- Yurt
Şırnak’ta, Cudi Dağı eteklerinde kömür ocakları var. Ocakların girişi pejmürde naylonlarla kapatılmış, her şey derme çatma, yoksul ve çaresiz işçiler kelle koltukta çalışıyor. Böyle anlatmakla olmuyor. Gidip görmeniz lazım. Ve gidip görmeye niyetlenirseniz, iki yüzyıl öncesine dönmeye hazır olmalısınız.
Ocaklar kaçak çalıştırılıyor, devlet buna göz yumuyor, hiçbir denetim yok... İşte o ocaklardan birinde, geçen hafta bir göçük meydana geldi. Soma’nın içimize düşürdüğü ateş çok yeni olmasaydı, göçükte yaşamını yitiren 30 yaşındaki İbrahim kardeşimizin büyük medya için ‘haber değeri’ bile olmayacaktı.
Ya devlet?
Devlet Şırnak’ta bütün haşmetiyle karşınızdadır. Tankları vardır devletin orada. Yığılmış bir sürü polisi vardır, özel timleri, komandoları, korucuları, askerleri, ağır ve hafif envaı çeşit silahları, karakolları, kalekolları... Her adımınızda devletin Şırnak’taki varlığını içinize çekersiniz. Devlet solursunuz orada.
Gelin görün ki, bir savaş aygıtı olarak devlet, orada sadece öldürmek için vardır. İki tane alçak patron cebini dolduracak diye her gün yüzlerce işçinin canını tehlikeye atan o kaçak ocaklara kimse savaş açmaz. Ocaklarda devlet yoktur. Kömür karası vicdanlarıyla seyreder anlı şanlı ‘yetkililer’ İbrahimlerin ocaktan çıkarılan cesetlerini...
Patronlarla kucak kucağadır bu devlet. İşçilerin ve yoksulların payına ise sadece ölüm düşer.
Şu sıralar ne çok ediyorum bu lafı: Bu devlet yaşatmayı bilmez. Bu devlet sadece öldürmeyi bilmektedir...
***
Yoksul ve biçare halka tankla, topla, mermiyle saldırmak üzere örgütlenmiş devlet, bir taraftan ‘açılım’ diye, ‘çözüm’ diye palavralar atarken, bir yandan da ihaleler açarak, araziler tahsis ederek ‘kalekol’ denen o devasa kışla yavrularından yaptırmaktadır bölgenin her tarafına. Her adımda namlu soluyan yoksul insanların tepesine heyula gibi dikilmektedir devlet.
Lice’de yaşananların sebebi budur. Diyarbakır’dan kuzeye, Bingöl’e uzanan virajlı ve engebeli yolun üzerindeki Lice, yıllarca güneşin batmasına yakın askerlerin ulaşıma kapattığı o yolların ıssızlığında, tecritte yaşamıştır. Gülmek yasaktır orada. Senelerce kendi türkülerini söyleyememiştir halk. Mermi nereden gelecek endişesiyle yetişen en az üç kuşak yaşamaktadır Lice’de.
Ve devlet Licelilerin tepesine yeni bir heyula dikmektedir...
Fabrika yok, üretim yok, ulaşım yok, mektep yok... Karakol var, ‘kalekol’ var, tank var, top var, mermi var...
***
'Kalekol’ inşaatına karşı çıkan, sokağa dökülüp protesto eden halka ateş açtı devlet. Ramazan ve Baki’yi sırtından vurdular. Devlet cinayetlerine yenileri eklendi. Başbakan’ın “Nasıl sabrediyorlar anlamıyorum” dediği devlet ‘güvenlik güçleri’ tıpkı Berkin’de, Ali İsmail’de, Uğur Kurt’ta, diğer kardeşlerimizde olduğu gibi, katletti iki kardeşimizi daha.
Bu devletin güvenliği, halka ölüm olarak döndü yine. Bir seri katil gibi...
***
Hapisteki Abdullah Öcalan’la, Başbakan’ın tam yetkili kıldığı İstihbarat Şefi arasında muhtevası halk tarafından bilinmeyen görüşmeler sürerken, ülkemizin bu tuhaf görüşmelere havale edilmiş kaderine sıkıldı mermiler. Kürdüyle, Türküyle, bu memleketin gencecik fidanlarının yaşamlarına ve geleceklerine sıkıldı...
Kimse umuda kapılmasın. Berkin’in katilleri barış getiremez. Halkını öldüren bu devlet aklı ortadan kalkmadan, topraklarımız ağlamaya devam edecektir.
Onurlu bir barışı ve insanca yaşanacak bir ülkeyi ancak emekçi halkın kendisi inşa edebilir. Ve bunun için, örgütlenmekten ve halkın alternatifini yaratmaktan başka çare yoktur...