Al birini vur ötekine: İktidar kavgasında takke düştü, suçlar ortaya saçıldı

AKP iktidarı ile iktidarın gizli ortağı Fethullah Gülen Hareketi arasındaki gerilim açık çatışmaya döndü. Aracıların tüm çabalarına ve itidal çağrılarına rağmen iki eski dost arasındaki rekabet kopuşa doğru gidiyor. Bilindiği gibi AKP teolojik-ideolojik alanda Sünniliğin Nakşibendi koluna; siyasal-örgütsel alanda ise Milli Görüş partileri mirasından geliyor. Son on yıl içerisinde ard arda yaptığı hamlelerle ordu üst yönetimini, MİT'i ve HSYK aracılığıyla da yargıyı büyük oranda denetimi altına aldı. Ancak yüksek yargının bir bölümü ile emniyette ve bürokrasideki hatırı sayılır bir kadroyu ise Gülenciler hâlen ellerinde tutuyor.

Fethullah Gülen Hareketi ise teolojik-ideolojik alanda Sünniliğin Nurcu koluna; siyasal-örgütsel alanda resmen parti olarak ortaya çıkmayan, sızmacı-takiyeci tarikat geleneğine dayanıyor. Yaygın okul ve dersane ağına dayanarak daha eğitimli bir zümreyi kadro kaynağı olarak kullanıyor.

Her iki güç de kâr ve rant paylaşımında aslan payını elde etmek için devletin ideoloji ve baskı aygıtlarını tekeline almak istiyor. Ortaklıklar ve farklılıklar Her iki taraf da kapitalizme ve emperyalizme İslami meşruiyet temeli sağlayarak mutlak iktidar peşinde koşuyor.

Her iki akım da, gasbettikleri egemenliği, komünizme, sosyalizme, demokrasiye, laikliğe, barışa, bilime düşman dogmatik-despotik imancı bir dünya görüşünü kitlelere dayatarak sürekli kılmak istiyor. Tartışma ve sorgulama ruhunu yok ederek genç nesilleri sömürüye ve baskıya kölece itaat eden bilinçsiz bir sürüye dönüştürme stratejisi izliyor.

Her iki hareket de, yanılmaz tek lidere mutlak itaat ilkesine göre örgütlenmiş despotik yapıya sahip.

Her iki akım da Amerikan emperyalizmine sıkı sıkıya bağlanmayı siyasal ikbalin kapısı olarak görüyor.

Ama bütün bu benzerliklere rağmen AKP ve Cemaat arasında ciddi bir üslup ve taktik farkı bulunuyor.

AKP, ABD'ye daha büyük hizmetler yaparak bölgede İsrail'in rolünü kapabileceğini, onun yerini alabileceğini düşünüyor. ABD'nin genel stratejisi içinde kalarak bu stratejiye uyduğunu düşündüğü veya elde ettiği sonuçla ABD'yi razı edebileceğini hesapladığı taktik hamleler yapmayı uygun buluyor. İnisiyatif alarak yaptığı başarısız hamleler nedeniyle sık sık ABD'den azar işitiyor. Azar yiyince hizaya giriyor, ama ilk fırsatta yine özerklik taslıyor.

Fethullah Gülen hareketi ise ABD'nin uslu çocuğu olarak davranıyor. Önceden ABD'nin onayını almadan taktik hamle yapmayı maceracılık sayıyor. Türkiye siyasetindeki en Amerikancı ve en İsrailci akım olarak öne çıkıyor. Oslo'dan alınan ders Geçen yıl Oslo belgelerinin basına sızdırılması ve ardından patlak veren ifade kriziyle açığa çıkan cemaat hükümet kavgasında bir eşik daha aşıldı. Cemaatin en büyük ekonomik ve kadrosal kaynağı olan özel dershaneleri bitirmeyi planlayan hükümet bu alanda ciddi bir adım attı. Ancak cemaat hükümetin restini gördü ve isyan bayrağını açıkça çekti.

İki tarafın stratejik ortaklığı elbette eskiye dayandığı için herkes birbirinin kirli çamaşırlarını gayet iyi biliyor. Beklenen belge savaşında tetiği çekmek görevi ise bu işlerde oldukça deneyimli olan Taraf gazetesine düştü. Taraf yazarı Mehmet Baransu “evinde sakladığı bavulunu” açtı ve 2004 yılında hükümetin dönemin genelkurmayıyla birlikte Gülen Cemaatini bitirme planının MGK'da onayladığını ve bu amaçla çeşitli girişimlerde de bulunduğunu deşifre etti. Soğuk savaştan sıcak savaşa Yıllardır alttan alta süren soğuk savaşın bir anda kontrolsüz bir sıcak savaşa dönme ihtimali çeşitli çevreleri tedirgin etmiş olacak ki Aralık ayının başında hükümet cephesi taktik bir geri adım atarak dershane düzenlemesinin uygulamasını iki yıllığına geri çektiğini duyurdu. İlişkilerde geçici bir rahatlama sağlayacağı düşünülen bu düzenleme de sulhe yetmiş gözükmüyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Cemaati hedef alan açıklamalarına devam ederken, Amerika'da verdiği vaazlar aracılığıyla mesajlarını ileten Gülen ise her fırsatta ellerinde hükümeti sarsacak bazı belgeler olduğunu ima etmeye devam ediyor.

İktidarı paylaşamayan bu iki gerici çevre arasındaki kavganın önümüzdeki günlerde farklı farklı biçimlerde ama giderek daha şiddetlendiğini görmek süpriz olmayacak.

Ne var ki, Gezi'de de görüldüğü gibi gericilerin kendi aralarındaki bu savaşa halkın karnı giderek doyuyor. Devleti ele geçirmeye çalışanlar aynı oranda halkı ve emekçileri ele geçiremiyor.

01 Ara 2013
paylaş