onur kırıcı talimatlar veren büyük patron, işlerin sarpa sarması durumunda ayazda kalmamak için bütün muhalefet odaklarıyla ilişkiye gireceğini de ilan etti.
AKP panik içinde ABD’nin mesajını alan AKP, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı Vaşington’a gönderdi ve onur kırıcı talimatlara harfiyen uyacağını açıkladı. Çin füzeleri almak, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılmak gibi şantajlarından vazgeçeceğini, İsrail’le siyasi ve diplomatik ilişkilerini düzelteceğini yalvar yakar bildirdi. Bölgedeki yalnızlığından kurtulmak için Irak ve İran’la temasa geçti. Mısır’la ilişkilerini düzeltme yolunda demeçler verdi. Suriye’de El Kaide’yi desteklemeyeceğini açıkladı ve zaten asla desteklemediğini iddia etti.
Sözler ve eylemler Ne var ki, huylu huyundan vazgeçmez, AKP temel çizgisini bırakmaz. AKP’nin Mısır’dan kaçan İhvan liderlerinin gizli konferansına ev sahipliği yaptığı ve onlara büyük bir bütçe tahsis ettiği gerekçesiyle, Mısır, Türkiye’nin büyükelçisini kovdu ve diplomatik ilişkisini maslahatgüzarlık seviyesine indirdi. AKP Irak yönetiminden gizli olarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle petrol ve doğalgaz anlaşması imzaladığı için ağır hakaretlere uğradıktan sonra Bağdat’a onlardan habersiz herhangi bir adım atmayacağı sözünü tekrar vermek zorunda kaldı. Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’le yaptığı basın toplantısında, Suriye’de ateşkes çağrısına katıldığını açıkladığı hâlde, Batı medyasının artık her gün teşhir ettiği gibi, AKP çetelerle ilişkisini hâlâ kesmedi.
İç politika İç politikada, AKP laikliğe, işçi haklarına, kadın haklarına saldırısını yoğunlaştırdı. Türbanı kamuda serbest bıraktı, Millet Meclisi’ne soktu. Kadın ve erkeklerin toplumsal yaşamda birlikte yer almasını engellemek için öğrenci evlerine baskın düzenledi. Okullarda karma eğitime son verme doğrultusunda sinsi adımlar attı. Kıdem tazminatını kaldırmayı tekrar gündeme soktu. Mücadeleci Hava-İş sendikasını baskı ve hileyle ele geçirdi.
Kürt politikası Amerikan raporunda, “Kürt barış süreci” AKP’nin son dönem bilançosunda “tek olumlu gelişme” olarak tanımlanıyor. Kürt ulusal hareketine verdiği sözleri yerine getirmediği için ciddi inandırıcılık sorunuyla karşılaşan AKP, PKK’yi hizada tutmak gayretiyle, Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yi Diyarbakır’da ağırladı. Kürt ulusal hareketini bölme, “Kürdü Kürde karşı kullanma” taktiğiyle Kürt hareketini en azından seçimlere kadar yedeğinde tutma hedefine ulaştı. Ne var ki, Yüksekova saldırısının da gösterdiği gibi, bu taktik AKP için çift tarafı kesen bir bıçak anlamına gelebilir. ABD raporu, AKP’nin Kürt hareketine mümkün olan en az tavizi vererek yavaş hareket etmesini, Kürt hareketinin ise sabretmeye devam etmesini “gerçekleşmesi en olası senaryo” olarak değerlendiriyor. İleriye bakalım Emperyalizmin, siyonizmin ve gericiliğin savaş bloku bölge ve dünya çapında ciddi sorunlarla karşı karşıya. Emperyalist savaş blokunun Türkiye'deki temel gücü olan AKP de her geçen gün güç kaybediyor.
Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'nin temel hedefi gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine son vermekti. Geniş kitlelerin “Hükümet istifa” sloganını candan benimseyerek ortaya koyduğu bu hedef, ulusal ve demokratik güçlerin birleşik cephesinin kurulmasını gerektiriyor.
Halk iradesinin tersine, AKP'ye ve emperyalizme el uzatarak “ara güç” pozisyonunu benimseyenler, hem Türkiye'de, hem bölgede, hem dünyada devrimci ve ilerici güçlere zarar verdikleri gibi, aslında bizzat kendilerini de ateşe atıyorlar. 2014 yılında AKP'yle ve emperyalizmle uzlaşmak için değil, AKP'yle müzakere etmek için değil, halkın mücadelesini yükseltmek için birlik stratejisini uygulamak zorundayız.
- Muhsin Salihoğlu