Birgün

30 Eki 2018

Emeğin gündeminde bir süredir yeni bir konu var ve uzun süre gündemde kalacağa benziyor: Emeklikte Yaşa Takılanlar, kısaca EYT diye biliniyor. Sorun milyonlarca çalışanı ilgilendiriyor. O nedenle güçlü bir toplumsal etki ve beklenti yaratmış durumda. Siyasi iktidar, maliyet gerekçesiyle sorunu çözmek bir yana, tartışmak dahi istemiyor. EYT’lerin durumuna ilişkin Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin talebin Meclis’te iktidar bloğunun oyları ile reddedilmesi, konunun gündeme gelmesinin bile istenmediğini gösteriyor.

Oysa böyle bir sorun var ve artık göz ardı edilmesi mümkün değil. Sorunun boyutlarına ilişkin farklı rivayetler var. Bu nedenle konunun Meclis tarafından araştırılması son derece yerinde olurdu. EYT kaç kişiyi ilgilendiriyor? Yaşanan mağduriyet nasıl giderilebilir? Çözüm için hangi seçenekler var? Bunların ilgili tarafların katılımı ile Meclis’te herkesin gözü önünde tartışılması gerekir.

24 Eyl 2018

Batının ve ABD’nin bu çifte standartlı ve ikiyüzlü siyaseti yeni değil. Batılılar diplomatik yollarla, askeri tehditlerle ve medya üzerinden Suriye’nin İdlib operasyonunu engellemek istedi. ‘İnsani Kriz’ gündemi de bu sırada ikiyüzlü siyasetin aracı oldu

Hasan Sivri - Ortadoğu Uzmanı

Rusya ile Türkiye arasında varılan mutabakat, mutabakatın hemen ardından Rusya’nın düşürülen uçağı ve bunların etrafında dönen tartışmalardan önce; Suriye’de süren hesaplaşmanın belirleyici bir kısmını oluşturan ‘İsrail’in Güvenliği’ mevzusuna kısaca bakmak, İdlib tartışmalarını daha anlaşılır kılacaktır.

Geçenlerde gazeteci David Ignatius’a konuşan Amerikan bir yetkili ‘’İstediğimizi alana kadar Suriye ve Rusya’ya bataklıklar bırakacağız’’ demişti. Burada ABD tarafından öncelikli olanın, on yıllardır olduğu gibi ‘İsrail’in Güvenliği’ olduğunu belirtelim. İsrail’in güvenliğine tehdit olarak görülen Filistin Davasının tasfiyesi ve geriye güçsüz bir Suriye bırakmak bunların başında yer alıyor.

11 Eyl 2018

Şurası doğru, Putin himayesinde Esad savaşı kazandı, fakat çatışmalar yine de bitmedi. Belki de bu kirli savaşın son ve en dramatik aşamasına gelindi. Geride yurduna geri dönme özlemi içinde yaşayan milyonlarca insan ve harap olmuş bir ülke bulunuyor

Tam bir yıl önceydi. İdlib’i ziyaret eden bir gazetecimiz, dönüşünde izlenimlerini anlatmaya şu cümleyle başlamıştı: “İdlib şehir merkezinden çıkarken Ebu Abdullah’ın söyledikleri hala kulaklarımda çınlıyor”.

Ebu Abdullah, “kendi halkına silah sıkamadığı için görevinden ayrılmış” ve sığınmacılığı da “asla düşünmediği” için ülkesinde direnişe geçmiş Suriyeli bir polis memuruydu. Gazetecinin “Türk Hükümeti’ne tek bir şey söyleyebilecek olsan ne söylerdin?” sorusuna da şu yanıtı vermişti: “Hama kırmızı çizgimiz dediniz... Düştü! Halep kırmızı çizgimiz dediniz... Düştü! İdlib için hiçbir şey demeyin!”. (Yeni Şafak, M. Ş. Oruç; 14 Eylül 2017).

•••

26 Ağu 2018

“Sözde yetkili” tüm kurumlar, Reis’in iradesini hayata geçirmekle görevlendirilmiştir. Sayıştay ve parlamento devre dışıdır; tüm denetim, denetleme organları, yargı Reis’e bağlıdır. Peşinen hüküm verilmiştir: Uygun görülen şirketler (“yarenler”) kurtarılacaktır

Siyaset dünyasını yakından izleyen bir gazeteci, Kemal Can, Türkiye’deki son gelişmeleri “lütuf düzeni” olarak nitelendiriyor (Cumhuriyet, 20 Ağustos). Önemli gözlemlere dayanıyor. Bazılarını aktarıyorum:

“Uzun bir süredir AKP bir siyasi parti değil. Erdoğan’ın seçim işleri dairesi olarak kullandığı bir hizmet birimi. Partide görev alacaklar ve görevlerin nasıl yapılacağına bizzat Erdoğan karar veriyor.”

“Bütün Türkiye için uygulanan ‘lütuf düzeni’ en mükemmel şekilde AKP’de icra ediliyor. Herkes mücadele ederek, hak ederek değil, ‘Reis’ lütfettiği için göreve geliyor, görevde kalıyor.”

21 Ağu 2018

Bizim jenerasyonun Maske filmiyle yakından tanıdığı Amerikalı aktör Jim Carrey, Yemen’deki savaşla ilgili “okul servisine atılan bomba sonucu 40 masum çocuk öldü. Bizim müttefikimiz, bizim bombamız diye tweet attı. Tüm dünya bu tweeti konuştu.

2015’ten bu yana Yemen’de dış kaynaklı iç savaş devam ediyor. BM’ye göre bu süre zarfında 6,592 sivil öldü. 10,470 sivil yaralandı. Korkunç rakamlar.

Yemen’de olan biten en basit haliyle şu; bir tarafı Suudi Arabistan destekliyor bir tarafı İran. iki taraf da kendi adamlarını silahla parayla destekliyor ve birbirini öldürtüyor. Aslında olan biten bundan ibaret.

Orta Doğu’nun hemen bütününde bu dinamiği görüyoruz; Suudi Arabistan ve İran’ın yer yer bizzat yer yer vekaletler savaşı yürüttüğünü.

Yemen’de en sok okul servisine yönelik saldırıyı, Suud destekli bir grup değil, Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyon attı. Bağımsız gazetecilik topluluğu Bellingcat, servise atılan bombanın Amerikan Lockhead Martin firması tarafından üretildiğini tespit etti.

20 Ağu 2018

Franklin bir siyah olarak siyah hakları için mücadele etmekle yetinmemiş, Detroit otomobil fabrikasındaki işçi direnişine ve toplumsal muhalefete destek vermiştir

Amerika’nın en tanınmış komünistlerindendir Angela Davis. Kararlı bir insan hakları savunucusudur, önemli bir yazardır. Soğuk Savaş döneminde, 1980 ve 1984’de üyesi olduğu ABD Komünist Partisi’nin Başkan adayı da olmuştur. Uzun zaman FBI’ın tehlikeli suçlular listesinde kalan bu mücadeleci siyah kadını yıllar önce, 1970’de çeşitli suçlamalarla tutukladılar.

Başkan Richard Nixon’un “tehlikeli bir terörist” diye nitelendirdiği Davis’in kefaletle serbest bırakılması için 100 - 250 bin dolar arası bir paranın ödenmesi gerekiyordu. Çok sayıda destekçisi, seveni kolları sıvadı ama bir kişi tüm kefalet parasını ödemeye hazır olduğunu duyurdu. Davis için gözünü kırpmadan kefalet ücretini ödeyecek olan kişi oydu: Aretha Franklin.

06 Ağu 2018

‘Din’ ile ‘direniş’in aynı şey olmadığını hem İslamcılara hem dünyaya Ahed gösterdi

Üç yıl önce, öfkeyle sıktığı yumruğuyla İsrail askerinin karşısına dikilmişken çekilen o fotoğrafı gören herkes “neden bu kadar öfkeli?” diye sormuş olabilir. Nihayetinde henüz 14 yaşında, halen oyun çağında olan küçük bir kız çocuğuydu bu. Neden sorusuna başkaları ne yanıt verebilir bilemem ama benim için bu kadar küçük yaşta bu tür bir öfkenin nedeni, ‘elden bir şey gelmemesi’yle ilgilidir. Çocuğun elinden bir şey gelmez, biliriz bunu, hepimiz çocuk olduk çünkü. Sadece bağırabilir, yumruğunu sıkabilir, o yumrukla karşısındakine vurmayı deneyebilir, nihayet çığlık çığlığa ağlayabilir bir çocuk. Hepsi bu.

Kendisiyle aynı yaştaki kuzeninin İsrail askerleri tarafından kafasından vurulduğu gün Ahed Bassem Muhammed Al Tamimi bunların hepsini yaptı. Başka bir şey yapacak gücü yoktu. Bağırdı, yumruğunu sıktı, o yumrukla karşısındakine vurdu, nihayet çığlık çığlığa ağladı. Biz bu hallerini gösteren o fotoğrafla tanıyabildik Ahed’i ama o, çok çok küçük yaşlardan beri hep böyle davrandı.

24 Tem 2018

ABD’nin ikinci dünya savaşındaki pozisyonu hep tartışılageldi. Hitler faşizminin Sovyetleri yenmesini arzulayan, Kızıl Ordu’nun Nazi Almanyası’nı alt edeceğinin anlaşılması üzerine müttefikleriyle birlikte Normandiya’ya çıkarma yaparak Avrupa’ya ayak basan ABD’nin milyonların yaşamını yitirdiği savaşı nasıl küresel hegemonyasının tesisi için fırsata çevirdiği üzerine çok sayıda eser yayımlandı.

21 Tem 2018

Guardian diye bir İngiliz ya da Birleşik Krallık (BK) gazetesi var. İyi bir gazete diyebilirim. Ben okuyorum, uygulaması cep telefonumda yüklü. Batı’nın ana-akım standartlarında solda yer alıyor. Mesela BK’nin Yemen’de işlediği insan hakları suçlarını Guardian’dan öğrendim. Temmuz’un 17’sinde Çıralı hakkında bir gezi yazısı yayımlandı Guardian’da. Yazının altındaki okur yorumlarına baktığımda ise, Türkiye’yi boykot etmeye çağıran birçok yazı gördüm. Çünkü Türkiye’de insan hakları ihlalleri vardı ve Türkiye’ye gitmek diktatöre destek olmak anlamına gelecekti. Bunlara cevap olarak “ama bundan zarar görecek olanlar masum halk” diyenlere karşı, “Onlar bunu hak ediyor, Erdoğan’ı seçmeselerdi” yanıtı geliyordu. Bir okur ise daha da ileri gidiyor ve “ben Yunanlıyım, ülkemin egemenliği Türkiye’nin tehditi altında, Türk çocuklarının açlıktan kırılması umurumda değil” diyebiliyordu. Tabii, asıl söylemek istediği, “paranızı, gelin Yunanistan’da harcayın”dı.

Sayfalar