- Cumhuriyet
Homo sapiens denen insan ırkı, gezegendeki yaklaşık iki yüz bin yıllık yaşantısında nelere, ne saçmalıklara inanmış.
Avcı-toplayıcı olarak Afrika’dan dünyaya yayılırken gördüğü her doğal engelden yeni bir hikâye, yepyeni bir inanç yaratmış.
Gök gürlediğinde tanrıların mesaj yolladığını, deprem olduğunda Zeus’un kızdığını düşünmüş. Ortaçağda asilzadelerin kendi üzerindeki ilahi otoritesine, eski Mısır’da firavunların Tanrı olduğuna inanmış. Kendinin başka birinin kölesi olarak doğduğuna bile inanabilmiş yüzyıllar boyunca.
Sümer tanrıları, Nors mitolojisi, Aztekler derken aradaki dönemde kâh dünyayı bir öküzün iki boynuzu arasında bir tepsi, kâh kızgın bir tanrının diğer tanrılar tarafından katledilmesi sonucu çıkan kütle olarak görmüş.
İdeoloji deseniz gırla... Ona tapınmış, buna inanmış, resimler asmış, resimleri yakmış, gülmeyi yasaklamış, dansı kaldırmış, sonra mecbur etmiş. Nazizme, komünizme, kapitalizme, liberalizme, demokrasiye inanmış.
Kim Jong İl öldüğünde, günlerce Pyongyang sokaklarına dizilip “Ühüüü, ühüüü” diye ağlamış. Oğlu Kim Jong Un saçını arkadan tıraş edince, gitmiş aynısını yapmış.
Diyeceğim, bu ırkı, âdetlerini, inançlarını ve ideolojik saplantılarını fazla ciddiye almamakta yarar. Bugün savunduğunu birkaç asır sonra bırakıp bambaşka bir teoriye sarılabilir.
Bunları geçenlerde ay tutulmasını izlerken düşündüm. Ağustos sonunda güneş tutulması var ve astrologlar (!) şimdiden kehanet üstüne kehanet, “Kötü”, “Çok kötü”, “Çok çok kötü” şeyler olacağını söylüyorlar.
Haliyle, galiba Kuzey Kore’nin güleç ve gaddar lideri Kim Jong Un veya Kuzey Amerika’nın geveze ve manik-depresif başkanı Donald Trump gezegeni yok etmeden önce son sözlerimizi söylemekte fayda var.
Benim de son sözüm, bugünün hikâyesi ve yarının inançları arasında homo sapiens denen ırkı çok ciddiye almamak gerektiği yolunda. Siz siz olun, mümkün olduğu ölçüde iyi ve onurlu bir hayat yaşamaya bakın. Tabii ki eşitlik ve inandığımız değerler için mücadele edin, kötülükten uzak, iyiliğe yakın durun; ancak belli bir noktadan sonra da tarihin akışının önünde durulmadığını kabullenin.
“Nasıl bakalım keyfimize? Şu oluyor, bu oluyor” diyeceksiniz. Doğru; karanlık bir dönemden geçiyoruz ve her gün etrafımızda haksızlık, baskı, hoyratlık görüyoruz. Tarihin geriye gittiğine, sanki son 20 yıl yaşanmamış gibi ülkemizin 90’lı yıllara döndüğüne, polisin bile sanki bu tezi kanıtlamak istercesine Şemdinli’ye gidip köylülere eziyet ettiğine tanık oluyoruz. Memleketin haline kahroluyoruz.
Ama ara sıra da tarihe ve ufka bakıp bu yaşadıklarımızın homo sapiens ırkının uzun ve iniş-çıkışlı masalında sadece bir toplu iğne kadar yer işgal ettiğini düşünmekte fayda var. Biraz teselli bulursunuz. İnsanlık, ne karanlık, ne saçma dönemler yaşamış. Bugünler de gelip geçecek. Türkiye daha güzel, daha aydınlık, sonra daha karanlık, sonra yine aydınlık ve bambaşka evreler yaşayacak. Gezegen de öyle.
Çünkü biz, böyleyiz. Böyle bir ırkız. Düşünen, hikâye üreten, sonra da o hikâyelerle birbirini kesen bir varlığız.
Bu yüzden, fazla da ciddiye almayın bunları...