Birgün

22 Tem 2020

Kemal Türkler mücadeleci, kararlı, işçiye güvenen, işçinin de kendisine güvendiği başka türlü bir sendikacıydı. Türkler ve arkadaşları, Türkiye sendikal hareketini yoktan var eden kuşaktı. Sendikal hareketin yıldızının parlamadığı günümüzde onların kıymeti daha iyi anlaşılıyor

Silin gözlerinizi
Aldandı yeniden
Beni vuranlar
Sürü şaşırır yolunu başı yitince
Sürü değilsiniz ki siz
İşçisiniz
Silin gözlerinizi görevdesiniz

Kitapları öldüremezler
Alanlarda bizi vuranlar
Tarihi geriye döndüremezler*

15 Nis 2020
Yaklaşık üç aylık karantinanın kalkmasıyla salgının ilk çıktığı Çin’in Vuhan kentine dönen BirGün yazarı Kamuran Kızlak kentte yaşanan değişimleri gözlemledi. Vuhan salgına yenik düşecek bir şehir değil. Yaşanan ağır bir travmaydı. Düştü, ayağa kalktı ve şimdi kaldığı yerden devam etmeye çabalıyor. Bıkkınlık, bezginlik, umutsuzluk gördüğümü söyleyemem. Her gün sokaklarda, parklarda daha çok insan görülüyor. İnsanlar sevdikleriyle birlikte olmayı, birlikte zaman geçirmeyi özlemişler. Karantina öncesi yaşamlarında sıradan, rutin olan şeyleri özlemişler. Bir arkadaşımız “Otobüse binmeyi bile özlemişim” dedi.

15 Nis 2020
İnsana, insan canına değer vermeyen ‘sürü bağışıklığı’ fikrini liberal ahmakların adeta kıble saydığı İngiltere yerine Çin ortaya atsa acaba neler olurdu. Çin dünyaya bir ‘kriz yönetimi dersi’ verdi hem de en iyisinden.

Salgın en fena inşaatçıları vurmuş. Sektörün ileri gelen firmalarından birinin sözcüsü 'neredeyse üç aydır Vuhan’da bir tek konut bile satılmadı. Devam eden ve iptal edilemeyecek kadar büyük projelerimiz var. Sektörün durumundan endişeliyiz' diye dert yanıyordu. Çinlilerin yatınca rüyasında inşaat gören, kalkınca inşaat hayali kurarak yaşayan bir doğa ve insan sevmez; ama beton ve yağmaya tapar yöneticilerinin olmaması ne fena…

22 Mar 2020

Çin’in salgınla mücadele başarısı-II: Örgütlü toplum, kamusal sağlık anlayışı

İlk önlem artık herkesin bildiği Vuhan’daki o ağır karantinaydı. Salgın diğer eyaletlerde görülmeye başladığında hızla başka önlemler devreye girdi. Bu noktada Çin’in sahip olduğu yüksek teknoloji imdada yetişti. İleri teknoloji uygulamalarının sağladığı olanak ve kolaylıklar kullanılarak belli bir zaman dilimi içinde Vuhan’da bulunanlar gerek cep telefonu kayıtları ve gerekse şehir içi-şehirlerarası yollardaki kameralar aracılığıyla tespit edildi ve izleri sürüldü. Hepsine ulaşıldı, test uygulandı, çok sayıda insan karantinaya alındı. Salgının diğer eyaletlere korkulduğu kadar yayılamamasının nedeni, sert önlemlere ek olarak, bu iz sürmedir.

22 Mar 2020

Karantinanın ve sert önlemlerin başladığı ilk günlerde, Çin’de bir salgınla ilk kez karşılaşan ve hem korkan hem de kaygı düzeyleri yükselen yabancı tanıdıklarıma -email veya telefonla Çin’den neden ayrılmayacağımı anlatmıştım. Her yazışma veya telefon görüşmesinde “Çin’de bir salgın veya insan sağlığına dönük bir ciddi tehdit görüldüğü için değil Çin bu tehditle baş edemezse korkmalıyız… Çin baş edemiyorsa başka hiçbir ülke baş edemez” cümlelerini tekrar etmiştim. Çokbilmişlik ve sanki Çin’i kayırma gibi görünen bu sözler buralarda COVID-19 dahil üç, uyduruk salgın kabul edilen Domuz Gribini de sayarsak dört, salgın görmüş olmanın sağladığı tecrübeye dayanıyor. Bazı arkadaşlar benim deneyimlerimi önemsediler ve Vuhan’dan ve diğer kentlerden ayrılmadılar, Çin’i terk etmediler.

16 Tem 2019

Cumhurbaşkanı pazar günü seçtiği yazar ve gazetecilerle bir araya geldi. 11:00’de başlayan görüşme 3 saat sürmüş. Görüşmede Erdoğan’ın hangi Amerikalı senatöre ‘Türkiye düşmanı’ dediği tartışıladursun, hangisine dediğini katılan gazeteciler tam anlamamış, ‘Lindsey Graham’a mı dedi, Bob Menendez’e mi dedi’ karmaşası yaşandı; bu karmaşanın ötesinde satır aralarında Türkiye’nin nereye burnunu çevirdiği ile ilgili önemli işaretler var.

 

Erdoğan diyor ki, ”Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara rağmen, en büyük tehditleri yine onlardan gördüğümüz bir gerçektir.”

12 Tem 2019

Siyaset üstü bir tutum mümkün müdür? Ya da verili koşullarda siyaset üstü bir dil ya da tutum kimlerin yararınadır?

Bu soruya aranacak yanıt önemli görünüyor. Çünkü esasen neoliberal çöküşün bir tezahürü/semptomu olarak ortaya çıkan siyasi krizin (özel olarak temsil krizinin) dayattığı siyaset alanının yeniden düzenlenmesi sürecinde en etkili kavramlardan birisi olacak. Hemen tüm Siyasi partilerin iç gerilimlerinde ve kongre, kurultay, ayrılma, yeni parti kurma gibi süreçlerde de belirleyici olacak. O nedenle tekrara düşme pahasına siyaset üstülük iddiasının nasıl sinsi bir tehlike içerdiğini vurgulamakta fayda var.

 

Siyaset üstü olma iddiasıyla, açıkça böyle telaffuz edilmese bile doğrudan siyasetin konusu olan alanlar siyaset dışı/üstü gibi sunulmaya çalışılıyor. Toplumsal yaşamı belirleyen mücadele alanları sanki insanın müdahale edemeyeceği, değiştiremeyeceği kanunlarla belirlenmiş gibi sunuluyor.

Terörle mücadele mi? Siyaset üstüdür!

Ulusal güvenlik mi? Siyaset üstüdür!

01 Tem 2019

31 Mart 2019 yerel seçimleriyle birçok belediyenin el değiştirmesi ve muhalefet partilerine geçmesinin ardından bir yandan belediyelerde geçmişte yaşanan istihdamda partizanlık ve sendikal kayırmacılık örnekleri gündemde gelirken, bir yandan da bazı yeni belediye yönetimlerinin yaptığı işçi çıkarmalar tartışmaları alevlendi. Belediyelerde sendika seçme özgürlüğü konusunu ve geçmişte yapılan sendikal kayırmacılık örneklerini 29 Nisan 2019’da BirGün’de yayımlanan “Belediyelerde sendika seçme özgürlüğü” başlıklı yazımda ele almıştım.

28 Haz 2019

Türkiye’de tarımı çökertme sürecinin temelleri, 24 Ocak Kararları ve 1980 askeri darbesini izleyen yıllarda uygulamaya konulan emek karşıtı neoliberal politikalarla atıldı. O yıllarda başlatılan “üreticiyi ithalatla terbiye etme” politikası günümüzde de artarak devam ediyor.

Coğrafya ve iklim bakımından çok elverişli konumda bulunan, farklı ekolojik bölgeleri barındıran ve bitki çeşitliliği bakımından oldukça zengin olan Türkiye, FAO’nun son verilerine göre 23.7 milyon hektar ile Avrupa’da en büyük tarım arazisine sahip ülkedir. Türkiye’nin ardından gelen Fransa 19.3, İspanya 17 ve Almanya 12 milyon hektar tarım arazisine sahiptir. Ancak bu avantaj hızla yitirilmektedir. 1980’den bu yana uygulanan IMF, Dünya Bankası ve DTÖ dayatmalı politikaların sonucunda tarım alanları 5 milyon hektar daralmıştır.

28 Haz 2019

Son dönemde adına Milli Tarım (!) denilen akla ziyan neoliberal arayışlar içerisine girilerek tarımın Dünya Bankası felsefesi ile bir holding gibi yönetilmesi için bir çaba içerisine girildi. Bu modelin gerçekleşmesiyle Türk Tarımı tamamen bitirilecek ve tarıma son darbe vurulmuş olacaktır.

1980 yılı başlarında bir azınlık hükümeti kuran Süleyman Demirel, Turgut Özal’ı tam yetki ile donatarak ekonomi yönetiminin başına getirmiş ve Özal’da kurduğu ekiple 24 Ocak Kararları diye bilinen istikrar (!) paketini hazırlamıştır. Konumuz açısından 24 Ocak Kararları’nın ilgili maddeleri şunlardır; Madde 2. Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınacak, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılacaktır. Madde 3.Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmıştır.

Sayfalar