- Yurt
HÜSEYİN ÇELİK: İster duran ister yürüyen, ister alkışlayan, ister oturan ne tür bir eylem yapan insanımız varsa, tekrar ifade edeyim, yeter ki barışçı olsun. Genel hayatı olumsuz etkilemesin. Bunların hepsinin demokraside yeri var. Yeter ki adam gibi eylem yapalım.
SORU: Bütün bunların demokraside yeri vardı da, parkta uyuyan insanların üzerine neden biber gazı bombalarıyla saldırıldı? Çadırları neden yakıldı? Plastik mermiler neden sıkıldı? Yere düşmüş insanlar neden üç beş polis tarafından ayrıca coplanıp dövüldü? Ayakta duran adamlar/kadınlar neden gözaltına alındı?
HÜSEYİN ÇELİK: Yaklaşık olarak maddi zarar, turizme, ekonomiye olan etkisinden bahsetmiyorum. Doğrudan fiziki ve fiili olarak 140 trilyona varmıştır. Bu son derece üzücü bir durumdur.
SORU: Lütfen 1’den 10’a kadar bir puan veriniz: Parasal kayba “son derece” kaydıyla üzüldüğünüze göre, bu alanda puanınız son derece yüksek olmalı! Peki, onca insanın ölmesine.. Gözlerini kaybetmesine, Beyin travması, kafatası kırığı ile yoğun bakımda yatmasına üzüntünüz kaç puandır? Bu konudaki görüşlerinizi ve puanınızı da duymamız mümkün müdür?
RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Biliyorsunuz, gelenler oldu, kendilerini dinledim, kendileriyle konuştuk. Hepsinin hep söylediği, işte polis şöyle şiddet uyguladı, böyle şiddet uyguladı, şunu yaptı, bunu yaptı vesaire. Dedim ki, ya şiddet uyguladı da ne yaptı? İşte biber gazı sıktı. En doğal hakkıdır, sıkar. Şunu da söylüyorum: Polisimizi daha da güçlendireceğiz, her yönüyle daha da güçlendireceğiz; bütün bu olaylar karşısında çok daha müdahale gücünü arttıracağız.
SORU: Partinizin programında diyordunuz ki; "Temel insan hak ve özgürlükleri, insanlığın yüzyıllar boyu süren mücadeleleri sonucu elde edilmiş kazanımıdır. Bu özgürlüklerin düzeyi medeni bir toplum olmanın göstergesidir. Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.” Bugün, sizin tarif ettiğiniz özgürlükleri kullanmaya kalkanlar ya biber gazı ve plastik mermiyle saldırıya uğruyor ya da cezaevinde. Acaba hangi görüşünüzü esas almalıyız? Hangisi yalan, hangisi doğru? Eğer bugünkü Erdoğan’ı esas alacaksak, AKP programını revize edip değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çözüm sürecimizi tamamlamış olarak milli birlik ve kardeşlik projemizi Türkiye’ye hakim kılarak el ele, gönül gönüle 76 milyon hep birlikte çok daha güzel bir geleceğe yürüyeceğiz.
SORU: Çözüm sürecinin devam ettiği ve hatta sonuca ulaşmak üzere olduğunu iddia ediyorsunuz. Oysa sürecin “muhataplarından” KCK Başkanı Murat Karayılan aksini öne sürüyor: “Devlet süreci sabote ediyor. Bölgeye yeni karakollar yapılıyor, korucular alınıyor, Kürt siyasetçiler KCK kapsamında tutuklanıyor” diyor. Bu durumda tarafların en azından biri yalan söylüyor. O tarafın hangisi olduğu bir yana, bu durumda sürecin devam ettiğini söyleyebilir misiniz?
RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Çok açık söylüyorum, CHP’nin Genel Başkanı ve arkadaşları nezdinde inanın Reyhanlı’ya yapılan saldırı da demokratik bir eylemdir, onlara göre. Bunlar bugün Vandalları barbarları, yağmacıları nasıl demokratik eylemci olarak görüyorsa inanın Reyhanlı saldırısını yapanları da demokratik eylemci olarak görürler. Nitekim ilişkileri, irtibatları iş birlikleri de tek tek ortaya çıktı ve çıkıyor.
SORU: Bunları şaka amacıyla mı söylediniz? Eğer şakaysa bizler neden gülemiyoruz? Eğer ciddiyse, neden bu konuşmayı yaptığınız AKP Meclis Grup salonundakiler ağızları ile kulakları arasındaki mesafeyi kısaltarak güldüler? Bizi aydınlatır mısınız?
ORANTISIZ DEĞİL HUKUKSUZ GÜÇ
Kalabalık bir grup gazeteci, dün İstanbul Baro Başkanı ile buluştuk. Gezi olaylarına ilişkin raporun ayrıntılarını dinledik. Öncelikle şunu söyleyeyim: Rapora eşlik eden “biber gazı fişeğiyle yaralanma” fotoğrafları dehşet vericiydi. Bizler, ekranlarda ve gazete sayfalarında hiçbirini görmemişiz. İyi ki de görmemişiz. Terminatör filmindeki sahneler gibiydi. Örneğin, gaz bombasının fişeği genç bir adamın tam iki kaşının ortasına denk gelmiş. Burun kırılmış, gözün biri kapanmış.. Ama asıl feci görüntü, başka.. İki kaşın arasında büyükçe bir alan içeri göçmüş.. Ve o alana sanki alüminyum eriyiği dökülmüş..
Baro Başkanı Ümit Kocasakal, bir yıl kadar önce (Akif Beki öncesi) Medya Mahallesi programına telefonla bağlanmış ve o sıralarda yaşananları “ileri faşizm” diye nitelemişti. Dün, bunu hatırlattım. “İnanın, ileri faşizm derken bile Gezi olaylarında yaşadıklarımızı aklıma getiremezdim. Bu kadarını düşünemezdim” dedi.
Rakamlar paylaştı, Kocasakal.. Konuya hukuk çerçevesinden yorumlar getirdi. En çarpıcı yorumu galiba şuydu: “Orantısız güç deniyor. Hayır! Bu, hukuksuz güç..”
O uzun uzadıya anlattı. Ben özetleyeceğim. Yasalarımıza göre, polisin müdahalesi belli koşullara bağlı. Ve son olaylarda –belki birkaç istisna dışında- o koşulların hiçbirini görmedik. Yani, polis haksız ve gerekçesiz bir biçimde saldırarak yasalara karşı geldi. Hukuksuz güç uyguladı.
Sadece polis müdahalesi değil.. Savcıların talimatı.. Baştan sona yasalara aykırı gözaltı süreci.. Baret ve gözlüğün “silah” sayılması gibi sadece hukuka değil akla aykırı suçlamalar.. Bilgisayar için yapılan bir yasal düzenlemenin, Ankara’da bir hakim tarafından cep telefonuna uyarlanıvermesi.. Başbakan’ın yargıya talimat anlamını taşıyan ifadeleri..
Daha sayayım mı!
Türkiye, kağıt üzerinde Demokratik Hukuk Devleti.. Hukuktan vazgeçtik, düz yorumuyla kanun devleti bile sayılmayız. Demokrasiye gelince..
Hep beraber ileri!
ACI BİBER.. SAFRAN.. VE ISIRGAN OTUYLA HELVA YAPMAK!
Bazen gerçekten de Başbakan’ın hepimizle alay ettiği kanaatine varıyorum. Gerçek olamayacak şeyler yaşıyoruz çünkü.
Örneğin, aşağıda sayacağım üç malzemeyi alın, büyük bir kapta çırpıp yemek yapmaya çalışın. Bakalım ne olacak!
Türkiye’de (sözde) bir çözüm / barış süreci yaşanıyor. Bir yandan PKK ve KCK devletin / hükümetin kendilerini kandırdığını düşünüyor. Bir yandan da, Diyarbakır’daki “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”nda olduğu gibi, iktidarın yerine getiremeyeceği taleplerde bulunuyor.
Uludere’de 34 kişinin hayatını kaybettiği katliamda defter kapatıldı. Önce Meclis Komisyonu, (muhalefetin itirazına rağmen) “biz herhangi bir kasıt ve fail bulamadık” diyen bir rapora imza attı. Daha sonra Diyarbakır’daki davada, savcı “kasıt değil kaza” dedi. Mahkeme de, “görevsizlik” kararıyla dosyayı Genelkurmay’ın kucağına attı.
Ancak Uludere konusunda bir başka davada kasıt ve sorumlu bulundu. Ölenlerin aileleri, katliamın 500. gününde sınıra, yani olay yerine yürüdü. Bu anma gösterisi, bir yasanın bir şeyine dokundu herhalde.. Yürüyenlere 3 bin lira (idari) para cezası kesildiği bildirildi. Ayrıca, aralarında 10 yaşlarında bir çocuğun da bulunduğu 150 kadar köylü ifadeye çağrıldı