- Birgün
Siyaset üstü bir tutum mümkün müdür? Ya da verili koşullarda siyaset üstü bir dil ya da tutum kimlerin yararınadır?
Bu soruya aranacak yanıt önemli görünüyor. Çünkü esasen neoliberal çöküşün bir tezahürü/semptomu olarak ortaya çıkan siyasi krizin (özel olarak temsil krizinin) dayattığı siyaset alanının yeniden düzenlenmesi sürecinde en etkili kavramlardan birisi olacak. Hemen tüm Siyasi partilerin iç gerilimlerinde ve kongre, kurultay, ayrılma, yeni parti kurma gibi süreçlerde de belirleyici olacak. O nedenle tekrara düşme pahasına siyaset üstülük iddiasının nasıl sinsi bir tehlike içerdiğini vurgulamakta fayda var.
Siyaset üstü olma iddiasıyla, açıkça böyle telaffuz edilmese bile doğrudan siyasetin konusu olan alanlar siyaset dışı/üstü gibi sunulmaya çalışılıyor. Toplumsal yaşamı belirleyen mücadele alanları sanki insanın müdahale edemeyeceği, değiştiremeyeceği kanunlarla belirlenmiş gibi sunuluyor.
Terörle mücadele mi? Siyaset üstüdür!
Ulusal güvenlik mi? Siyaset üstüdür!
Hukuk sistemi? Tabii ki hukuk da siyaset üstüdür!
Dış politika? Hem de nasıl siyaset üstü!
Sığınmacılar? Eğitim? Sağlık? Tarım?
Merkez Başkanının görevden alınma tartışmalarında gördüğümüz gibi ekonomi bile siyasetin dışına itilmeye çalışılıyor.
Hatta kişiler, mesela Fetullah Gülen bile siyaset üstü ilan edilmişti!
Tüm bu alanlar değiştirilemez kurallar ve tercihlerle belirlenir gibi tarif edilir oldu. Ya da toplumsal kesimlerin tamamının sorunun tanımı ve çözümünde uzlaştıkları ve çıkarların çelişmediği kabul edilir oldu. Böyle olunca “siyasetsizlik” denilen tutum ana siyasi faaliyet olarak kalmış oluyor. Bu kadro ve politika tercihlerini önemsizleştiriyor.
Şunu bilelim bir konuda siyaset üstü nitelemesi yapılıyorsa, o alanı belirleyen iktidar ilişkileri onaylanıyor ve yeniden üretiliyordur. Toplumsal ilişkilerde herkesin, her çıkarın eşit olduğu bir sıfır noktası/doğa durumu olamayacağına da göre bu, mevcut statünün devamından yana sinsi bir tutumdur. Ve alabildiğine siyasidir.
Terörle mücadele mi? Kim terörden yana olabilir ki, dolayısı ile devletin mücadelesi siyaset üstüdür. Haa bu arada Yoksul Türk ve Kürt gençleri ölmeye devam etsin, silah tüccarları ve despotik iktidar odakları ve Emperyalizm işini görsün!
Ulusal güvenlik mi? Beton lobisi tüm sınırı boydan boya duvarla örsün. Sağlığa, eğitime, beslenmeye ayıracağımız parayı, kime, neye ve ne zaman kullanacağımız belli olmayan silahlara harcayalım. Bunun muhasebesi TBMM’de bile yapılmasın. Ne de olsa siyaset üstü!
Hukuk mu? Ah bir hukuk güvenliğini sağlasak da sermaye ürkmeden gelebilse! Tutuklanan parti liderleri, avukatlar, aydınlar, bilim adamları mı? Siyaset yapmayın!
Tekrarlanan İstanbul seçimlerinde de başarıyı, işte bu “siyaset üstü” tutumun/siyasetsizliğin ve onun iletişim dilinin getirdiği gibi bir yanılgı var. Yüz elli yıllık aydınlanma ve 90 yıllık eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesini berhava eden bu yaklaşım en azından sorgulanmayı hak ediyor. Bu yaklaşım, siyaseti ve iletişim dilini birbirine eşitleyip siyaset alanını alabildiğine egemenlere terk eden, tabanları da buna ikna eden bir yaklaşım. Alabildiğine siyasi olan bu “siyaset” özellikle muhalefet partilerinin genel politikası haline getirilmek isteniyor. Bunun muhalefet partilerindeki karşılığı düzenden ve egemen iktidar ilişkilerinden yana güçlü bir sağ sapma olacaktır.
AKP den kopma hazırlığındaki figürlerin de böyle “çiçek böcek, ortak akıl, insan odaklı, istişare” diyerek aynı “dili” kullanacakları anlaşılıyor. Daha çok konuşuruz ama şimdilik sadece Babacan’ın “Irak’a ilk bomba düştüğünde 8,5 Milyar dolar hesaba geçecek” başlığıyla verilen açıklamasını hatırlatayım. İşte ahlaki sorumluluk, işte insan odaklı politikacıların geçmişi! Ha tabii bir de hem Davutoğlu, hem Babacan işte o yılların vizyonu ve misyonundan kopulduğu için ayrıldıklarını açıklıyorlar!
Başlangıçta belirttiğim kriz ve güzel bir geleceğe dair inanç tazelenmesi, ait oldukları siyasi yapıları dönüştürmek isteyen kanatlara, kişilere ve gruplara fırsat açacaktır. Bu fırsatın heba edilmemesi için şimdiden kolları sıvamak gerek.