Batı’nın hâkimiyetinden şikâyetçi olmak sağlıklı bir tepki, ABD’nin küresel siyasetteki alanının daralması iyi bir gelişme olabilir. Ama çok kutupluluğa giden bir dünyanın otomatik olarak daha adil olacağının garantisi yok.
Birgün
Türkiye ve Suriye’de çok geniş bir alanı vuran Kahramanmaraş depreminin ardından ABD öncülüğündeki Batı’nın son 30 yılda adeta ‘silah’ haline getirdiği ‘insan hakları’ ve ‘insani müdahale’ teması da enkaz altında kaldı. ‘İnsani emperyalizmin’ maskesi bir kez daha önümüzde.
Geniş bir coğrafyada siyasi çıkarlarına hizmet eden yıkıcı müdahalelerini ‘insan hakları’ üzerinden pazarlayanlar, cinsiyet, din ve mezhep ayrımcılığını ‘hassas gündem’ belleyenler için ‘insan hayatının’ önemi bulunmadığı aşikar. Deprem felaketi sayesinde de gördük. Ukrayna’da jeopolitik hedefleri için tetikledikleri savaşta on milyarlarca dolar boca eden Batı, Türkiye’yle muhtemelen ne yapacağını düşünürken, acımasızlığının boyutlarını Suriye’de sergiliyor.
SEZAR YAPTIRIMLARI VE İHTİYAÇLAR
Dün TÜİK farklı yatırım araçlarının enflasyondan arındırılmış getirilerine ilişkin verileri yayımladı. Kaybedenlerin kim olduğunu biliyoruz, parasını TL mevduat hesaplarında tutanlar. Size “TL’ye güvenin” dediklerine bakmayın. TL mevduatta kaldığınız sürece reel olarak kaybedeceksiniz. Bana inanmıyorsanız TÜİK verilerine bakın. TL mevduat sahipleri son bir yılda reel olarak yüzde 35,5 zarar etmişler.
Peki, ağustos ayında en yüksek reel getiriyi kim elde etmiş? Borsa yatırımcıları.
Borsanın her gün yeni rekorlara koştuğunu, özellikle banka hisseleri alanların çok yüksek getiriler elde ettiğini duyuyorsunuz. Ama bu bilgi ile sınırlı kalırsanız borsada hesabı olan “milyonlarca” kişinin acayip paralar kazandığını düşünebilirsiniz. Ama durum hiç de öyle değil.
Evet, borsada önemli bir yükseliş yaşanıyor ve bundan kâr elde ediliyor. Peki, kim bu borsa yatırımcıları? Asıl parayı kimler kazanıyor?
Ukrayna; 31 yıllık 'devletlilik' haliyle Batı tipi neoliberal modelin rüştünü ispatlayan örneklerinden birisi. Salt ABD öncülüğündeki Batı'nın, Rusya Federasyonu ile olan bilek güreşini, 2014'ten beri Donbass'taki iç savaş eşliğinde yürütmesinden ötürü değil. Asıl, bağımsızlık ilan edildiğinden bu yana elitleri eliyle uygulanan ekonomi-politik tercihleriyle.
Geçen hafta ülkenin 'komedyen asıllı' lideri Vladimir Zelenski, Ukrayna parlamentosu Verhovnaya Rada'daki neoliberal Halkın Hizmetkarı partisi öncülüğünde temmuz sonlarında çıkarılan 'Pinochet tipi' çalışma yasasını onayladı. Hem de 24 Ağustos'taki bağımsızlık ilanı yıldönümünün arifesinde. Emekçileri köleleştirecek bu yasa için 'Rusya Federasyonu'yla savaş koşullarında normal' demeden önce detaylara bakmakta fayda var. Şeytan ayrıntılarda gizli...
EMEK REJİMİNİ 19'UNCU YÜZYILA DÖNDÜREN YASA
Batı bloku; Ukrayna’da yarattığı pop-nazizmi dünyaya pazarlamaya devam ederken, Rusya Federasyonu’na açılan savaşın bedelleriyle yüzleştiği ölçüde acınası hallere düşüyor. Son ve en bariz tezahürleri AB’nin 7’nci yaptırım paketi ve İstanbul’da imzalanan tahıl koriodoru anlaşması oldu. BM onaylı Minsk anlaşmasını çöpe attırarak Ukrayna’nın ‘taammüden ölümünü’ tetiklemişlerdi. Şimdi de Rusya’ya açtıkları yaptırım savaşında mağlubiyeti tatmaktalar.
7. YAPTIRIM KOMEDİSİ
Özellikle, 1991’de ABD tarafından Gorbaçov’a verilen, Almanya’nın birleşmesi ve Kızıl Ordu askerilerinin Doğu Avrupa’dan çekilmesi karşılığında NATO’nun “Doğu’ya doğru bir milim (inç) dahi ilerlemeyeceği” sözünün Ukrayna’yı tarafsız kılmak ve hatta işgal etmek için Kremlin tarafından uydurulan bir “efsane (mit)” olduğunu iddia eden pek çok makaleyi düzeltmek gerekiyor.
Bu tez, 2014 yılında Ukrayna krizi sırasında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan ve daha sonra geçen Kasım’da bir kitapta yeniden tasdik edilen bir makaleye dayanıyor. Yazarı Mary E. Sarote; görüşleri tarafsız bir çalışmadan ziyade daha çok bir propaganda niteliğinde olan, ABD’nin emperyal siyasetini güden en etkili düşünce kuruluşu olan Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations) bir üyesi. Bu nedenle sözümona bu “efsane” daha doğru olamazdı. Hem neler olup bittiğini anlamak hem de çatışmaya yönelik bir müzakere çözümü bulmak istiyorsak bunun farkında olmamız gerekiyor.
Korkut Boratav: Orta döneme, düzen-içi seçeneklerden radikal bir kopuş perspektifi ile bakmalıyız. Kısa dönemde ise emekçilerin toplumsal bunalıma karşı günü gününe savunulması temel sorundur.
Erdoğan birçok ekonomist tarafından intihar olarak yorumlanan bir plan içinde ilerliyor. Söylemlerinden seçime kadar da bu çizgide kalacağı anlaşılıyor. Prof. Korkut Boratav’la iktidarın yol haritasını ve sol-sosyalistlerin tutumunu konuştuk.
AKP’nin izlediği ekonomi politikası ne anlama geliyor? Ne yapılmaya çalışılıyor?
Saray iktidarı bugün, 2017’den itibaren izlemeye çalıştığı ekonomi politikasının karşılaştığı engelleri aşmak ve “engelsiz düzenleme”yi seçimlere kadar sürdürme niyetinde görünüyor.
Bu politikanın özelliği nedir? Engelsiz biçimle ne hedefliyor?
Serbest piyasa kapitalizmi, sosyalist dönemde rekor büyüme oranları yakalayan Romanya’yı borç batağına sapladı. Çavuşesku kurşuna dizildiğinde Romanya’nın dış borcu sıfır dolar idi; bugün ise 90 milyar dolar. Romanya bugün Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri durumunda. 2017 senesinde hâlâ elektriği olmayan köyler var, cidden…
Doksanlı yılların ortaları olsa gerek, babamın işlettiği kahvehaneye Romanyalı bir kaçak gelmişti. Emil... Soyadını bilmem.
Hani Hollywood’un anti-komünist kara propaganda filmleri vardır ya; “baskıcı” komünist rejimlerden kaçıp “özgürlükler ülkesi” Amerika’ya sığınanların dravdan hikayeleri anlatılır. 1 Emil, tam tersine, komünizmden değil kapitalizmden kaçıyordu... Vize süresi dolmuştu fakat geri dönmek istemiyordu.
Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi’nin ABD Başkanı Adayı Gloria La Riva, seçimde 83 binden fazla oy aldı. Riva, “Sorunun nedeni işçi sınıfının yarattığı zenginliğin gittikçe diktatörleşen bir kapitalist sınıf tarafından sahipleniliyor olması” dedi.
SEÇİMİ Donald Trump kazanamadı. Ancak bu, Trump politikalarının derinleştirdiği pandemi kriziyle birlikte ekonomik yükün altında her gün daha çok ezilen halkın taleplerinin karşılanacağına dair bir umut anlamına gelmiyor. Zira Demokratların, Joe Biden’ın “Trump olmadığı” üzerine kurdukları kampanyalarında halkın yaralarını saracak yapısal tek bir değişiklik sözü verilmedi. Aslında, her ne kadar medyada yer almasalar da seçimde, krizin nedeni olarak kapitalist sistemi işaret eden ve işçi sınıfının taleplerini seslendiren kampanyalar da vardı. Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi’nin (PSL) Adayı Gloria La Riva’nınki gibi.
İtalyan meslektaşlarımın 'onurlandırmasıyla' İtalya'da ödül almaya gittiğim bir panelde tanıklık etmiştim. Kuzey İtalya'da yaşayan gayet itidalli, şakır şakır İtalyanca konuşan kapalı bir hanım, Suriye savaşını anlatmak üzere oradaydı. Panel öncesi sohbette, Batılı STK'lardan fonlu uluslararası İhvan ağından olduğunu anlamam uzun sürmedi. Nitekim, benimkinden önceki panelde Batılı muhalif gazetecilerin sahte olduğunu kısa süre önce ispatladıklarını gayet iyi bildiğim görüntüler eşliğinde İtalyanlara öyle bir propaganda yaptı ki, dudaklarım uçukladı. İtalyanlar hiç tanımadıkları bir coğrafyaya dair bu 'insanlık dersi' karşısında gözyaşlarını tutamayacak hale geldiler.
'Kandırılmışlık' insanca bir şey olabilir, ama insanlığın en büyük sorunlarından da birisi. Çoğunluk bilmeden faka basıyor, kimileri bunu mütemadiyen yapabiliyor ve hatta 'hümanizm' olarak görenler çokça çıkıyor. Bu ruh hali en başta 'ideolojilerden azade' bir dünya bulunduğu zannıyla mümkün olabiliyor.
'DEVRİM YAPMAK, DEVRİM YAPTIRMAK'