Birgün

25 May 2013

THY’de geçen hafta başlayan grev, bugüne değin görülmeyen envaiçeşit grev kırıcılığına rağmen sürdürülmeye çalışılıyor. THY işvereninin baskı, tehdit, rüşvet vb. yöntemlerle greve katılımı ciddi bir biçimde azalttığı görülüyor. THY işvereni sadece çalışanların greve katılmasını engellemekle, grevcilerin yerine başka işçileri çalıştırmakla kalmıyor, yasaya açıkça aykırı biçimde grevi kırmak için rüşvete başvuruyor. THY işvereninin grev kırıcılığı, devletin diğer kurumlarının desteği, görmezden gelmesi ve umursamaması ile daha da güçleniyor.

17 May 2013

Reyhanlı'da kaç kişinin öldüğünü sayıyor haber kanalları. Daha ölümlerin sayısı belli olmadan -Roboski'nin faillerini hala bilemeyen siyasal iktidar- bombayı kimin patlattığını açıklıyor. Dengeler bakımından kim gerekiyorsa onun ismi zikrediliyor doğal olarak. Doğal olarak taraftarlar hemen ne söylemeleri gerektiğini anlayıp tekrar etmeye başlıyorlar söyleneni. Haber kanalları başlarına bir şey gelmesin diye önce muktedirin ne söyleyeceğini bekliyorlar. Böylece hiçbir zaman gerçekleri öğrenemeyeceğimiz, gerçekleri öğrenmeyelim diye kurulmuş bir "gürültü tiyatrosunun" içine düşüyoruz. İşte bu sahne o kadar Lübnan ki. İşte bu kurulum öyle Ortadoğu ki... Çöl oyunlarına hoşgeldiniz. Bundan böyle daha çok kan coğrafyasındasınız!

Reyhanlı'daki "yabancılar"

03 May 2013

Bu yazıyı mebzul miktarda yeni mahsul gaz yedikten sonra yazmaya çalışıyorum. Hiç bu kadar nefessiz, soluksuz kalmamıştım hayatımda, boğulmak nedir hiç bu kadar yakından hissetmemiştim. Dün İstanbul’da otoriter rejim manzaraları vardı, sivil diktatörlük manzaraları vardı. Devlet bütün ceberrutluğu ile ortadaydı. Sivil ama ceberrut bir devlet. Askeri vesayet yıkılmış ama yerine ceberrut bir polis devleti inşa edilmiş! Kendi yurttaşlarını düşman belleyen ceberrut bir polis devletine tanık olduk İstanbul sokaklarında. 15 milyonluk bir kentin ulaşımını kesmişti Vali bey. Vali bir yandan kamu hizmetini keserek suç işledi, bir yandan halka karşı şiddet kullandı. AKP, dün rejimin sınırlarını hatırlattı, tam bir otoriter rejim şovu vardı İstanbul’da. “Ben devletim”, “Taksim benim”, “ben ne dersem o olur” dedi AKP. Devlet şiddet kullanmasaydı Taksim’de kimsenin burnu kanamayacaktı ama bir çok insan yaralandı, ezilme tehlikesi geçirdi.

25 Nis 2013

ÇAYKUR grevi başlamadan bitti. 22 Nisan günü Tekgıda-İş tarafından başlatılan grev yeterli katılımın olmaması yüzünden aynı gün fiilen sona erdi. Çaykur grevi kırıldı. 50 yıllık grevli toplusözleşmeli sendikal tarihte bu grev çay işçilerinin ilk grev denemesiydi.

Sadece bir grev kırılmadı... Çaykur grevi başlamadan bitti. 22 Nisan günü Tekgıda-İş tarafından başlatılan grev yeterli katılımın olmaması yüzünden aynı gün fiilen sona erdi. Çaykur grevi kırıldı. 50 yıllık grevli toplusözleşmeli sendikal tarihte bu grev çay işçilerinin ilk grev denemesiydi.

06 Nis 2013

Böyle bir karşılaştırma abesle iştigal, biliyorum. Ama Koç Üniversitesi yönetimi için bu ikisinin farkı yok anlaşılan. Koç Üniversitesi  yönetiminin “temizlik bezlerinin eski olduğu” gerekçesiyle çalışmaktan vazgeçtiği küresel taşeron şirketi ISS, Koç Üniversitesine kiraladığı 161 işçiyi işten çıkardı. Koç Üniversitesi ise temizlik bezleri yeni olan, yeni bir şirketten, yeni işçiler kiraladı.

Yıllardır Koç Üniversitesi’nde temizlik ve lojistik işlerinde çalışan 161 işçi aniden işten çıkarıldı. Hayrola, Koç Üniversitesi artık temizlenmeyecek mi? Çöplerin içinde mi bilim yapacaklar. “Kirlenmek güzeldir” felsefesini mi benimsemiş üniversite yönetimi? Hayır, temizlik işleri devam edecek elbette. Ama kıdemli işçileri atıp yeni işçiler kiralamışlar. Nasılsa memleket koca bir amele pazarı. Koç gibi üniversiteye de bu amele pazarından yeni işçiler kiralamak yakışır.

15 Şub 2013

İşçiyi öldür, sonra “ticari sır” diyerek gerçeklerin ortaya çıkmasını engelle. Giderek artan iş cinayetlerinin yeni bir boyutu daha ortaya çıktı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne ait olan ve özel sektöre (Park Holding, Ciner Grubu) 25 yıllığına işletilmek üzere verilen Maraş ili Afşin ilçesindeki kömür sahasında, Şubat 2011 tarihlerinde meydana gelen toprak kayması sonucu 11 işçi yaşamını yitirmişti. Ölen 11 işçinin 9 işçisinin bedenleri iki yıldır toprak altından çıkarılamadı. TMMOB üyesi mühendis odaları 9 Şubat 2013 tarihinde ölümlerin yıldönümünde yaptıkları basın toplantısında kazanın üzerindeki sır perdesinin aralanmamasını ve 9 işçinin bulunamamasını eleştirdi.

30 Oca 2013

İmralı süreci’ dediğimiz yeni barış imkanını sonuna kadar zorlamaktan yana olanlardan biriyim. Bu süreçte, iktidar partisinin de, ana muhalefet partisinin de gel-gitler yaşayacağı,  bazen iki adım ileri bir adım geri, bazense bir adım ileri, iki adım geri gideceğini tahmin etmek zor değildi. Hala, bir çokları gibi ben de, her şeye rağmen sebat etmek, muktedirleri barışa zorlamak gerekir diye düşünüyorum. Ama, hemen hemen tüm eskimiş (ama bir türlü eskimeyen) yaklaşım ve taktiklerin yeniden ortalığı kaplamaya başlamasını izlemek gerçekten çok bunaltıcı.

10 Oca 2013

Geçen hafta “büyük birader sendikalaşmanı izliyor” başlıklı yazımda yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası ile getirilen e-devlet kapısı yoluyla sendika üyeliği (e-sendika üyeliği) mekanizmasının yaratabileceği sakıncalara değinmiştim. Bu hafta (3500 karakter sınırı nedeniyle) geçen hafta ele alamadığım e-sendika üyeliğinin bir başka boyutuna değinmek istiyorum: Anayasaya aykırılık.

19 Eki 2012

Tanı bunları, onlar işine ve sendikalaşma hakkına göz koyanlardır...

Tarih 11 Ekim 2012, günlerden Perşembeydi. TBMM Genel Kurulunda görüşülen Toplu İş İlişkileri Yasa tasarısının 25. Maddesi’ne sıra geldiğinde aşağıda isimleri yer alan AKP milletvekilleri bir değişiklik önergesi verdi:

Mustafa Elitaş (Kayseri), Recep Özel (Isparta), Ahmet Berat Çonkar, (İstanbul), Bülent Turan (İstanbul), Osman Aşkın Bak (İstanbul), Muhammet Bilal Macit (İstanbul), Ramazan Can (Kırıkkale), İsmail Kaşdemir (Çanakkale).

Değişikliğe ilişkin hükümete görüşü sorulduğunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik önce yanlışlıkla “katılmıyoruz” dedi. Sonra düzeltti ve “Bu hükümetin katıldığı bir değişiklik önergesidir” dedi. Bakan Çelik önergeyle yapılan değişikliğin işverenlerin talebi olduğunu söylemekte de beis görmedi.

14 Eyl 2012

12 Eylül bir kaç kötücül generalin ve şürekâsının marifeti olarak ele alınamaz. 12 Eylül sadece işkence ve zulüm manzumesi de değildir. Sadece bunlar konuşulursa, 12 Eylül ile inşa edilen yeni rejim; bugün de devam etmekte olan toplumun örgütsüzleştirilmesi süreci, emeğe giydirilen deli gömleği, toplumun hücre yapısının değiştirilmesi gerçeği atlanmış olur.

Öncelikle 12 Eylül askeri darbesi 24 Ocak 1980 kararlarından ayrı ele olarak kavranamaz, sosyal ve iktisadi boyutundan soyutlanarak ele alınamaz. 12 Eylül olmasaydı 24 Ocak kararları uygulanamazdı. Bunu sadece 12 Eylül karşıtları ve mağdurları söylemiyor.  24+12 budur. Dönemin muktedirleri ve sermayedarları da aynı fikirdeler:

Sayfalar