Bir uyarıyla başlamak istiyorum; önceki yazımda tahmin olarak belirttiğim ”Olağanüstü hal ya da Sıkıyönetim” riski “3 aylık Olağanüstü Hal ilanı olarak” gerçekleşmiş oldu. Görevden almalar, gözaltılar, tutuklamalar artarak devam ediyor. Daha da artacağı anlaşılıyor. AKP’nin Stratejik ortaklığı/aynılığı sona erdikten sonra bile yap(a)madığı ya da geciktirdiği Fethullahçı yapılanma ile yüzleşme, -maalesef- kanlı bir süreç sonrasında olağanüstü koşullarda yapılacak. Keşke uyarılar dikkate alınsaydı bu hesaplaşma, normal koşullarda topluma bu kadar pahalıya mal olmadan yapılsaydı.
Birgün
1- 15 Temmuz’da yaşananlar kanlı bir darbe girişimiydi. Darbeyi ordu içerisindeki Fethullahçı yapının gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Yaşananların teknik olarak “Darbe” yerine, “Kalkışma, İsyan, Terör”, vs. olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı ikincildir. Darbecilerin başarıya ulaşamamasında ana etken, tüm partilerin ve muhalefetin süratle darbe karşıtı konum alması ve darbenin emir komuta içerisinde yapılmamasıdır. Darbeye angaje yapı, elindeki gücü optimum kullanmaya çalışarak kritik hamleler yapmıştır. TBMM’nin bombalanması, Polis Özel Harekat’ın ve TSK Özel Kuvvetler’in hedef alınması, bazı rehin almalar ve rehin alma girişimleri bunu göstermektedir.
Suriye'de, faaliyet yürüten PYD (Demokratik Birlik Partisi) Eş Başkanı Salih Müslim, Türkiye ve Rusya ilişkilerinin yeniden normalleşmesinin özerk yönetim programına etki etmeyeceğini, Rojava'nın federasyondan vazgeçmeyeceğini söyledi. Müslim, Afrin ve Kobani kantonlarını da birleştireceklerini bildirdi.
Lübnan'da yayımlanan ve Arap dünyasının prestijli gazetelerinden El-Hayat gazetesine konuşan PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Türkiye- Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesini değerlendirdi. Salih Müslim, sınırda Rus uçağının düşürülmesiyle gerilen Türkiye ve Rusya ilişkilerinin yeniden normalleşmesinin özerk yönetim programlarında bir değişikliğe yol açmayacağını söyledi. Rojava'da federasyondan vazgeçmeyeceklerini ve Afrin ile Kobane’yi birleştireceklerini anlatan Müslim, şöyle dedi:
Hükümetin kıdem tazminatını fona devrederek tırpanlama manevraları bitmek bilmiyor. Şimdi de Avusturya modeli gündemde. Avusturya modeli bildiğimiz bireysel tasarruf hesabı. İşveren işçi adına açılmış bireysel tasarruf hesabına aylık prim ödüyor, işçi de iş sözleşmesi kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde sona erince bu hesaptan kıdem tazminatını çekiyor. Ancak bu model uygulanırsa kıdem tazminatı külliyen ortadan kalkar.
Fon sisteminde kıdem tazminatı artık doğrudan işveren tarafından ödenmeyecek. Bunun yerine işverenler fona prim ödeyecek ve kıdem tazminatı fonda biriken bu para olacak. Böylece kıdem tazminatı iş ilişkisinin doğrudan bir parçası olmaktan çıkacak ve iş güvencesi zayıflayacak.
Öngörülen Avusturya modeliyle artık kıdem tazminatı için 30 gün ve benzeri bir gün garantisi olmayacak. Bunun yerine hesapta biriken para çekilecek. Dolayısıyla kıdem tazminatının son ücretle bağı da kopacak.
Genel ortam bozulmaktadır; ama Türkiye’de biraz daha fazla… TCMB’yi “hizaya getirten”, başbakanını azleden, AB ile kapışan Erdoğan etkeni açıkça ima edilmektedir.
Kapitalizmin sürükleyici öğesi, artık, finans kapitaldir. Finansın aşırı genişlemesi balonlaşmaya yol açar; üretken (reel) sektörleri zorlar. Balon patlarsa önce finansal, ardından ekonomik bunalım… Bu olgular 2007 sonrasında ABD’de, AB’de açık-seçik gözlendi; incelendi.
Türkiye gibi çevre ekonomilerinin finansal sistemleri de büyük ölçüde uluslararası finans kapitalin hareketlerine, işleyişine bağlıdır. Bu hareketleri hangi etkenler, kimler belirler? Tek bir orkestra şefi yoktur; ama tepede bir yerlerde bir oydaşma gerçekleşmiştir: Siyasi istikrar ve neoliberalizmin ortak ilkelerine tam uyum…
Çevre ülkelerinde istikrarsızlık son bulmalıdır. Siyasi iktidarların ortak ilkeleri ihlal etmesi ise “dışlanma” ile sonuçlanır. Maliyeti? Çok güçlü değilseniz iktidar yitirilir. Örnekler artmaktadır.
Mart 2014: “Burnunuzu tıkayın; Türkiye’ye girin…”
Kiralık işçilik yasalaştı. İşçi simsarlığının önünde artık yasal bir engel yok. Özel istihdam büroları aracılığıyla işçi kiralamanın önü açıldı. Türkiye nur topu gibi yeni bir güvencesiz çalışma biçimine kavuştu. Kiralık işçiler, çalışma hayatının en alttakileri olacak. Kiralık işçilik çalışma hayatında bileşik kaplar etkisi yaratacak ve çalışma standartlarını tüm işçiler için daha da aşağıya çekecek.
Bugün 28 Nisan. Pek hatırlanmayan bir yıldönümü ve yas günü.
28 Nisan 1960’da iki genç insan, Turan Emeksiz ve Nedim Özpolat siyasal bir protesto gösterisi sırasında Demokrat Parti iktidarının emrindeki güvenlik güçlerince öldürülmüştü.
Protesto eylemlerine, yürüyüş ve gösterilere gerek tek parti gerekse DP döneminde pek tahammül edilmediği biliniyor. Taksim yasağı ve takıntısı DP ile başlamıştı örneğin ve halen devam ediyor. Ama 28 Nisan 1960’da ilk kez bir kitle eylemi kana bulanıyordu. 28 Nisan 1960, seçimle gelen ama “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyecek kadar zıvanadan çıkan güç sarhoşu bir siyasal iktidarın meşruiyetini kaybettiği gündü.
Ekonomik alanda dünyanın en zengin bilgi bankası bu kurumda yer alıyor; tek tek ülkeleri ve uluslararası ekonomiyi kapsıyor. Bu bilgiyi de cömertçe, ihtiyaca göre, bedava (neredeyse “komünistçe”) paylaşıyor. Kullanıcılar olarak şükran borçluyuz.
Bilgileri uygulamaya taşımak söz konusu olduğunda, aynı kurumun öncelikleri değişiyor. Uluslararası sermayenin (bu anlamda “emperyalizmin”) ortak dilini inşa ediyor; mümkün mertebe uzun dönemli çıkarlarını gözetiyor. Yetkilenince, oluşturduğu programları “mazlum milletlere”, halk sınıflarına karşı insafsızca uyguluyor. Bol hata yapıyor; bazen düzeltiyor; ama temel önceliklerinden ödün vermeden…
IMF’den söz ediyorum. Bir vesile de var: İki önemli IMF raporu Nisan’da yayımlandı. Birincisi Dünya Ekonomik Görünümü, ikincisi Küresel Finansal İstikrar Raporu… (Bunlara “Ekonomik Rapor” ve “Finansal Rapor” diyelim.)
Kamuda çalışan taşeron işçilerin kadroya alınması meselesinde dağ fare doğurdu. Taşeron işçilerin kadrolu işçi olarak değil geçici-güvencesiz özel sözleşmeli personel (ÖSP) olarak üstelik bir ayıklama sürecinden sonra kamuya alınacağı ortaya çıktı. “Kadro müjdesi” iddialarına rağmen gerçek ne yazık ki öyle değil...
Hükümetin akıl, bilim ve hukuk dışı taşeron uygulamasından 14 yıl sonra nihayet vazgeçmesi ve kamuda işçi simsarlarına kaynak aktarmaya son vermesi, bu konuda oluşan duyarlılığın ve mücadelenin ürünü. Bu adım olumlu görünmekle birlikte, öngörülen düzenleme yeni bir güvencesiz çalışma modeline yol açacak. Zarf değişecek ama mazruf aynı kalacak.
Çin ile girdiği sıkı işbirliği ülkeyi ABD’nin hedefi haline getirdi. Dolayısıyla ülkedeki mevcut istikrarsızlık ABD’nin işine geliyor. Öyle ki ülkeden koparılarak kurulacak Belücistan devleti bile masada. Bu devletin kurulması İran için de sorun olacak…
Pakistan’ın Pencap eyaletinin başkenti Lahor'da bir lunaparkta düzenlenen saldırıda 70 kişi yaşamını yitirdi, 400’e yakın kişi de yaralandı. Çökmekte Olan Uluslar Kategorisi’nde üst sıralarda yer alan Pakistan için bu sıradan bir olay maalesef. Yan sütunda ülkedeki şiddet eylemleri ile can kayıplarının küçük bir dökümünü çıkardım. Ona bakıldığında bu eylem de, can kaybı sayısı da Pakistan ölçülerinde, - söylemesi çok kötü elbette ama-, önemsiz sayılabilir.
Pakistan neden böyle?