- Hürriyet
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün basın toplantısı yaparak, Irak’ta Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu düzenleme planını sert sözlerle eleştirdi ve “Bu referandum gerekirse savaş sebebi sayılmalıdır” dedi.
Bahçeli’nin son dönemde dış politikada yaptığı çıkışların, Türkiye’nin resmi dış politikasına dönüştüğünü siz de fark etmişsinizdir.
Büyük ihtimalle, bu çıkıştan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Binali Yıldırım’ın Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumuna yönelik söylemleri de sertleşecek.
Ankara, Bahçeli’nin tavrından sonra, daha önce hep diplomasiyle ikna etmeye çalıştığı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani’yi “sertlikle yola getirme” yöntemine başvurabilir.
17 YILLIK TEMSİLCİYE SINIR DIŞI KARARI
Kuzey Irak’ın siyasi oluşumlarına yönelik olası sertlik politikalarının ilk sinyalini, Kuzey Irak’taki ikinci siyasi güç olan Talabani ailesinin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (IKYB) Ankara’daki Temsilcisi Behroz Gelali’nin sınır dışı edilmesinde gördük.
Tebligatı aldıktan sonraki üç gün içinde apar topar Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan ve Kuzey Irak’taki Süleymaniye kentine dönen Gelali, şaşkınlığını gizleyemiyordu:
“17 yıldır Türkiye’deydim, birçok diplomatik kriz yaşadık ama diplomasi ile çözdük. Türkler bu kez katı bir diplomasi ile sonuca gittiler.”
2003 yılının nisan ayında ABD askerleri Türk askerlerinin başına Talabani’nin kontrolündeki Süleymaniye kentinde çuval geçirmişti. O zaman bile böyle sert bir tedbir almayan Türkiye’nin bu kadar katılaşmasının nedeni neydi?
Soruşturdum; terör örgütü PKK’nın Süleymaniye’de iki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını kaçırdığını, KYB’lilerin Türk vatandaşlarını korumak bir yana, PKK’nın kaçırma eylemine destek sayılabilecek işler yaptığını öğrendim.
DÜŞMANIN DÜŞMANI HER ZAMAN DOST MU?
11 Ağustos günü yazdığım yazıda İranlı bir diplomatın “Türkiye ve biz buna müsaade etmemeliyiz, en büyük zararı bize verecek” sözlerini aktarmıştım.
Birkaç gün sonra İran Genelkurmay Başkanı Ankara’ya geldi ve en üst düzeyde ağırlandı.
Ziyaretten sonra Türkiye’de “PKK’ya karşı İran’la ortak operasyon” haberleri yayınlandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bu haberleri doğrular nitelikte bir tavır ortaya koydu.
İran Silahlı Kuvvetler Sözcüsü de Barzani’nin bağımsızlık referandumunun ABD politikasının bir parçası olduğunu belirterek, “Bu adımın, Amerika’nın bölge ülkelerini bölmeye yönelik politikasının uzantısı olduğunu düşünüyoruz ve bu adıma karşıyız” dedi.
Bu tabloya bakıldığında, İran ile Türkiye’nin Irak politikasında yüzde 100 örtüştüğünü düşünebilirsiniz.
Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var.
Türkiye’nin temsilcisi Gelali’yi sınır dışı ettiği KYB, Kuzey Irak’ta İran’ın uydusu gibi.
Barzani’nin referandumuna en çok karşı çıkan Bağdat yönetimi de büyük ölçüde İran’ın kontrolünde. Üstelik, Türkiye’nin Başika’daki askeri üssünü kapatması için yaygara koparma konusunda İran tarafından teşvik edildiğini ve cesaretlendirildiğini hiç saklamıyor. Türkmen kenti Telafer’in IŞİD’den temizlenmesi için Bağdat yönetiminin yürüttüğü operasyonun ana unsurunu da İran destekli Haşdi Şabi milisleri olduğunu dünya âlem biliyor. Oysa Türkiye’nin Telafer konusundaki tek kırmızı çizgisi, Telafer’i kurtarma operasyonunda Haşdi Şabi’nin kullanılmamasıydı.
Bir İsrailli diplomat, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” sözünün bir tek Ortadoğu’da geçerli olmadığını söylemişti.
Sadece Kuzey Irak’ta olup bitene, hatta sadece Türkiye-İran ilişkilerine bakıldığında bunu görmek mümkün.
Sadece Barzani’nin referandumuna karşı çıkıyor diye İran’la güllük gülistanlık bir dönem yaşandığı izlenimi yaratmak, Türkiye’nin bölge politikalarında tamiri zor yaralara yol açabilir.