Türkiye’nin umutsuz Azez savaşı

18 Şub 2016

Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’ye girip girmeyeceğine dair spekülasyonların arkası kesilmezken Türkiye komşunun topraklarına girmeden iki tür savaş yürütüyor: Birincisi sınırda konuşlanan birlikler uzaktan obüs toplarıyla Azez’e doğru ilerleyen Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) vuruyor. Bunu yaparken de amacının YPG’yi engellemek olduğunu söylüyor. İkincisi de Suriye ordusunun Halep-Kilis arasındaki koridoru kesmesinin ardından kuzey Halep ile Azez arasında Türkiye toprakları üzerinden militan transferi gerçekleştiriyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu “Halep koridorunun yeniden açılması için Türkiye kendisi bir şey yapacak mı?” sorusu üzerine “Önümüzdeki günleri bekleyin, cevabını göreceksiniz” yanıtını vererek merak uyandırmıştı.

Bunun üzerine askeri müdahalenin olup olmayacağı tartışması alevlendi.

Bekleyip de gördüğümüz şu oldu: Rojava’nın silahlı gücü olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) bir süre önce Cerablus’un güneyinde Tişrin Barajı’nı ele geçirip Fırat’ın batısına geçtikten sonra ilerleyişini durdurdu. Malum hükümet, YPG’nin, İslam Devleti’nin (İD) dünyaya açıldığı iki sınır kapısının bulunduğu Cerablus-Rai bölgesine girmesini önlemek için “YPG, Fırat Nehri’nin batısına geçerse vururuz” diyerek kırmızı çizgi çekmişti.

Ancak Fırat’ın batısına beklenen hamle sırtını Türkiye’nin Hatay iline yaslayan Afrin’in doğusundan Azez’e yönelik geldi.

Suriye Demokratik Güçleri şemsiyesi altında yer alan iki müttefik YPG ile Ceyş El Suvvar (Devrimciler Ordusu) 10 Şubat’ta Azez’in güneyinde stratejik öneme sahip Minnig (Menag) Hava Üssü’nün ardından civardaki Maranaz, Malikiye, Der Cemal ve Til Acar köylerini de ele geçirdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ise 13 Şubat’ta Minnig üssü ve bu dört köyün yanı sıra Afrin’e bağlı Meryemine ve Anabke köylerini top atışına tutmaya başladı. Afrin’in merkezi de birkaç kez vuruldu. Kilis’in hemen batısında sınırda Yazıbağı köyünde konuşlandırılan 40 kilometre menzilli obüs toplarıyla yapılan saldırılarda Meryemine köyünden iki sivil ölürken üçü ağır altı sivil de yaralandı. Yaralılar Afrin devlet hastanesine kaldırıldı.

Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye bir hamle daha yaptı: Silahlı grupların Azez’le birlikte zor durumda olduğu ikinci cephe Tel Fırat’a takviye için Nusra Cephesi üyesi yüzlerce kişi Hatay-Reyhanlı sınırından Türkiye topraklarına alınıp Kilis’ten tekrar Suriye tarafına geçirildi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi bu şekilde ağır ve hafif silahlar eşliğinde Suriye’ye intikal ettirilen militan sayısını 350 olarak verdi.

Bu sevkiyatın bir kısmı Tel Rıfat’a ulaştı. Ancak Al-Monitor’a konuşan yerel kaynaklar son günlerde sınırlardan geçirilen militan sayısının daha fazla olabileceğini kaydetti.

Verilen bilgilere göre geçiş noktası olarak kullanılan yerlerden biri Reyhanlı’ya bağlı Bükülmez köyü. Bükülmez’in hemen karşısında lojistik dağılımın yapıldığı Atme yer alıyor. Afrin’den bir gazeteci “Atme ile Azez arasında Hatay ve Kilis üzerinden bir ikmal koridoru oluşturuldu” dedi. Ayrıca Kilis’ten Azez’e cephane sevkiyatının yapıldığı da söyleniyor. Hawar Haber Ajansı, 13 Şubat’ta dört kamyon dolusu cephanenin Kilis’te Öncüpınar/Bab El Selama Sınır Kapısı’ndan geçirildiğini öne sürüp, üzerinde Türkiye Makine Kimya Enstitüsü’nün ‘MKE11D201-016’ sayılı mührünün bulunduğu kasaların görüntülerini yayımladı.

Yasadışı militan transferinde kullanılan bir diğer güzergâh Yayladağı. Yerel kaynaklara göre Yayladağı’ndaki sınır hareketliliği son günlerde çok arttı.

Rusya’nın hava desteği ile hareket eden Suriye ordusu Afrin’in batısında Şii kasabaları Nubl ve Zehra ile doğuda Başkoy arasındaki bölgeyi ele geçirerek Türkiye üzerinden Halep’i besleyen lojistik hattı kesmişti. Silahlı grupların hem Azez-Mera hattında hem de Halep’in kuzeybatısı ile İdlib’de kontrolünü sürdürmesi Bükülmez ve Yayladağı gibi lojistik destek hatlarının açık olmasına bağlı. Yayladağı tarafında Suriye ordusunun Türkmen Dağı’ndaki ilerleyişi güzergâhı önemli ölçüde etkiledi. Ancak İdlib kırsalına oradan da Halep’in kuzeybatısına geçişler hala mümkün.

Ne var ki, bu sevkiyatlara rağmen Tel Rıfat’ın Suriye Demokratik Güçleri’nin eline geçmesi önlenemedi. YPG destekli Ceyş El Suvvar, 15 Şubat’ta Tel Rıfat’a girerken, ertesi gün örgütün sözcüsü Ahmed El Ömer, dört günlük savaşın ardından Tel Rıfat’ı temizlediklerini açıkladı. Tel Rıfat lojistik destek hattı Halep-Türkiye arasında Azez’den önceki en önemli lojistik halkasıydı.

Tel Rıfat’tan sonra Suriye Demokratik Güçleri, Azez’e doğru Ayn Dekne, Kefr Naya ve Şeyh Hilal köylerini de ele geçirdikten sonra Mera’ya da girdi.

Sahadaki bu gelişmelere paralel olarak TSK’nin kimi neden vurduğuna dair argümanlar da tartışılıyor. Hükümet obüs toplarıyla Azez çevresine düzenlenen saldırı için üç gerekçe ileri sürüyor. Hürriyet gazetesi devletin tepesinde dağıtılan bir rapora atıf yaparak gerekçeleri şöyle sıraladı:

  •     PYD ve Esad güçleri, Azez’e doğru ilerleyerek Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgası yaratmak istiyor. Azez ile Kilis arasındaki 8 kilometrelik bölgede 10 mülteci kampı var ve Azez PYD’nin ya da Esad’ın eline geçerse bu kamplarda kalan insanlar Türkiye’ye akın edecek. O nedenle Azez’in muhaliflerde kalması hayati önem taşıyor.
  •     Operasyon IŞİD’le mücadele kapsamında değil. Çünkü PYD’nin saldırdığı bölgelerde IŞİD (İslam Devleti) yok… Rusya ve ABD’nin Suriyeli muhalifler konusundaki en büyük argümanı, Azez civarında terör örgütü sayılan Nusra Cephesi’nin varlığı. Rapora göre Nusra bölgede üç yıldır bulunmuyor. Ahrar El Şam ve İslami Cephe gibi örgütler de BM’nin yayımladığı terör örgütleri listesinde yer almıyor.
  •     PYD toprak alma amacını da güdüyor.

Bu üç gerekçeyi tartışırken ilk önce Minnig Hava Üssü ile çevresindeki köyleri kimin aldığına açıklık getirmek gerekiyor. Afrin’deki Kürt kaynakların Al-Monitor’a verdiği bilgilere göre bu bölgelere düzenlenen operasyonda YPG, Ceyş El Suvvar’a lojistik ve silah desteği sağladı. Yani operasyonda muhatap YPG değil Ceyş El Suvvar. Ancak bayraktar Ceyş El Suvvar olsa da bu operasyonda YPG’nin yer almadığı anlamına gelmiyor. Peki, Ceyş El Suvvar kimlerden oluşuyor? Mayıs 2015’te kurulan Ceyş El Suvvar’ın savaşçılardan bir kısmı Amerikan destekli olan ama sonradan dağılan Hazm Hareketi ve Suriye Devrimciler Cephesi’nin üyeleri. YPG’ye katılmayan Kürtlerin oluşturduğu Cephet El Akrad (Kürt Cephesi) da bu grup içinde. Ayrıca Türkiye destekli Türkmen gruplardan ayrı hareket eden Selçuklu Tugayı ile Sultan Selim Tugayı da Ceyş El Suvvar’da yer alıyor. Arap, Türkmen ve Kürt ittifakı olan Ceyş El Suvvar Ekim 2015’te YPG’nin liderliğini yaptığı Suriye Demokratik Güçleri’ne katılmıştı. Örgütün kadroları önemli ölçüde Azez-Mera hattındaki yerleşim birimleri ile İD’in elindeki Menbic, El Bab ve Cerablus gibi yerlerden geliyor. Haliyle Ceyş El Suvvar’ın bileşenlerine hariçten gelenler muamelesi yapmak zor.

Taktiksel olarak YPG’nin Azez civarındaki yerler alındıktan sonra kontrolü Ceyş El Suvvar’a bırakıp Afrin sınırlarına çekildiği görülüyor. Bu taktiği Türkiye’deki hükümet çevrelerinde “YPG, Ceyş El Suvvar’ı paravan olarak kullanıyor” diye okuyanlar var. Ancak bu, abartılı bir yorum. İki örgüt arasında Suriye Demokratik Güçleri arasında Amerika’nın da katalizör olduğu bir ittifak söz konusu.

Azez’de Nusra Cephesi yok iddiasına gelince, Nusra Cephesi, BM’nin terör örgütleri listesine girdiğinden beri Türkiye sınırlarına yakın bölgelerde kendi bayrağını dalgalandırmıyor. Ama Nusra, İdlib kırsalındaki gibi yoğun olmasa da Halep’in kuzeyinde, Lazkiye kırsalındaki Türkmen bölgelerinde ve Azez’de varlık gösteriyor. Nusra buralarda mobilizasyon kapasitesi yüksek bir örgüt. Bölgedeki gelişmelerle ilgilenen herkes sadece sınırın Suriye tarafı değil Türkiye tarafında, Kilis ve Hatay’da Nusra’nın nasıl aktif olduğunu biliyor. Yayladağı’ndan bir insani yardım çalışanının ifadesiyle “Nusracılar Yayladağı’nda mukim sayılır. İhtiyaç olduğunda sınırdan gelip gidiyorlar.”

Nusra bu bölgelerde genelde Ahrar El Şam’la birlikte hareket ediyor. Al-Monitor’a konuşan Afrin’den bir gazeteci, Nusra’nın geçen yaz Azez’deki mevzilerini Şam ordusuna bıraktığına dair yorumlarla ilgili “O çekilme hileli bir durum. Suriye'nin tümünü dolaştığında bir iki yer dışında Nusracıları temsil edecek bir sembol bulamazsın ama adamlar her yerde. Kendilerini Ahrar içinde konuşlandırıyorlar” dedi.

Bu tablo karşısında hükümet bir tarafta Rusya ve Suriye ordusu, diğer tarafta Kürtlerle savaş riski taşıyan kara harekâtı önerisini uluslararası koalisyona kabul ettirmek için uğraşıyor. Ne var ki, gelişmeler Ankara’nın oyun planlarını alt üst edecek şekilde ilerliyor.

paylaş