- Radikal
Dört yılı geride bırakan Arap baharı bir sel gibi geldi ama su yatağını bulamadı. İsyan dalgası, siyasal İslam'ın temsilcisi İhvan'ı önemli ölçüde iktidar alternatifi olmaktan çıkarırken cihadi selefi hareketlerin palazlanmasına yol açtı.
‘Arap Baharı' diye etiketlenen isyan süreciyle kalpleri yerinden fırlayanlar için bu bir devrimdi. Şüpheyle bakanlara göre ise bu bir devrim değil Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da İslamcı iktidarlar kuşağı daha somut tanımıyla Müslüman Kardeşler (İhvan) kuşağı yaratma yönelik komploydu. Ne komplo ne devrim; bu, kendi iç dinamikleriyle tetiklenen ama çok geçmeden uluslararası aktörler tarafından farklı müdahale biçimleriyle maniple edilen bir toplumsal dalgaydı. Evet, İslamcılar iktidara geldi ama siyaseten kadavraya dönüşmüş liderlerin gidişiyle iktidara en yakın olanlar onlardı. örgütlüydüler, denenmemişlerdi, kirlenmemişlerdi. Bayraklaştırdıkları İslam dürüstlük ve temizliğin simgesiydi. Devrilenler ise laikliği bir kalkan olarak kullandıklarından toplum nezdinde seküler partilerin sırası değildi. Ve önce İslamcılar denendi. Sıralarını savdılar ama büyük bir itibar kaybıyla…
Tunus'tan Mısır'a, Libya'dan Suriye'ye, Bahreyn'den Yemen'e Arap isyanları ne getirdi bir bakalım:
TUNUS: İHVAN DENENDİ, ESKİ BİN ALİ'NİN ADAMLARI GERİ DÖNDÜ
Tunus'ta Aralık 2010'da Tunus'ta işporta tezgâhına el konulan ve tokatlanan bir gencin kendini yakmasıyla başlayan ateş 14 Ocak 2011'de Zeynelabidin Bin Ali'yi devirdi. Ardından İhvan'ın Tunus uzantısı El Nahda seçimlerden galip geldi. Solcularla uzlaşma ile rejime İslamcı bir renk verme planları arasında bocaladı. Zor da olsa büyük bir türbülansa girmeden yeni anayasa hazırlandı. Bu da uzlaşmacı bir yolun başarısıydı. El Nahda'nın şanssızlığı tecrübesizliği, birikmiş ekonomik sorunlar, devletteki aşınmayla gelen güvensizlik ortamı, muhaliflere suikastlar ve aniden boy gösteren Ensar el Şeria gibi selefi örgütlerin yol açtığı korkunun kendi hesaplarına yazılmasıydı. İslamcıların yanılgısı ise sandığın verdiği meşruiyeti mutlak bir yetki olarak algılamaları ve devleti ele geçirme refleksiydi. Bu yanılgıda ısrar eden Mısır'daki İhvan'ın aksine El Nahda bu hatayı erken fark edip daha uzlaşmacı davrandı. Parlamentoya soktuğu vekillerinin yarısı kadın olan El Nahda'nın cumhurbaşkanlığının solcu Munsif Marzuki'ne bırakılması dahil iktidarı paylaşması karşı ‘devrim/darbe' zeminini ortadan kaldırdığı gibi demokratik geçiş sürecini kolaylaştırdı. Sürgün yıllarını Britanya'da geçirmiş Raşid Gannuşi'nin diyalogu öne çıkaran rehberliği El Nahda'yı İhvan'ın diğer kollarından biraz daha farklı kılıyor. Ne var ki ekonomik başarısızlık, işsizlik, ehil olmayanların elinde kamu hizmetlerinin gerilemesi ve İslamcı militanlara karşı önlemlerde gecikilmesi halk desteğinin erimesine yol açtı. Selefilerin türbelere yönelik saldırıları ve camileri ele geçirme mücadelesi El Nahda'yı yıprattı. Nihayetinde El Nahda 2 Kasım'daki genel seçimlerde laik kanadın en büyük partisi Nida Tunus'a yenildi. Eski Parlamento Başkanı Bacı Kaid el Sebsi liderliğindeki Nida'nın zaferi Bin Ali'nin adamlarına iktidara dönme yolunu açtı. çünkü Nida'nın kurmayları arasında Suudi Arabistan'a kaçan Bin Ali'in liderliğindeki Anayasal Demokratik Birlik Partisi'nden olanlar var. Şimdi eski kurtlar 23 Kasım'daki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle hepten sahneye dönmenin peşinde. Nahda ise yine aday göstermeyip ağırlığını bir uzlaşı adayı için kullanacak. El Nahda yeni koalisyonda da yer almaya hevesli. Arap Baharı'nın her kavşağında karşılaştığımız vekâlet mücadelesi buraya şöyle yansıdı: Türkiye ve Katar El Nahda'yı desteklerken Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri İhvan'ın gücünü kırma adına Nida Tunus'a el verdi.
MISIR: İHVAN KUŞAĞI İÇİN ÖLÜM FERMANI
Arap isyanlarının ikinci durağı Mısır ise demokratik geçiş sürecinde tökezledi. 11 Şubat 2011'de Hüsnü Mübarek'i 11 milyonluk gösteriyle deviren Mısır bu kez halefi Muhammed Mursi'ye koltuğa oturmasının birinci yılında 22 milyonluk kırmızı kart gösterdi. İstifa ya da erken seçim formülüne direnen Mursi, 3 Temmuz 2013'te hükümetteki Selefi ve liberal ortaklarının da desteklediği askeri müdahaleyle devrildi. Mareşal Abdülfettah Sisi'nin darbe sonrası seçimlerle cumhurbaşkanlığına oturması ordunun ekonomiden siyasete damgasını vurduğu statükonun iktidara geri yürüyüşüydü. Demokratik seçimlerde Mursi'ye kredi açan Mısır halkı bu kez darbeyi selamladı.
İhvan'ın darbeye karşı direnişinin binlerce sivilin canı pahasına kanlı bir şekilde bastırılması Mübarek'i deviren kitlenin iki katının Mursi'ye karşı sokaklara dökülmesinin nedenlerini konuşmaya da engel oldu. İhvan'a Mısır'da hezimet getiren faktörler şunlardı:
- Mursi sandıktan aldığı meşruiyete sorgulanamaz bir güç vehmetti. Kendisini Mübarekleştiren kararnameyi kullanarak anayasa taslağını geçirdi. Bu oldubittiyle koltuğunu borçlu olduğu liberal ve sol güçleri tamamen karşısına aldı.
- Ekonomik beklentileri karşılayamadı. Petrol istasyonlarında uzayan kuyruklara ve su-elektrik kesintilerine çözüm bulamadı. İşsizlik büyüdü. Bürokrasiden büyük bir dirençle karşılaştı. Engel olarak gördüğü yargı ve medyayı ele geçirme hamleleri gürültü kopardı.
- Tartışmalı isimleri vali yaparak öfkeyi kabarttı.
- Gannuşi medyanın keskin eleştirilerini gülerek geçiştirirken Mursi gazetecileri tazminat davalarıyla susturmaya çalıştı.
- Tunus'taki gibi siyasal İslam iktidardaki sınavını verirken İslamcı militanizm hortladı. Nitelikli ve niteliksiz şiddet tırmandı.
İhvan halkın biriken öfkesini iyi okuyamadı. Mursi yaklaşan darbeyi erken seçim ilanıyla bertaraf etme seçeneğini reddetti. Sonuçta darbeyle devrilen İhvan büyük bir bedel ödedi. Yitirilen canlara ilaveten terör örgütü ilan edilen İhvan'ın kurumları kapatıldı, onbinlerce kişi tutuklandı ve binlercesi ömür boyu hapis ya da idam cezalarına çarptırıldı. 2014'teki seçimle devrik tayfa tekrar dümene geçti. İhvan dışındaki muhaliflerin de sesi kısıldı. Artık gösteri yapmak Mübarek dönemine kıyasla daha zor. Darbe sonrası hapishanelere tıkılan 30 bin civarındaki insana işkence yapıldığı ve insan haklarının ağır şekilde çiğnendiğine dair raporlar geliyor. Yani Mısır ordu ve polis devletine geri döndü. Mısır'da da vekalet mücadelesinin aldığı hal şöyle: Sisi'nin en büyük destekçisi Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ‘in', kaybeden taraftaki Katar ve Türkiye ‘out'.
BAHREYN: ŞİİLER Mİ İSYAN ETTİ, KALSIN!
Bahreyn, ‘Arap Baharı'nı halkın meşru isyanı olarak görenlerin tornistan olduğu yer. Sünni azınlığa dayalı hanedanlık Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez İşbirliği Konseyi'nin NATO'su sayılan ‘Yarımada Kalkanı'nın askeri müdahalesiyle kurtuldu. Şiilerin çoğunlukta olduğu ülkedeki gösteriler iktidar değişimiyle Bahreyn'in İran'ın arka bahçesine dönüşeceği korkusuna kapılan Körfez'in monarkları Manama'yı kendi haline bırakmadı. Hâlbuki isyan edenler sadece Şiiler değildi. Gösterileri bastırmada ‘devrim' finansörü Katar suç ortağıydı. Gösteri yasağı, infaz, tutuklama, işkence, işten atma taktikleriyle Halife hanedanının iktidarı korundu.
LİBYA: LİBYA LİBYA'NIN KURDU
NATO'nun havadan Katar gibi ülkelerin finanse ettiği milisler karadan yürüttükleri savaşla 2011'de Muammer Kaddafi dönemini tarihe gömerken asıl defteri dürülen Libya oldu. 20 Ekim 2011'de bir grup gözü dönmüşün elinde can verirken “Evladım beni size ne yaptım” diye soran Kaddafi'yi linç edenler şimdi birbirini linç etmekle meşgul. İki parlamento, iki hükümet, iki ordu, onlarca silahla örgütün elinde ülke haritası lime lime. Ordudan kopardığı birliklerle kendisine yeni ordu kuran Halife Hafter, Bingazi'yi kontrol eden selefilere ve Trablus'u elinde tutan İhvan ve müttefiklerine savaş açmış durumda. Katar ve Türkiye'nin desteklediği aktörlerin öne çıktığı süreci tersine çevirmek için burada da Suudi Arabistan ve BAE iş başında. Mısır da artık bu Körfez ikilisinin arkasında.
Doğudan batıya rakip güçlerin temerküzü açısından manzara şöyle:
- Hazirandaki seçimle belirlenen Temsilciler Meclisi ve yeni hükümet Hafter'in himayesinde ülkenin doğusunda Tobruk'ta meskûn.
- Derne'de Kaideci ‘Ensar el Şeria' öne çıkıyor. Ayrıca IŞİD'a biat eden İslami Gençlik Meclisi bugünlerde emirlik kurmakla meşgul.
- Beyda, Tobruk merkezli hükümete bağlı güçlerin kontrolünde. Ama çatışmalar eksik olmuyor.
- Bingazi, Ensar el Şeria ve müttefiklerinin elinde. Şiddetli çatışmalara sahne olan Bingazi 2011'deki isyanda geçiş hükümetinin merkeziydi.
- Ecdebiye ve Sirte'te Ensar el Şeria'ın hakimiyeti artıyor.
- Mısrata, Hafter'e rakip olan ve Trablus'taki hükümeti destekleyenlerin elinde. Mısrata dindar ama İhvan'a mesafeli bir kent. Yine de İhvan'la müttefik.
- Trablus, Temsilciler Meclisi'ni kabul etmeyip kurucu meclis konumundaki Milli Genel Kongre'nin meşruiyetinin sürdüğünü savunan ve ‘kurtuluş hükümeti' kuran cephenin elinde. İhvan'ın siyasi kolu Adalet ve İnşa Partisi de bu cephede. Mısratalı savaş ağaları ve İslamcıların oluşturduğu ‘Libya Şafağı' (Fecr-i Libya) Trablus merkezli hükümetin milis gücü. Tobruk'taki hükümete karşı çıkıp Trablus'taki yapılanmaya destek veren Katar ve Türkiye Libya'nın öteki cephesinde istenmeyen ülkeler ilan edildi.
- Zintan'ı Hafter'in müttefiki olan El Ka'ka ve El Savaik kontrol ediyor.
- Bunların yanı sıra sahradaki kabileler petrol havzalarının kontrolü için birbiriyle savaşıyor.
- ülke geneli için geçerli olan başka bir durum; silahlandırılmış yüzlerce milis gücü kendi derebeyliğiyle meşgul.
Yani Kaddafi'yi linç ettiren uluslararası koalisyon Libya'yı yıktığıyla bıraktı. Vekiller savaşı ise sürüyor.
YEMEN: UZAK DİYARDA İSYAN SIRASI ŞİİLERDE
Arap isyanlarının en ilginç halkasını belki Yemen oluşturuyor. Uzak diyar ya kimse umursamıyor. Her biri silahlı olsa da Yemenliler barışçıl gösteride ısrar etti. Ordudan saf değiştiren bir grubun kısa süreliğine başkenti ısıtması hariç… Aşiretler ve selefi gruplar üzerinden Yemen'de derin nüfusu olan Suudi Arabistan, Amerikan destekli ‘Körfez İnisiyatifi' ile 27 Şubat 2012'de Ali Abdullah Salih'i koltuktan indirip yerine yardımcısı Abdurrabih Mansur Hadi'yi geçirerek statükoyu korudu. Suudi destekli aşiret liderleri iktidara gelemedi ama İhvan'ın uzantısı İslah da saraya giremedi. Suudi Arabistan geçmişte de Yemen'i kah yardımlarla kah yaptırımlarla hep elinin altında tutmaya çalıştı. Mesela Suudi Kralı, Kuveyt'i işgal eden Irak lideri Saddam Hüseyin'i desteklediği için 1 milyon Yemenli işçiyi sınır dışı ederek Salih'i cezalandırmıştı. Vahhabi yönetimi, 1994'teki iç savaşta da komünist Güney'i desteklemekte beis görmemişti.
Koltuğa geçen geçen Salih'in yardımcısı Hadi işleri toparlayamadı. Sonunda 21 Eylül 2014'te Suudilerin İran'ın vekili saydığı Şii Husiler isyan edip başkent Sana dâhil ülkenin önemli bir kısmını ele geçirdi. İsyana öncülüm eden ve Yemen'in Hizbullah'ı sayılan Ensarullah amacının teknokratlar hükümetinin kurulması olduğunu deklare etti. Kendilerine düşen koltukların da Güney Yemenli solculara verilmesini istedi. 21 Eylül'den beri başkenti kontrol eden Ensarullah'ın Hadi ile yaptığı dostluk anlaşması çerçevesinde 7 Kasım'da 35 üyeli teknokratlar hükümeti kuruldu. Halid Mahfuz Bahah başkanlığındaki yeni hükümette Ensarullah 6 bakanlıkla yetinirken Salih'in eski partisi Halk Kongresi Partisi'ne 9 bakanlık düştü. Halbuki ‘Körfez İnisiyatifi' üzerinden Yemen'i yedeğinde tutmaya çalışan ABD, Ahmed Avad bin Mübarek'in başkanlığında bir hükümet istiyordu. Bazılarının ‘ikinci devrim' diye andığı hükümetle Riyad ve Washington'ın Yemen planı ters yüz oldu. Bu arada BM, Ensarullah'ın iki liderini yaptırım kapsamına aldı.
SURİYE: GELECEĞİ KARARAN ÜLKE!
Arap isyanlarının en ağır halkası Suriye'yi sona bıraktım. En fazla takip edilen ülke olması nedeniyle makarayı başa sarmayıp son sahneyi özetleyeyim: ülke kabaca 4 hakimiyet alanına bölünmüş durumda. Rejim İran, Rusya ve Hizbullah'ın desteğiyle kendini epeyce toparladı. Ordunun hakim olduğu bölgelerde devlet sistemi kamu ve belediye hizmetleri dahil önemli ölçüde işliyor. Kent merkezlerinin çoğunu elinde tutan ordu, Ulusal Savunma Gücü ile birlikte Şam kırsalı ile yaklaşık yarısını kontrol ettiği Halep'e yoğunlaştı. İslamcı grupların çatı örgütü İslami Cephe, Kaide'ye bağlı Nusra ve önemli ölçüde eriyen özgür Suriye Ordusu şu bölgelerde hakim: Şam'ın Cobar ve Guta semtleri, Halep kent merkezinin yarısı ve kırsalı, İdlib, Dera, Humus ve Hama'nın kırsalı, Kuneytre ve Lübnan sınırında birkaç bölge. IŞİD ise Rakka'nın tamamı, Deyr el Zor'un yarısı ve Fırat nehri boyunca köy ve kasabalara hükmediyor. Kürtler ise farklı etnik ve dinsel bileşenlerle Afrin, Kobani ve Cezire bölgelerinde öncülük ettikleri üç kantonlu özerkliği korumak için savaşıyor. Kürtler Cezire bölgesinde Haseke merkezini rejimle paylaşırken Kamışlı'da kritik bazı yerlerde ordunun varlığı sürüyor. Kobani'de IŞİD kuşatması, Afrin'in etrafında İslami Cephe var. Son zamanlarda Nusra, İdlib ve Halep kırsalında öSO'nun üslerini ele geçirerek Türkiye sınırlarına doğru yöneldi. Siyaseten ise Beşşar Esad, bir geçiş yönetimi kurmayı hedefleyen Cenevre görüşmelerindeki hezimetten sonra 3 Haziran 2014'teki seçimleri kazandı. Şimdi IŞİD'le savaşın kendisine uluslararası alanda yeniden meşruiyet kazandırmasını umuyor. Batıda da Esad'la yeniden işbirliği yapılması gerektiğini düşünenlerin sayısı artıyor.
SONUÇ: Dört yılı geride bırakan Arap baharı bir sel gibi geldi ama su yatağını bulamadı. İsyan dalgası, siyasal İslam'ın temsilcisi İhvan'ı önemli ölçüde iktidar alternatifi olmaktan çıkarırken cihadi selefi hareketlerin palazlanmasına yol açtı. Rojava hepimize “Şimdi Kürtlerin zamanı” dedirtti. Mısır'da olduğu gibi özgürlükleri istikrara feda eden devrik rejimin adamları yeni yüz ve formatlarla dönmeye başladı. Ama hiçbir yerde hikâye bitmedi.
