- Cumhuriyet
Suret-i haktan görünen vahşi kapitalizm sırtlanlaşma eğiliminde. Bu eğilimin politikaya yansıması ise işçilere, emekçi halka yeni dayatmalar şeklinde kendini gösteriyor. Erinç Yeldan yazdı, yinelemekte, sık sık anlatmakta, uydurma kavramlarla benimsetilmesine karşı çıkmakta büyük yarar var. Yarar var, çünkü bizim ülkemizde yaşanan süreçlerle de yakında ilişkilidir. Dünya Bankası taslak raporu bu sırtlanlaşmayı tanımladı. Kısası şöyledir: Teknolojik gelişmelere uygun toplumsal ilişkilere ayak uydurmak zorundasınız, ayak uydurmazsanız, uydurulacaksınız.
***
Küresel sırtlan kapitalizminin politikasının ülkemize yansımasını, iktidar partilerinin demagojik sözlerinde, küstah çıkışlarında da görebilirsiniz. Şimdi bakmayın siz bol keseden bayramda seyranda 1000 TL ikramiye havucuna, arkadan gelen ağırdır ve örneğin Olağanüstü Hal’in en temel işlevinin işçilerin, emekçilerin isteklerine set çekmek olduğu, en yetkili ağızlardan, sermaye sınıfına, doğrudan, aracısız duyurulmuştur:
OHAL grevleri durdurmak, konuşanı susturmak içindir.
***
“Grevlerin durdurulması” ile “konuşanların susturulması” birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Kimler susturuluyorsa, onları içeri tıkan irade, hak aramaktan vazgeçmelerini istiyor onlardan. Vazgeçmeyenin, iş istemekte, eski işine geri dönmekte ısrar edenlerin, onları yazanların, çizenlerin, desteklemek için sokağa çıkanların halinin ne olacağını, özellikle işçilerin bayramında 75 yaşındaki emekli hâkim Perihan Hanım’ı başkent Ankara’nın merkezinde döverek gösterdiler. Demek ki sırtlan kapitalizminin koruyucuları ilkesel davranıyor, seçim zamanlarında, işçi bayramında bile “susmayanı susturmakta kararlı olduklarını” gösteriyorlar,
***
Küreseldir bu durum. Yineleyelim, Erinç Hoca’nın yazısından aktaralım, “teknolojik gelişmelerle birlikte toplumsal ilişkilerin de dönüşüme uğramakta olduğunu...” saptıyor dünyamızın bankası ve diyor ki “iş yaşamının da üretim sürecinde yaşanan bu değişimlere uyması gerekmektedir...” Sık sık karşımıza çıkan ülkemize bile gelen hani şu bir ara yanlışlıkla “insanları yok etmeyi düşünüyorum” deyiveren akıllı Sophia’ya sorsaydık keşke “nasıl olacak bu iş” diye. “Geçimlik düzeyde vatandaşlık ücreti yani ‘açlık parası’ alacak, sesinizi kesecek, işiniz varsa şükredecek, 7 milyonluk işsizler ordusunun eriyseniz bekleyecek, zinhar ayağa kalkmayacak, direnmeyecek, grev-mrev düşünmeyeceksiniz” der miydi?
***
İşçi sınıfının giderek yok olduğu, olacağı, gelişen teknolojilerin emekçi sınıflara gereksinimi ortadan kaldıracağı propagandaları tutmadı. İşçilerin emekçilerin sayısı 21. yüzyılın başında 3 milyara ulaştı. İşsizlerin oranı yüzde 7’yi buldu. Sırtlan kapitalizmi de yedek işçi ordusunu eski görevine çağırdı. Kriz teorisyenleri “işi olan işine sarılsın, ücret artışı talebinde bulunmasın” buyurdu. Peki, bu duruma boyun eğmeyen, fabrika kapısına “grev” yazan ne yapacak? “Dönüşüme uğrayan iş ilişkilerini’ kavrayamayan, “yönetişim” gibi pek hoş, pek tatlı Dünya Bankası kavramlarına öfkeyle bakanlar ne yapacak?
***
Onların aslında yapacak işleri çok. Son 1 Mayıs’ta dünya çapında görüldü, söyleyecek sözleri de varmış. Sırtlan kapitalizminin “bundan sonra böyle olacak” dayatmalarına “hayır öyle olmayacak, artık dünyayı yönetmez olduğunuzu çok uzak olmayan bir erimde anlayacaksınız. OHAL’lerinizi sürdüremeyecek, otoriter rejimlerinizi ‘doğal yönetim biçimleri’ olarak onaylatamayacak, zorbalığa rızamızı alamayacaksınız” dediklerini duymadınız mı?
***
Ben duydum, özetle söyledikleri şudur: “Çok uzaklarda değil, tarihin çöplüğü.”