- Birgün
AKİT’in arkasından konuşabilir miyiz?
Ölünün arkasından konuşulur muymuş? Bazı ifadeler bazılarını ne kadar incitmişmiş! Hatta nasıl da kanını dondurmuşmuş!
Hasan Karakaya’dan söz ediyorum. O, Türkan Saylan ve Meral Okay için dünyanın en ayıp manşetlerini atsa da… Gezicilere, cinsiyetlerine göre “pezevenk” ya da “kaltak” sıfatlarını yakıştırsa da… Bu, “imanının öfkesinden” kaynaklanıyormuş! İman deyince akan sular duracağı için, öfkesi mazur görülmeliymiş. Bizlere ise “susmak” düşermiş!
Aslında mesele ölünün arkasından konuşmak değil. Kaldı ki, ne Karakaya ne de Akit, uzun uzun konuşup yazmayı hak ediyor.
Ancak…
Karakaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yol arkadaşım” dediği bir isim…
Akit de, damat Berat Albayrak’ın bakanlıktan sonra ziyaret ettiği ilk gazete.
Dahası, Akit, SARAY’IN AYNASI gibi. Aynı dili konuşuyorlar. Hayata aynı yerden bakıyorlar. “Hedefte” buluşuyorlar.
Dolayısıyla, konuşmamız gerekiyor Marjinal bir ideolojinin, nasıl olup da -bu yazının “özneleri” aracılığıyla- hegemonya kurduğunu anlamamız gerekiyor.
Anlamak için de, zaman zaman bugünkü Türkiye ile koşutluk kurduran Hitler Almayasına gitmemiz gerekiyor.
Hayır! Erdoğan, başkanlık sevdasıyla başı dönüp de Hitler Almayasını -üstelik yalan yanlış-örnek verdiği için değil... Yolculukları çok büyük ölçüde benzeştiği için...
• • •
Birinci Dünya Savaşı sonrası… Almanya, savaşın ağır bedeli yüzünden tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyordu. Diğer yandan, “DEVRİM RÜZGÂRI” sertleşmeye başlamıştı...
İşte bunun endişesiyle, başta ağır sanayi patronları olmak üzere Alman burjuvazisi yoksulları sindirip susturacak.. Susmayanları korkutup ezecek bir “aktör” arayışına girdi.
“Bula bula Hitler’i mi buldular” diyeceksiniz.
Edebiyatın, müziğin, felsefenin seçkin ülkesi Almanya; hiçbir derinliği ve “nefretten başka bir dili” olmayan Hitler’in peşinden mi gidecekti!
Zaten biliyoruz, öyle oldu!
Yanıt, Hitler’in kahvehane konuşmalarında yoksul, işsiz, umutsuz insanları nasıl coşturduğunu görünce verilmişti. Ve Hitler sermayenin desteği, o yoksulların sloganları ile yola çıkmıştı.
Benzetme zorlama gelebilir. Ancak, otoriter yönetimlerde mekanizma beş aşağı beş yukarı böyle işler:
-Yoksullar, işsizler, umutsuzlar ordusu.
-Onların “rüzgârı tersine çevirme” ihtimalinden korkan sermaye.
-Sermaye adına ortaya çıkan bir aktör.
-Kimi zaman aşırı milliyetçilik, kimi zaman da din gibi, geniş kitleleri harekete geçirebilecek.. “Kutsal” söylemiyle beyinleri uyuşturup, istenen yere sürükleyebilecek ideolojik aygıtlar.
• • •
2001’i hatırlayın. Ekonomik krizin zirve yaptığı, siyasetin (yine Bahçeli’nin çıkışıyla) toz duman olduğu bir Türkiye.
İşte bu tablo, dış konjonktür ile birleşti ve RTE sahneye çıktı. Çıkartıldı. Yolun başında “merkezde” gibiydi. Sermaye ile barışıktı. “Liberaller” ile barışıktı. Demokrasi falan diyordu.
Ama…
Nasıl ki Hitler, muhafazakâr / makul milyonların oyunu, desteğini aldıktan sonra yoluna, tarihin gördüğü en uç ideolojiyle devam ettiyse...
Erdoğan da, 2000’li yıllardaki “merkez sağ” politikası ve kadrosundan... Siyasal islâmın en koyu rengini yansıtan Akit çizgisine geldi. Öyle ki, son yıllarda Akit, SARAY’IN AYNASI oldu.
Buyurun, Hasan Karakaya’nın genel yayın yönetmenliğini yaptığı Akit’ten birkaç örnek:
- Hrant Dink Vakfı’nın nefret söylemi araştırmalarına göre, Akit, bu konuda birinciliği kimseye bırakmıyor. 2014 yılında, sadece Akit için 270 rapor bulunuyor.
-Nefret söyleminin hedefinde yok yok! Azınlıklar, ateistler, LGBT bireyler, sosyalistler, Atatürkçüler, CHP’liler… Ve kendi görüşlerinin dışındaki BÜTÜN KADINLAR!
- Gazetenin, türban konusundaki bir karar sonrasında Danıştay üyelerini manşetten “İŞTE O ÜYELER” diye isim isim, resim resim hedef göstermesi... Ardından Danıştay’a kanlı bir saldırı düzenlenmesi ise en vahim örnek.
-Nefret manşetlerinde, aralarında benim de olduğum çok sayıda medya mensubu da karanlık kafalara hedef gösterildi. Kimileri işinden oldu. Kimileri, Can Dündar gibi, hapse atıldı.
-Bir zamanlar kol kola oldukları Fethullah Gülen ile yollar ayrıldıktan sonra yazılanlar da malum. İçlerinden biri, trajikomik! Gülen’in annesinin Rabia olan adı RABİN diye değiştirildi. Ve “İspanya göçmeni Yahudi’ydi” iddiası ortaya atıldı.
Aslında bu listeyi bir de “Erdoğan’ın söylemi ve hedef aldığı isimler” diye yapabilir ve aradaki benzerliği görebiliriz.
Akit gibi Erdoğan da, ideolojik / politik olarak EN UÇ NOKTADA. “İnanç” adına topluma, siyasal İslam giysisi giydirmeye çalışıyor.
Yeni yılın bu ilk yazısında, Türkiye’nin eski bir filmi “mutlu sonla” bitirmesini diliyorum. Tabii, buna fırsat ve zaman kaldıysa!