Nelson Mandela’nın ardından

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Hollanda ve Britanya kökenli beyaz Afrikalıların ırk ayrımcısı sömürgeci yönetimine karşı mücadelenin önderi Nelson Mandela, 5 Aralık 2013’te 95 yaşında öldü. Halkı uğruna 27 yılını hapishanede geçiren Mandela’yı sevgi ve saygıyla anıyoruz.

Yaşamı 1918 yılında doğan Mandela, kapitalizmle en vahşi ırkçılığı birleştiren yerleşimci beyaz sömürge yönetimine karşı mücadele içinde komünizmi benimsedi. Güney Afrika halkının ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesini yöneten Güney Afrika Komünist Partisi’ne katıldı ve 1942 yılından itibaren Afrika Ulusal Kongresi’nde görev aldı. Devrimci çalışmaları nedeniyle 1962’de tutuklandı ve 1964 yılında ömür boyu hapse mahkûm edildi. 1990 yılında hapisten çıktı. 1991’de Afrika Ulusal Kongresi’nin başkanlığına getirildi. 1994 yılında yapılan seçimleri kazanarak ırk ayrımcılığına son veren ulusal ve demokratik Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı oldu. Beş yıl görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı.

Devrimci tutum Güney Afrika halkının yükselen mücadelesi, sosyalist ve antiemperyalist ülkelerin desteği ile birleşince çok zor duruma düşen ve geniş ölçüde yalnızlaşan ırkçı kapitalist yönetim, 1985 yılından itibaren Mandela’yla gizli görüşmeler yürütmeye başladı. Mandela, ulusal demokratik devrim ve ırkların tam eşitliği hedefinden vazgeçmesi karşılığında serbest bırakılma teklifini kabul etmedi. Hapisteki bir insanın müzakere yapamayacağını, görüşmeleri ancak özgür insanların yürütebileceğini belirterek müzakere adresi olarak örgütünü gösterdi.

Müzakere süreci Irkçı yönetim Afrika Ulusal Kongresi’nin yurtdışındaki özgür yetkilileriyle temas kurmak zorunda kaldı. Görüşmeler 1988’ten sonra kapsamlı bir nitelik kazandı. Sovyetler Birliği’nin başına geçen revizyonist-likidatör Gorbaçov yönetimi, Güney Afrika Komünist Partisi ile Afrika Ulusal Kongresi’ne devrimden vazgeçme ve ırkçı yönetimle uzlaşma tavsiyesinde bulundu.

5 Temmuz 1989’da hapishaneden gizlice çıkarılan Mandela, Cumhurbaşkanı P. W. Botha ile görüştürüldü. Botha’dan görevi devralan yeni Cumhurbaşkanı F. W. de Klerk, Aralık 1989’da Mandela’yla yeni bir görüşme yaptıktan sonra, 2 Şubat 1990’da yasaklanmış bütün parti ve örgütleri yasallaştıran bir kararname yayınladı. 11 Şubat 1990’da Mandela şartsız serbest bırakıldı.

Uzlaşma Afrika Ulusal Kongresi ile ırkçı yönetim arasındaki müzakereler Sovyetler Birliği’nin 8 Aralık 1991’de kapitalist karşıdevrimle dağıtılmasından sonra uzlaşmayla sonuçlandı. Irkçı yönetim, ırkların eşitliğini ve herkesin eşit oy hakkını kabul etti. Böylece siyasal yönetimin, beyaz azınlıktan çoğunluk olan siyah halka devredilmesine onay verdi. Bunun karşılığında, Afrika Ulusal Kongresi, beyazlara ait kapitalist banka ve şirketlerin ekonomik egemenliğine ve beyazların ordu ile polis içindeki gücüne dokunmayacaktı. Böylece, Afrika Ulusal Kongresi, bankaların ve tekelci şirketlerin kamulaştırılmasından vazgeçmiş olduğu gibi, işçi ve emekçilerin iktidar olmasından da vazgeçmiş oluyordu.

Teslimiyetçi yönetim 27 Nisan 1994 seçimlerini kazanan Afrika Ulusal Kongresi’nin başkanı Mandela’nın yönetimi, bu uzlaşmaya bağlı olarak, ırkçılığa son veren fakat kapitalizmi kucaklayan bir yönetim oldu. İşçi ve emekçiler, özelleştirme programını gözünü kırpmadan uygulayan yeni yönetim altında beyaz kapitalistlerin sömürüsü altında ezilmeye devam ettiler. Siyah halk arasından küçücük bir azınlık, yeni siyah burjuvazi olarak hızla zenginleşip büyük beyaz burjuvazinin küçük ortakları olarak egemen sınıfa katıldı.

Ayrımcılığın yeni biçimi Bu yüzden, sosyalist ve devrimci demokrat siyasal gözlemciler, Güney Afrika’da ırk temelinde ayrımcılığın sınıf temelinde ayrımcılık olarak devam ettiğini, dolayısıyla ayrımcılığın aslında sona ermediğini belirterek Afrika Ulusal Kongresi’ni ve Mandela’yı ağır biçimde eleştirdiler.

Emperyalist ve kapitalist çevreler ise, “Marksist-Leninist dogmalardan vazgeçerek liberal demokrasinin evrensel ilkelerini benimseyen akılcı ve ılımlı Güney Afrika yönetimi”ni alabildiğine yücelttiler. Örneğin, 2001 yılında Davos Ekonomik Forumu’nda konuşan ünlü borsa vurguncusu George Soros, “Güney Afrika uluslararası sermayenin ellerindedir” diyerek liberal kapitalist sistemin zaferini kutladı.

Yaklaşık 20 yıldır Afrika Ulusal Kongresi’nin yönetiminde bulunan Güney Afrika, gelir dağılımında dünyanın en adaletsiz ülkeleri arasında. İşsizlik ve yoksulluk emekçi halkı kasıp kavuruyor. 16 Ağustos 2012’de İngiliz Lonmin şirketine ait platin maden ocağında bağımsız sendika haklarını isteyen siyah grevci işçilerin beyaz ve siyah polisler tarafından topluca katledilmesi dünya çapında tepki doğurdu.

Karmaşık miras Nelson Mandela’nın devrimci ve mücadeleci anısı önünde sevgi ve saygıyla eğilirken, tutarlı devrimcilikten başlayıp ne yazık ki kapitalizme tam boy teslimiyete kadar uzanan karmaşık siyasal mirasından ders çıkarıyoruz.

08 Ara 2013
paylaş