Taşeron işçilerine kadro konusunu da düzenleyen 696 sayılı “Torba KHK” yayımlandı. “Torba KHK” diyoruz çünkü bu KHK’da yok yok! Tipik torba kanun zihniyetiyle hazırlanmış ve onlarca kanunda değişiklik yapan bir KHK söz konusu. Her şeyden önce “torba KHK” ile düzenlenen pek çok konu Anayasa’da çizilen sınır dışına çıkılarak düzenlenmiş. Anayasa’nın 121. maddesi “olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir” hükmünü içeriyor. Hükümet her istediği konuda değil sadece olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda KHK çıkarabilir. Taşeron işçiye kadro konusunun olağanüstü halin gerekli kıldığı bir konu olmadığı çok açık. Konu KHK değil TBMM’nin yetkisindedir.
İşçinin ve milletin temsilcileri yok sayıldı
Birgün
Kimsenin istihdam artışından gocunduğu yok. Ama bu verilerin hangisi doğru? SGK’ye göre bir yıl içinde kayıtlı-sigortalı istihdam 2 milyon artarken, TÜİK’e göre 742 bin artıyorsa kimse bu verileri sorgusuz sualsiz kabul etmemizi beklemesin.
Bilindiği gibi 2017 yılı şubat ayında hükümet tarafından “milli istihdam seferberliği” ilan edildi ve işverenlere İŞKUR kaynaklarından devasa teşvikler sağlandı. Hükümet yetkilileri bu teşviklerle 2017 yılında bir buçuk milyon civarında ek istihdam sağlanacağını iddia etti. Elbette bu kadar büyük iddianın ve teşviklerin sonuçları merak konusu olur. İstihdamın ne kadar arttığı, önceki yıllardan ne kadar farklılaştığı ve teşvik seferberliğinin ne kadar işe yaradığı sorgulanır. Kamu kaynaklarından sağlanan devasa teşviklerin istihdama dönüşüp dönüşmediği, dönüştüyse ne boyutta dönüştüğü merak edilir.
Biri bunu izah etsin!
Cumhurbaşkanı’nın ve AKP’nin bugünkü çaresizliğinin bir nedeni, Özal sonrasında gerçekleşen finans kapitale teslimiyeti (“serbest sermaye hareketleri” düzenini) devralması; benimsemesidir
Zamanında işçilerin, sendikaların sözüne kulak verilseydi bunca hak kaybı, adaletsizlik yaşanmayacaktı. Kısacası ortada bir lütuf yok, geç de olsa giderilmiş bir haksızlık var.
Yıllardır kadro bekleyen, kadro vaadiyle oyalanan 850 bin kamu taşeron işçisi için nihayet beklenen açıklama yapıldı ve kadro verileceği ilan edildi. Konunun ayrıntılarına geçmeden önce, bu sonucun yıllardır kadro için mücadele eden işçilerin ve sendikaların başarısı olduğunun altını çizmek lazım. Yıllardır taşeron sisteminin hukuk dışı, akıl dışı ve bilim dışı bir uygulama olduğunu, kamu kaynaklarının bir avuç asalak taşeron şirkete peşkeş çekilmesi ve işçi haklarının budanması olduğunu yazdık durduk. Zamanında sözümüz dinlenmedi. Taşeron işçi sayısı arttıkça arttı. Hükümet kamuda taşeron çalıştırmayı kolaylaştıracak yasal düzenlemeler bile yaptı. Ama dönüp dolaşıp işçilerin, sendikaların ve bizlerin dediği noktaya geldiler. Taşeron işçiler ve sendikalar kadroyu kazandılar, kadro bahşedilmedi.
Bir ülke düşünün ki anayasasında sendikaya üye olmak bir hak olarak yazılı olsun. Sendikalaşma çalışanlara tanınmış temel hak ve özgürlüklerden biri olsun.
Bir ülke düşünün ki anayasası “Hiç kimse sendika üyeliğinden ayrılmaya zorlanamaz” desin.
Bir ülke düşünün ki iş kanunu sendikal nedenli işten çıkarmayı yasaklasın.
Bir ülke düşünün ki ceza kanunu sendikalaşmanın hukuka aykırı bir yolla engellenmesinin hapis cezası gerektiren bir suç olduğunu söylesin.
Günümüzde adeta vahşi kapitalizm dönemi yaşanırken, erken Cumhuriyet döneminde sağlanan işçi haklarına dahi göz dikilirken, Cumhuriyet’in işçiler açısından kazanımlarını hatırlamak ve savunmak yaşamsal önem taşıyor
Cumhuriyet’in 94. yıldönümü vesilesiyle Cumhuriyet’e işçiler açısından baktığımızda ne görüyoruz? Sanayileşmenin henüz çok cılız olduğu, ücretli emeğin istihdamda son derece sınırlı yer tuttuğu iktisadi ve sosyal koşullar ile imparatorluğun yıkılmasının ve işgalin yarattığı travma ile zorlu bir ulusal kurtuluş sürecinin ardından cumhuriyet rejiminin inşa edildiği siyasi tabloyu akılda tutarak erken cumhuriyet dönemini emek açısından değerlendirebiliriz.
Bu fotoğraf Türkiye’de grev hakkının özetidir. Bakanlık, Ekim başında Türkiye’de yapılacak olan ILO toplantısının uluslararası sendikal örgütler ve Avrupa işçi örgütleri tarafından neden boykot edildiğinin sebebini başka yerde aramasın.
Siz hiç sendikaya üye oldukları için işçileri işten atan işverenin fabrikaya gelen kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alındığını gördünüz mü? Hiç hakkını arayan çalışanını kapının önüne koyan işverenin fabrikayı basan jandarma tarafından yaka paça götürüldüğünü okudunuz mu?
Siz hiç işçileri ölümüne çalıştıran, iş cinayetleri ve meslek hastalığı sonucu ölümlerine yol açan patronlara bu fotoğraftaki gibi muamele yapıldığını işittiniz mi? Veya siz hiç hileli iflas ve bin bir türlü mevzuat labirentini kullanarak işçi alacaklarının, işçinin alınterinin ve göz nurunun üstüne yatıp keyif çatan sahtekâr işverenin kollarında kolluk kuvvetleri marifetiyle götürüldüğüne tanık oldunuz mu? Ben görmedim, duymadım, okumadım.
“Helal” gıdaya “ihtimam” göstereceksiniz ama enflasyonun üstünde zam, milli gelirden pay umurunuzda olmayacak. Bu mudur sendikacılık! İcazet ve ihtimam sendikacılığı ile bu kadar oluyor.
Kamu çalışanlarını ve emeklilerini kapsayan 4. Dönem Toplu Sözleşmesi Memur-Sen ile hükümet arasında imzalandı. Milyonlarca memur ve memur emeklisinin parasal ve sosyal pek çok hakkını düzenleyen sözleşme 2018-2019 yıllarını kapsıyor. Toplu sözleşme kamu harcamaları konusunda da kritik öneme sahip. Çünkü toplu sözleşme bütçeden kamu çalışanına ne kadar pay ayrılacağı anlamına geliyor. Özellikle maaş zammı konusunda ciddi bir pazarlık yapılmadan, Hakem Kurulu’na dahi gidilmeden alelacele imzalanan toplu sözleşme Kamu-Sen ve KESK tarafından büyük tepkiyle karşılanırken, Memur-Sen sözleşmeyi “başarı” olarak sunmaya çalışıyor. Bakalım öyle mi?
Yükselen piyasalara dönük risk iştahının sönmesi, sıcak paranın hızlı çıkışına yol açar. ABD’li dev yatırım bankası Morgan Stanley’e göre ise yükselen piyasalarda en kırılgan beş ülke arasında Türkiye de bulunuyor
‘Risk iştahı’ frenlenirse…
Batı borsalarına ve çevre ekonomilerine para girişi sürüyor. Dow Jones endeksi 22000 eşiğini aştı; dolar kesintisiz ucuzladı. Yine de dünya ekonomisini izleyen iktisat çevrelerinde “korku dağları bekliyor…”. Zira, aşırı finansal şişkinliğin hayra alamet olmadığı, yakın geçmişin deneyimleri ile öğrenilmiştir.
Yaygın bir beklentiye göre, balonlaşma, yükselen piyasa ekonomilerine dönük fon akımlarında ani bir durma ile sönmeye başlayacaktır. Otuz civarında ülkeden oluşan (ve Türkiye’nin de dahil olduğu) büyük çevre ekonomilerini etkileyen finansal dalganın tersine dönme olasılığı tartışılıyor.
Devrimci iktidarın zaferinin seçime katılımın az olduğu propagandası ile gölgelenmeye çalışılması Suriye’ye yapılan yalan propagandasının bir benzeri Venezuela’da önceki gün gerçekleştirilen Ulusal Kurucu Meclis Temsilcileri’nin belirlenmesine yönelik seçimlere ilişkin uluslararası çapta bir yalan rüzgârı estiriliyor. Bolivarcı, devrimci iktidarın zaferle çıktığı seçimlere katılımın az olduğu yalanları ABD kaynaklı merkezlerden pompalanmaya başladı bile.