- ABC Gazetesi
AKP iktidarı büyük bir askeri atak yaparak, ÖSO, Feylak el Sham, Tahrir Ordusu, Nureddin Zengi Tugayı, Sultan Murad Tugayı gibi cihatçı terör gruplarıyla ittifak halinde, sınırımızın hemen dibindeki Cerablus kasabasına girdi.
Yaklaşık 3 yıldır IŞİD’ın elinde olan kasaba, nerdeyse hiç çatışmasız olarak ele geçirildi. "Fırat Kalkanı" olarak isimlendiren operasyonda Çeçen teröristlerde de bulunuyordu. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) diye adlandırılan silahlı yapının içinde aynı zamanda 150 civarında Türk özel birliklerinden askerin de yer aldığı açıklandı.
Suriye'de meşru devlet güçlerine karşı 6 yıldır terör eylemlerinde bulunan ve binlerce insanın katledilmesinde yer alan silahlı terör gurupları ile Türkiye hükümetinin ilişkisi ilk kez açıkça sergilendi. Türkiye içinde silahlı olarak barındırılan, lojistik destek verilerek askeri organizasyonu sağlanan bu terör grupları; Türk askeri güçleri ile birlikte ilk kez ortak bir operasyona girdi. Artık gizlenmeye gerek duymadan, açıkça dünya kamuoyunun gözü önünde, sözde IŞİD tehdidi gerekçesi ile silahlı terör grupları ile işbirliği yapıldı.
IŞİD, Cerablus kasabasına 3 yıl kadar önce yine Türkiye sınırlarından girmiş ve sınır kapısını o günden bu güne kadar kontrolü altında tutuyordu. İlk başlarda bundan bir rahatsızlık duymayan, hatta IŞİD’in bu kasabayı ele geçirmesine olanak sağlayan AKP iktidarı, Kürt silahlı gruplarının bölgede hareketlenmeleri üzerine, IŞİD tehdidini birden önemseyerek Cerablus'a girişi organize etti.
Giriş yapıldı ancak Cerablus kasabasında tek bir IŞİD mensubu bulunamadı. Çatışma çıkmadı, direniş olmadı. Türkiye’den, Türk ordusu ile birlikte Cerablus'a giren sözde ılımlı katil şebekeleri ivedilikle kenti yağmalamaya yöneldi. Yer yer de kendi aralarında tartışmalar yaşadı.
Peki, çok kısa süre önce yüzlerce elemanı bulunan IŞİD, birden nereye kayboldu, neden gitti, neden direniş göstermedi, birden bire nasıl buharlaşabildi? Birileri IŞİD’a çekilin talimatı mı verdi? Türkiye medya destekli Cerablus operasyonuna kalkışırken, kasabanın IŞİD tarafından boşaltıldığını biliyor muydu? Eğer biliyorsa, o kadar tank IŞİD için değil başka bir amaç için ilk kez Suriye topraklarına sokuluyordu.
Koalisyon güçleri denilen ve içinde ABD ve pek çok Avrupa ülkesi ile Türkiye’nin de bulunduğu askeri oluşum, yaklaşık 2 yıldır IŞİD’a karşı askeri operasyon yapıyor. Ancak IŞİD bu askeri operasyonlardan çok etkilendiği, zayiat verdiği, ciddi anlamda silah ve mühimmat kaybettiği söylenemez. Koalisyon güçlerinin IŞİD operasyonunda amaçladığı şeyin, bu gücü sınırlı bir alanda tutarak, Suriye devlet güçleri ile çatışmada bırakmak. Suriye devlet güçlerine karşı savaşan IŞİD güçleri, koalisyon için dolaylı müttefik konumundadır. Bu anlamda koalisyon güçlerinin IŞİD’a kaşı operasyonları, imha etmeye, bitirmeye, varlığını sonlandırmaya yönelik değil, sınırlandırmaya, hareket alanını belirlemeye yöneliktir.
IŞİD’ın Cerablus’dan çekilerek, asli alanlarına dönmesinin nedeni de budur. Akse halde IŞİD’in Suriye sahasının hemen her yerinde karşılaştığı ve her zaman ezip geçtiği, ÖSO ya da türevi çapulculardan oluşturulan devşirme örgütlerden askeri olarak çekinip mevzi terk ettiği düşünülemez. IŞİD, danışıklı bir şekilde Cerablus kasabasından çekilerek, bölgede çatıştığı Kürt güçlerle Türkiye ve güdümündeki devşirmeleri karşı karşıya bırakmayı hedeflemiş olmalıdır.
ÖSO ve diğer terör gruplarının Türkiye'de ne işleri var?
Cerablus'a Türk askeri ile birlikte giren, “ılımlı muhalifler” olarak tanımlanan ve sayıları yaklaşık 5 bin civarında olan bu güçler Türkiye’ye nasıl girdiler? Uluslararası hukuka aykırı olarak, bir başka ülkede terör eylemlerinde bulunan ÖSO ve benzeri cihatçı örgütler Türkiye’ye nereden getirildi?
Türkiye’den Suriye’ye giren ÖSO adı altında toparlanan cihatçı güçler öncesinde nerede barındırılıyordu? Bu kadar ciddi bir askeri güç Türkiye sınırları içerisinde nasıl bir güvenlik altında tutuluyordu, sızma oldu mu, sızmalara karşı tedbir alındı mı, bilinmiyor. Bilinen tek gerçeklik, sayıları 5 bine yakın olan cihatçı terör grupları, Türkiye sınırları içerisinde, Türk askeri tarafından organize edilerek, komşu ülke olan Suriye sınırları içerisine geçişlerinin sağlandığıdır. Kuşkusuz bu türden bir askeri hamle, bölgede etkin ve belirleyici olan güçlerin bilgisi kısmen onayı ile yapılmıştır. Ancak buna rağmen sınırları içerisine girilen devletin onayı gerekmektedir.
İran’ın ve Suriye’nin bu konuda ki uyarıları ve kınamaları yerindedir. İran, Suriye topraklarına yapılan harekâtın Şam hükümeti ile koordineli gerçekleştirilmesi gerektiğinin belirterek “Suriye topraklarındaki terörist gruplarla mücadele, uluslararası hukukun temel ilkelerinden birisi olan o ülkenin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygı gösterilerek merkezi yönetimle koordineli şekilde yapılmalı” açıklamasını yaptı.
Türkiye, Rusya’nın yumuşaması ve bilgisi dahilinde, kendi iç sıkıntılarını da hafifletmek ve Suriye sahasında yeniden bir pozisyon kazanmak için böylesi bir operasyona girişmiş gibi görünmektedir. Aksi halde Suriye devleti ile yeniden ilişkiler geliştirme yönelen, bu konuda İran ve Rusya ile işbirliği adımları atan, yanlış Suriye politikasından vazgeçme açıklamaları yapan AKP iktidarının bağımsız bir girişimde bulunma ihtimali zayıftır.
AKP Cerablus operasyonunda neyi hedefliyor?
AKP iktidarı Cerablus operasyonu ile birden çok avantaj elde etmeyi hedefliyor.
İlk olarak darbe girişimi nedeniyle itibarı sarsılan ve personelinin önemli bir kısmını darbe girişimi soruşturması kapsamında kaybeden Türk Silahlı Kuvvetlerinin prestijini yeniden kazanmasını sağlamak;
ABD’nin bölgede müttefik olarak Kürt silahlı güçlerini kabul etmesine karşı kendi politikasını dayatarak, PYD’nin terör örgütü olduğu savını kabul ettirmek; Gerekirse askeri olarak bu güçlerin etkinliğini kırabileceğini göstermek.
Suriye’de ki kirli savaşta 6 yıldır desteklediği ÖSO ve türevi terör gruplarını bölgeye yerleştirerek, kendi denetiminde güvenli bir bölge oluşturmak; Bu güçlerin Suriye sahsında Türkiye sınırları dışında varlık gösterebilecekleri çok fazla bir alanın kalmaması nedeniyle, yeni bir bölgeye ihtiyaç duyuyorlar. (Özellikle Halep ve Lazkiye bölgelerinde Rus hava kuvvetleri ve Suriye ordusu tarafından hedef alınarak hızla temizlenmeye yönelinmesi sonucunda bölgede sıkışmış olmaları böylesi bir girişimi zorluyor.)
Rusya ile anlaşmalı olarak ve Suriye devletinin de bilgisi dahilinde girişilen bu operasyonla bölge politikasında yeniden etkin olmaya, aktif rol üstlenmeye çalışmak;
Türkiye sınırları içerisinde artış gösteren PKK eylemliliğine, Suriye’deki Kürt silahlı grupları üzerinden yanıt vermeye çalışmak. PKK’nın silah ve mühimmat sağladığını düşündüğü Suriye sahasında ki Kürt etkinliğini sınırlamaya çalışmak, olarak düşünüle bilinir.
Kürt koridoru masalı
Suriye de yaşanan kaos sürecinde ABD’nin yoğun desteğiyle ciddi bir silahlı bir güç elde eden PYD ve YPG örgütlerinin Türk sınırı boyunca koridor oluşturarak, Türkiye’yi tehdit edeceği gerekçesi mesnetsizdir. En iyimser yaklaşımla Suriye’de ki Kürt gerçekliğinden bir haber olmak demektir. Bahse konu bölgede yaşayan Kürt nüfus dikkate alındığında, böyle bir hamlenin Kürt tarafından bile çok imkânlı görünmediği anlaşılabilir. Suriye Kürleri ağırlıklı olarak merkezi şehirlerde yaşarlar. Özellikle Şam merkezde Kürt nüfusun yarıya yakını yaşar ve sistemle bütünleşmiş durumdadır. Hiçbir güç bu kesimi yaşadığı kent merkezlerinden sökerek, kırsal koridor bölgesine taşıyamaz. Diğer önemli noktada, o bölgede tarihsel olarak var olan ve yaşam sürdüren Araplar ve Türkmenler gerçekliğidir.
Suriye'deki Kürtlerin Türkiye devletini tehdit ettiği gerekçesi, zorlama bir gerekçedir. Suriyeli Kürt silahlı gruplarının yaşanılan süreçte ki öncelikle hedefleri cihatçı güçlerin kendi yaşam alanlarından çıkarılmasıdır. Sonrasında ise, Suriye devleti ile demokratik bir zeminde birlikte yaşam anlaşması yapabilmektir. Türkiye sınırına yakın bölgede yerleşik olan ve Suriye Kürtlerinin çok düşük bir kesimini temsil yeteneğine sahip bu güçlerin başka bir hedefe biçimlenmeleri çok olanaklı değildir.
ABD ittifakı Kürt silahlı güçleri bölgede soyutlayarak, bölge halklarından kopmalarının yolunu açacaktır. Bölgede yaşanan savaşın asıl sorumlusu olan, binlerce insanın yaşamını kaybettiği savaşın müsebbibi olan ABD’nin Kürtlerin dostu olamayacağı görülmelidir. Kürtler bölgede tarihsel olarak birlikte yaşadıkları halklar birlikte, emperyalist ve gerici güçlere karşı mücadele etmelidir.
Kartların yeniden karıldığı Orta Doğu gerçekliğin de Kürt siyasal güçleri sürecin kaybedeni olmak istemiyorlarsa, bölge halkları ile kaderlerini birleştirmeli ve emperyalist ve gerici güçlerin payandası olmamalıdır.
