- Cumhuriyet
Biden ziyareti belli ki çok sıkıntılı geçti. İktidar medyasının bir kısmı, birkaç cılız ses dışında çaktırmamaya çalışıyor, olmuyor; ortak noktaların altını çiziyor, olmuyor. Diğer taraftan, iktidara muhalefet eden çevreler için de fazla sevinmeye gerek yok. Kendi içinde barış ve demokrasiyi kurmayı becerememiş bir ülkede dışardan telkine bel bağlamak olacak iş değil. Ama muhalefet edenler o kadar dışlandı, düşman ilan edildi ki, güçlü bir ülkenin ilgisinden medet umulur hale geldi. Bu ayıplanmaktan ziyade hayıflanacak bir durum.
Uluslararası planda müttefikleri, muhatapları, her kim varsa, ilişkileri herkesle kötü giden bir ülke haline gelmek bize çok pahalıya mal olabilir, orası kesin. Bu esnada en büyük bedeli yine muhalif çevreler öder, tecrübe ile sabittir. Dünyadan bağını koparan rejimler, içte daha fazla baskıya abanır; hırsını, hıncını güç yetirebildiğinden alır. Böyle rejimlerin pusulası iyice şaşar, ta ki ülke harap olana kadar.
Uzlaşmaz tavrın sonu
Türkiye’de mevcut iktidar/devlet, iç ve dış politikadaki hatalarını görmemekte ısrarcı olduğu sürece, bu gidiş böyle devam edecek demektir. Dahası, Suriye konusunda, iyi kötü bir uzlaşı zemini aranmaktayken, Cenevre toplantısına taş koymaya çalışmanın bedeli, Suriye’de kan akmasının devamı demek. Diğer taraftan, PYD konusunda uzlaşmaz tavrın ucu, içerde Kürt barışının daha fazla tehlikeye girmesi anlamına geliyor.
Bu arada PKK’nin de, Türkiye içinde çatışmalara geri dönmesi, özerklik adına fiili durum yaratma çabasının,Türkiye’yi demokratikleşmeden daha fazla uzaklaştırma sonucu vereceğini kavraması gerekirdi. Diğer taraftan bölgesel planda bu durum, sandıkları gibi PYD’yi bölgede daha fazla değil, daha az meşru kılıyor ve belli ki IŞİD’e karşı PYD’ye destek veren Batılı güçleri zor duruma sokuyor.
Görünen o ki Türkiye’de iktidar, gücüne ve stratejik önemine fazla güvenip hatalarında ısrarcı olmakta beis görmüyor. Diğer taraftan, PKK, Türkiye’de iktidarın içerde ve dışarda zor duruma düşmesinin Kürtlerin hanesine kazanç yazılacağını sanıyor. Hata ve yanlış hesapların sonucu her iki tarafın da kaybedebileceği bir ortamın oluşması ihtimali görülemiyor. Oysa, bir tarafın kaybı her zaman diğerinin kazancı sonucu vermeyebilir. Sonuçta, olan bu bölgede, ülkede yaşayan insanlara olacak. Mesele, nihayetinde kim daha fazla ABD-Batı desteği alacak meselesi değil, asıl mesele ne yapıp edip birlikte yaşamanın yolunu bulmak. Bu arada, bu yolun “Türk tipi başkanlık sistemi” dayatmaktan geçmediği, geçemeyeceği de açık; öylesi, tekin olmayan bir meçhule yelken açmak olacak.
Ceberut düzen ve ölümler
Tabii işin bir de insani boyutu var; mevcut çatışma halini, müzakere öncesi karşılıklı “kozlar”ın oynanması diye yorumlayanlar, Türk veya Kürt, iktidar veya muhalefet, insanlığını yitirmiş olmalı. “Koz” dediğiniz, birbirini öldürmek için cepheye sürülmüş yoksul çocukları! Onların toprağa düşen cansız bedenleri! O çocukların laneti, insan kanı üzerinde hesap yapanların peşini hiç bırakmayacak. Barış siyaseti yapmayı beceremeyenler, bu vebal hepinizin üzerine olacak!
Bu meyanda, barış getirmeyi beceremediği için tankla topla şehir kuşatan siyasetçiler de Kürt siyaseti adına bu korkunç neticeden başka bir yol bulamayanlar da günah ortakları. İki yıl boyunca, “kim kimi daha fazla kandırır” hesabını “barış süreci”, “en büyük lider bizim lider, bir bildiği vardır elbet” kafasını siyasi zekâ sayanların hepimize hediyesi, ceberut bir düzenin pekişmesi ve pek çok canın yitirilmesi oldu, olmaya devam ediyor. Asıl önemli meselemiz bu, onun ötesinde Biden, PKK’ye terör örgütü demiş diye sevinenler ile PYD’ye demedi diye sevinenlerin birbirinden farkı yok. Tıpkı Türkiye’yi önemsiyor diye sevinenler ile muhalif çevrelere boncuk verdi diye sevinenler gibi. Sonuçta, bu ülkede barış ve özgürlük bizim çabamızın eseri olacak veya olamayacak.