Özgür dünya değerlerine sahip çıkan iki Polonyalı'nın hikayesi

29 May 2017

Geçtiğimiz hafta uluslararası ilişkiler alanında dikkati çeken iki önemli isim vardı ve ikisi de Polonya kökenliydi. Biri 26 Mayıs Cuma günü 89 yaşında hayata gözlerini yuman Zbigniew Kazimierz Brzezinski, diğeri 25 Mayıs Perşembe günü Brüksel'de tüm dünyaya "özgür dünyanın değerlerini" bir kez daha hatırlatan AB Konseyi Başkanı Donald Franciszek Tusk. Bu iki Polonya'lının hikayesini bilmekte yarar var.

Brzezinski ABD'nin uluslararası ilişkiler alanında önde gelen bir akademisyeni olarak hatırlanacak. 1928 yılında Varşova'da doğan Brzezinski'nin ailesinin kökenlerinin Polonya'nın doğusunda, şimdi Ukrayna toprakları içinde kalmış olan Brzezany kasabasından geldiği, soyadının da buna dayandığı söyleniyor. Babası Tadeusz Brzezinski 1931-1935 yılları arasında Almanya'da, 1936-1938 yılları arasında da Sovyetler Birliği'nde Polonya'lı bir diplomat olarak görev yapmış. 1938'de Montreal'e Başkonsolos olarak tayin edilen baba Tadeusz ikinci dünya savaşının başlamasıyla birlikte bir daha Polonya'ya dönememiş. Oğul Brzezinski'nin de kariyeri önce Montreal'de McGill Üniversitesi'nde, sonra ABD'de Harvard'da devam etmiş.

1958 yılında ABD vatandaşlığına geçen Zbigniew Brzezinski Columbia Üniversitesi'nde sürdürdüğü akademik yaşamında Sovyetler Birliği odaklı çalışmalar yürütmüş. 1975 yılında Jimmy Carter'a dış politika danışmanlığı yaparak başladığı siyasi kariyeri, 1976'da Carter'ın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte parlamış ve 1977'de Başkan'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olmuş.

Brzezinski'nin ABD dış politikasındaki önemi Cumhuriyetçi Parti'nin ABD Başkanı Nixon'un ve onun danışmanı Henry Kissinger'ın karşısında Demokrat Parti'nin Başkanı Jimmy Carter'ın dış politikasını kurgulayan danışman olarak öne çıkmasıdır.

Kissinger-Brzezinski farklılığı özellikle kendini ABD'nin bu iki uluslararası ilişkiler profesörünün "detant" anlayışında gösterir. Kissinger döneminde Sovyetler Birliği ile ilişkilerde gerginliğe neden olunmaması için insan hakları, temel hak ve özgürlükler konusunu nispeten geri plana iten, silahlanmanın kontrolüne daha fazla önem veren bir anlayış hakim olmuştur.

Brzezinski ise bu konuların geri plana atılmasının Sovyetler Birliği'ni cesaretlendireceğini söyleyerek güçlü askeri pozisyonlardan hareket edilmesini ve Doğu Bloku içindeki insan hakları ihlallerinin üzerine gidilmesini savunmuştur. Brzezinski'nin temel insan hakları ve özgürlükler konusuna kendini bu denli adamış olmasında çocukluğunu Nazi Almanya'sının yükseliş yıllarında ve Stalin'in Sovyetler Birliği'nde geçirmesinin önemli rolü oynadığı anlaşılıyor.

Bu ilkeli tutumu Brzezinski'yi Helsinki Nihai Senedi, daha sonra Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, ABD'nin Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerinin normalleşmesine yönelik adımların atılması gibi tarihi olaylarla hatırlamamıza yol açmıştır. En önemli başarılarından biri de Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Barış Anlaşması'dır.

Bugün Avrupa Birliği Konseyi Başkanı olarak görev yapan Donald Tusk ise 1957 Gdansk doğumlu. Siyasete ilgisi üniversite yıllarında başlıyor ve grev yapan işçilere karşı polisin şiddet uygulamasına şahit olmasıyla pekişiyor. 1980 yılında Gdansk Üniversitesi'nden tarih bölümü mezunu olarak çıkınca da kendini Gdansk'ta büyüyen ve komünist yönetime karşı demokratik değerleri savunan ünlü "Dayanışma" hareketinin içinde buluyor.

Tusk kendi kurduğu Sivil Platform adlı siyasi partinin başında 2007 seçimlerini kazanarak Başbakan olduktan sonra 2011 yılında da seçimleri kazanıyor ve Başbakanlığını sürdürüyor. Polonya'nın komünist idareden kurtulmasından sonra ülkesinin  demokratik tarihinde ardı ardına iki kez seçilen ilk Başbakan olmakla da adını unutulmayacak şekilde Polonya siyasetine yazdırıyor.

1 Aralık 2014 tarihinden beri AB Konseyi Başkanı olan Tusk, 9 Mart 2017'de bu göreve ikinci kez seçildi. 28 AB üyesi ülkenin 27'sinin oyunu aldı, sadece Polonya'nın oyunu alamadı. Bugün Polonya'da iktidarda olan siyasi anlayış ile Tusk'ın aynı frekanslara sahip olmadığı bu oylamadan da açıkça anlaşılıyor.

Geçtiğimiz hafta Tusk Brüksel'de ABD Başkanı Donald Trump'a Rusya ile ilişkiler konusunda dikkatli olunması gerektiğini söyledi, ilişkileri sadece ekonomik yönden ve çıkar hesapları üzerinden değil "özgür dünya değerlerine sahip çıkarak" sürdürmek gerektiğinin altını çizdi.

Tusk Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra da AB'den Türkiye'ye bakıldığında aynı özgür dünya değerlerine dayalı bakış açısının öne çıktığını, bu anlayışı görüşme sırasında Türkiye Cumhurbaşkanı'na ilettiğini de söyledi.

Dünyanın son kırk yıllık tarihinde özellikle Batı'da temel hak ve özgürlüklerin geri plana itilmesine engel olan, bu konuda ilkeli tutumlarıyla dik duran iki Polonya'lının hikayelerinin bilinmesinde yarar var.

paylaş