- Cumhuriyet
Başbakan Rajoy ve İspanya devleti, Katalonya satrancını şimdiki hâlde kazandı.
Katalan krizinin hızlandığı on yılda çok hata yapan ve bu sebeple krizin tırmanmasında arslan payı olan İspanya Başbakanı Rajoy, ne var ki son bir aydaki azami soğukkanlı yönetimiyle bu oyunu almış görünüyor.
İfadesiz poker suratıyla satrancı sürdüren Rajoy, geçen Cuma “bağımsızlık ilan eden” Katalan heyete sonunda “şah” demeyi başardı.
Madrid tarafından 48 saatte Katalanların özerkliğinin askıya alınmasıyla sonuçlanan ve bu itibarla bir yere varamayan “bağımsızlık atağı”; yerel Katalan hükümeti liderlerinin çil yavrusu gibi dağılmaları, birbirlerine düşmeleri ile son buldu.
Pazartesi işlerine giden 140 üst düzey memur ve yerel hükümet görevlilerine; Madrid’in emri altına giren ofislerinden eşyalarını toplamaları için “yarım saatlik” zaman verildi.
“Generalitat” diye bilinen yerel yönetimin üst tepe kadrosu, kuzu kuzu direktife uydu. Sokakta endişe edilen “direnç”ten eser görülmedi.
Katalan liderler bölündü
“Bağımsızlık deklarasyonunun” başkahramanı, görevinden azledilen sabık Katalan yerel hükümetin başkanı Carles Puigdemont, soluğu “güven arayışı” için beraberinde kaçtığı 5 yerel hükümet üyesi ile Brüksel’de aldı.
Puigdemont gibi görevden alınan ve kaçıştan habersiz oldukları anlaşılan yerel hükümetin diğer yarısı Barselona’da kaldı.
Bağımsızlık hareketinin en ön plandaki ismi, Puigdemont’un yardımcısı Oriol Junqueras’ın bile, “Harry Potter” olarak anılan liderlerinin kaçışından haberdar olmadığı ortaya çıktı.
Durum, “bağımsızlıkçı cephe”deki Katalanlarda dehşet yarattı.
“İsyan” suçlamasıyla, arkadaşlarıyla beraber hakkında “30 yıl hapis” istemi bulunan Puigdemont’un Brüksel’e iki gerekçeyle gittiği öne sürülüyor.
İlki “siyasi iltica” arayışı.
Belçika, AB yurttaşlarına da “iltica” tanıyan biricik ülke.
Ama ayrılıkçı Flamanların desteği ile ayakta duran kırılgan Brüksel hükümeti, kendi yaralarına dokunmamak için Katalan sorununa bulaşmak istemiyor.
Belçika Başbakanı Charles Michel, Puigdemont’u ilk günden “Sizi biz davet etmedik!” diyerek savsakladı. Eski başbakanlardan Guy Verhofstadt da “Puigdemont Katalonya’yı kaos ve yıkım içinde bıraktı!” sözleriyle halefine tercüman oldu.
AB dayanışması belirleyici
Katalan liderin Brüksel çıkarmasının diğer amacı, krizi AB’ye ihraç edip uluslararasılaştırmak.
Ama ulus devletler üzerinde inşa edilen AB’deki hükümet başkanları, Puigdemont’tan istisnasız bir “veba” gibi kaçıyor, tam kadro Rajoy’la beraber cephe alıyorlar. Brexit’ten sonra ayrıca kriz istemiyorlar. İspanyol hükümetinin bahsin son aşamasını kazanmasının ardındaki belirleyici etken, AB başkentleri arasında fire vermeyen bu tutum birliği oldu.
Uluslararası tanınırlığı olmayan bağımsızlık hareketlerinin düş kırıklığına mahkûm bulunduğu gerçeği, bir kez daha sınandı.
Arkasını dış politikada sağlama alan büyük “uluslararası dayanışma”nın yanında Rajoy’un en büyük avantajı, içerde de muhalefetle ortak hareket etmesi oldu.
1 Ekim’deki “korsan” referandumda oy kullananların üzerine polisi salarak dünyada tepki alan tek yanlışı dışında muhafazakâr İspanya lideri son bir ayda yaşamsal hiçbir hata yapmadı. En önemlisi de İspanya Başbakanı, girişimlerini yasayla sınırladı, “yasal meşruiyeti” hep dayanak aldı.
Ama tarihî “bahis” henüz bitmedi.
Madrid’in son bir aylık görece zaferine rağmen, İspanya’nın imajı derin yara aldı. Ekonomisi sarsıldı. 2000’e yakın şirket Barselona’dan kaçtı. Katalanlar, “bağımsızlıkçılar” ve “İspanya yanlıları” arasında bölündüler. Madrid-Barselona arasında kopukluk derinleşti.
21 Aralık’taki yerel seçimler şimdi yaman bir test olacak. Sandıktan eğer sürpriz olarak “bağımsızlıkçılar” çıkarsa; satranç gerisin geriye başa saracak.
Bu nedenle bu pilav daha çok su kaldırır.