- Hürriyet
AYNI yerde bundan üç sene önce buluştuklarında gergin anlar yaşanmıştı.
Hatta gazeteci Seymour Hersh’ın anlattığına göre 16 Mayıs 2013’te Beyaz Saray’daki Kırmızı Oda’da yedikleri akşam yemeğinde ABD Başkanı Barack Obama, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a eşlik eden MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a bakıp “Suriye’de radikallerle ne yaptığınızı biliyoruz” demişti.
İş, aslında Amerikalıların Aralık 2012’de El Nusra’yı terör listesine almasıyla kopmuştu.
Sonra Suriye, iki başkent için bambaşka bir hikâye haline geldi.
Çünkü Erdoğan, Esad’ı devirme politikasına sıkı sıkıya bağlı kalırken, Obama meseleyi terörle mücadele portfolyosuna bakanlara devretti.
Ancak görüşmeye dönersek.
Evet, farklılıklar çoktan belirmişti, ama Obama’nın o toplantıdaki tonu, birbirlerine karşı açık konuşan iki dostun konuşması gibiydi aynı zamanda.
Arada bir güven vardı ve söylüyordu.
*
ERDOĞAN geçen hafta Washington’dayken Obama’yla yine Kırmızı Oda’da bir araya geldiğinde ise hava tamamen farklıydı.
Çok nazikti Obama.
Eleştiri, ‘şunu yapmayın’, ‘bunu etmeyin’, yok.
Suriye’de başta YPG, iki taraf arasında hemen hiçbir konuda mutabakat olmadığı halde iki lider bir saate yakın sadece “Nasıl yaparız”ı konuştu.
Öyle ki, o gece Türk heyetindekilerin de bu yüzden ağzı kulaklarındaydı.
Halbuki geriye dönüp bakınca, şimdi ben şunu anlıyorum.
Sanırım 2013’teki yemek, Obama’nın Erdoğan’a samimi bir şekilde ne düşündüğünü söylediği son buluşmaları oldu.
Çünkü sonrası o kadar tipik bir Amerikan davranışıdır ki.
Nezaket, kalın bir duvardır aslında aranızda.
Ve siz ne olduğunu, neler yaşandığını hiçbir şekilde anlamazsınız.
Hemencecik küsen, öfkesini belli eden fevri Türklere benzemezler.
*
PEKİ geçici de olsa bir sonuç çıkmadı mı bu görüşmeden?
Evet oldu.
Erdoğan, Amerika’nın YPG dışında ılımlı muhaliflere de destek vermesini istedi.
Obama da, “Tamam” dedi.
Ve 31 Mart’ta yapılan görüşmenin hemen ardından, sahada bunun etkisi görülmeye başlandı.
YPG’nin kapısına dayandığı, Türklerin desteklediği ılımlı grupların olduğu Mare’de, Amerikalılar son iki haftadır yürüttükleri hava saldırılarına ağırlık verdi.
1 Nisan’da 4 hava saldırısı.
Ertesi gün 2 saldırı daha. 3 Nisan’da 1 saldırı. 4 Nisan’da 2 saldırı. 5 Nisan’da 1 saldırı. 6 Nisan’da 2 saldırı. 7 Nisan’da ise tam 7 hava saldırısı düzenlediler. Ve Mare’yi bir hafta içinde 19 kere vurdular.
Niye geçici? Çünkü sürdürülebilir bir durum değil bu.
*
ORTAÇAĞ’daki derebeylikler gibi düşünün.
Bölgede bir süre şehir devletler olacak şimdi.
Mare’ye bir grup hâkim olacak. Azez’e başka bir grup.
Azez’den doğuya doğru ilerleyen El Mutasim Tugayı çıktı şimdi.
O bölgede de onlar.
Ve YPG, Amerikalıların da bastırmasıyla bu bölgelere dokunmayacak.
Onun yerine güneyde, IŞİD’i Menbic hattı üzerinden ilerleyerek geriletecek.
Ve Kobani ile Afrin arasındaki kurmak istediği geçişi bu kuşakta oluşturacak.
Başta Mare, hattın üzerindeki şehir yönetimleriyle de ayrı ayrı ilişki geliştirecek.
Ancak bu şehirlerdeki kaynaklar tükenince, kentleri yönetenlerin elde edecekleri pek bir menfaat kalmayınca, tablo muhtemelen değişecek.
*
O tablo değişinceye kadar ise Pentagon, ılımlı muhaliflere destek verirken iki noktaya ağırlık verecek.
1) Sözcü Jeff Davis’in de geçen hafta teyit ettiği gibi, ABD’nin tüm itirazlarına rağmen Suriye’de bazı grupların eline geçtiği anlaşılan MANPAD’lerin Amerikan uçakları için tehdit yaratmasının önlenmesi. Başka bir deyişle, ısı güdümlü bu omuz üstü uçaksavarların IŞİD ya da diğer radikallerin eline geçmemesi.
2) Sözcü Steve Warren’ın açıkladığı gibi, başta El Nusra, El Kaide bağlantılı gruplarla çalışmışken, şimdi Rus ve Amerikan hava saldırılarının hedefi olmamak için ilişkilerini gizlemeye çalışan muhaliflerin vurulması. Başka bir deyişle, El Kaide’nin kılık değiştirip “ılımlı” denilen grupların içine sızmaması.
*
BU aktardığım iki mesele bile Suriye’de işlerin Türkiye’nin istediği noktada gelişmesinin neden zor olduğunu gösteriyor aslında. Bazı ılımlı denilenlerin bir anda radikal gruplarla harekete etmeye başlamaları...
Radikallerin ılımlıların içine sızma riski... Bölgeye ABD’ye rağmen MANPAD yollayanlar...
Bir süre böyle devam edecek. Nezaket sorunların üzerini bir süre daha örtecek.
Şehir devletler bir süre daha olacak.
Ama yaşanan riskler, sonunda o bölgede Türkiye’nin istemediği türden, Kürtlerin ana unsur olduğu daha kalıcı bir istikrar oluşmasına zorlayacak.
Zira Avrupa’da bir büyük IŞİD saldırısı daha yaşanması...
ABD’deki başkanlık seçimlerinden iyice sağa kayma riski taşıyan Avrupa siyasete kadar birçok alanda büyük sonuçlar doğurur ki...
Bunun olması istenmez.