Ayşenur Arslan

02 Mar 2019

Bu, elbette benim iddiam değil. Gezici Araştırma böyle söylüyor. Güya sokağa çıkıp vatandaşla konuşmuşlar.. “En güvenilir siyasetçi kim” diye sormuşlar. Birinci sırada da Süleyman Soylu çıkmış.

 

Üçüncü sırada Tak-Şak Paşa Versiyon 2 Hulusi Akar.. Altıncı sırada gazetecilerin bile adını hatırlamakta zorlanacağı MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız.. Hatta aşağılarda bir yerlerde Cem Uzan falan var.

Yani, Murat Gezici kusura bakmasın ama ciddiye alabileceğim bir liste değil.

Ama, birinci ismin “NEDEN BİRİNCİ SIRADA OLDUĞU” sorusu listeyi ilginç kılıyor. Sahiden, Süleyman Soylu nasıl / neden / ne alaka Türkiye’nin en güvenilir siyasetçisi?

Vaktiyle (listenin ikincisi) Özgür Özel, O’nun için hayli köşeli bir iddiada bulunmuştu:

“Süleyman Soylu, Erdoğan sonrası AKP için genel başkan projesidir. Bu, yaklaşık 9-10 yıllık bir FETÖ projesidir.”

30 Tem 2017

 

Yıl 2000. Galatasaray UEFA Kupası’nı kazanmış. Türkiye, her renkten taraftarıyla sevinçten coşmuş. Hele Ali Kırca... Eşine evlenme teklif etmeden önce “hangi takımı tuttuğunu” soracak kadar fanatik bir Galatasaraylı olarak, zafer sarhoşu.

Final maçından bir süre sonra, 18 Mayıs 2000 akşamı Siyaset Meydanı işte o zaferi konuşmak için toplanıyor.

Kimler yok ki! GS Başkanı Faruk Süren’den, yıldız futbolculara.. Ali Sami Yen’in eşinden teknik adamlara...

Zaferde imzası olan herkes orada. Fatih Terim hariç!

O, nedense bir türlü gelmiyor. Telefonlara çıkmıyor. Yardımcıları aracılığıyla gönderdiği işaretlerden de “gelmeye niyetinin olmadığı” anlaşılıyor.

Ama biz bu arada, habire altyazı döndürüyoruz: “Fatih Terim birazdan Siyaset Meydanı’nda.”

Öyle ya, Terim bizzat söz verdi Ali Kırca’ya. Hazırlıklar da ona göre yapıldı. Gelmemesi skandal olur!

Sonunda yardımcılarından birine telefonda çıkışıyorum: “Fatih Terim sadece Ali Kırca’ya değil, Türkiye’ye söz verdi. Eğer gelmezse, bunu altyazıda belirteceğim. Haberiniz olsun.”

05 Oca 2016

AKİT’in arkasından konuşabilir miyiz?
Ölünün arkasından konuşulur muymuş? Bazı ifadeler bazılarını ne kadar incitmişmiş! Hatta nasıl da kanını dondurmuşmuş!
Hasan Karakaya’dan söz ediyorum. O, Türkan Saylan ve Meral Okay için dünyanın en ayıp manşetlerini atsa da… Gezicilere, cinsiyetlerine göre “pezevenk” ya da “kaltak” sıfatlarını yakıştırsa da… Bu, “imanının öfkesinden” kaynaklanıyormuş! İman deyince akan sular duracağı için, öfkesi mazur görülmeliymiş. Bizlere ise “susmak” düşermiş!
Aslında mesele ölünün arkasından konuşmak değil. Kaldı ki, ne Karakaya ne de Akit, uzun uzun konuşup yazmayı hak ediyor.
Ancak…
Karakaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yol arkadaşım” dediği bir isim…
Akit de, damat Berat Albayrak’ın bakanlıktan sonra ziyaret ettiği ilk gazete.
Dahası, Akit, SARAY’IN AYNASI gibi. Aynı dili konuşuyorlar. Hayata aynı yerden bakıyorlar. “Hedefte” buluşuyorlar.
Dolayısıyla, konuşmamız gerekiyor Marjinal bir ideolojinin, nasıl olup da -bu yazının “özneleri” aracılığıyla- hegemonya kurduğunu anlamamız gerekiyor.

05 Eyl 2013

Her seferinde aynı soru takılıyor aklıma: Bunlar bizi mi aptal sanıyor? Yoksa “kendi akıllarıyla” ancak bu kadar mı oluyor?

Müzakere süreci bitmese ya da “bitti” açıklaması yapılmasa da bıçak sırtında. İktidar ile Öcalan arasındaki mutabakat askıda. Bunu, sadece PKK/BDP cephesinden gelen tepkilere bakarak söylemiyorum. İktidara yakın gazeteler, kalemler artık itiraf etmeye başladı.

Yeni Akit gazetesi birkaç gün önce “PKK–Gezici Hain Planı” diye manşet attı. “Suriye’ye yapılacak olan müdahaleye Türkiye’nin de dahil olması halinde içerideki Gezicilerle PKK’lılar bir olup Hükümet’i arkadan vurmayı planlıyor” diye fal açtı.

Dün de (TMSF tarafından el konulup Erdoğanlaştırılan) AKŞAM gazetesinde, Genel Yayın Yönetmeni (eski AKP Milletvekili) Mehmet Ocaktan kaleme davrandı. “Gezi-PKK kardeşliği” yazısı yazdı.

23 Haz 2013

HÜSEYİN ÇELİK: İster duran ister yürüyen, ister alkışlayan, ister oturan ne tür bir eylem yapan insanımız varsa, tekrar ifade edeyim, yeter ki barışçı olsun. Genel hayatı olumsuz etkilemesin. Bunların hepsinin demokraside yeri var. Yeter ki adam gibi eylem yapalım.

SORU: Bütün bunların demokraside yeri vardı da, parkta uyuyan insanların üzerine neden biber gazı bombalarıyla saldırıldı? Çadırları neden yakıldı? Plastik mermiler neden sıkıldı? Yere düşmüş insanlar neden üç beş polis tarafından ayrıca coplanıp dövüldü? Ayakta duran adamlar/kadınlar neden gözaltına alındı?

HÜSEYİN ÇELİK: Yaklaşık olarak maddi zarar, turizme, ekonomiye olan etkisinden bahsetmiyorum. Doğrudan fiziki ve fiili olarak 140 trilyona varmıştır. Bu son derece üzücü bir durumdur.

20 Haz 2013

Pazartesi günü, Taksim direnişinin bir bakıma “karakter testi” olduğundan söz etmiş ve bazı isimleri örnek vermiştim.

Fatih Altaylı, o örneklerden biri değildi. Oysa, en çok o hak ediyormuş yazılmayı. HaberTürk televizyonu ve gazetesi, yaltakçı gazete ve kanalları fersah fersah aşmış meğerse. İzlediğim bir haber, tüylerimi diken diken etti. Haberin konusu, çapulcuların ve onların yanında yer alan habercilerin “alçakça yalanları”ydı. Facebook ya da benzeri mecralardan birkaç yalan ve saçma haber/fotoğraf bulmuşlar. Onlar üzerinde tepinerek tüm gerçek habercileri/haberleri karalıyorlardı.