- Birgün
2023’e giderken yerel seçim sonuçlarının doğru analizi her politik aktör için hayati önemde olacaktır. Yerel seçimlerin kendine özgü dinamikleri, değişen rejimin iktidara sunduğu yeni olanaklar, belediyelerin içine düşürüldükleri zorluklar ve ekonomik kriz koşulları, en önemlisi de merkezi iktidarı elinde bulunduranların (AKP ve MHP seçkinleri ve sermaye) cüreti ve kırılganlıkları göz ardı edilmeden yapılmalı bu analiz.
İktidar bloğuna kaybettirme stratejisi bu süreçte kazanma stratejisine ve kalıcı bir oy desteğine evirtilmezse bu sonuçlar, Gezi gibi, 7 Haziran gibi, Adalet Yürüyüşü gibi, politik aktörlerin iç siyasetlerine hizmetten ve nostaljik bir övünçten başka bir işe yaramayacaktır.
Herkesin -haklı olarak- kutlama sarhoşu olduğu bu günlerde yazdıklarım sevimsiz, farkındayım. Ama her birisi mutlak başarı olan kabul edilen Gezi, 7 Haziran ve Adalet Yürüyüşü’nden bu yana iktidar bloğunun ajandasındaki başta rejimin Anayasal niteliğini değiştirmek olmak üzere hiçbir stratejik adımına engel olunamadı. Ve tüm bu “başarılara” rağmen sömürü, işsizlik, yağma, iş cinayetleri, yoksulluk, uluslararası arenada başarısızlık, ulusal varlıkların yağması vs. derinleşerek devam ediyor. Ancak ezilenlerin politik tercihi toplamda dramatik bir boyutta değişmiyor. Blokların kendi içlerinde oy kayması olarak değerlendirilebilecek oynamaların yol açtığı taktik “başarı” ya da “başarısızlıklar” yaşanıyor. Ayrıca önümüzdeki dönemde muhalefetteki aktörlerin kendi tabanlarını bir kez daha karşıtlık/mecburiyet üzerinden farklı siyasi partilere oy vermeye ikna etmeleri kolay olmayacaktır. En basiti seçime dair İstanbul’daki “hassasiyetin” Doğu ve Güneydoğuya yansıtılmamış ve kriminalleştirmeye karşı cephe alınmamış olması seçmence sorgulanacaktır. HDP oyları düşüldüğü zaman sonuç haritasının ne olacağı da az çok kestirilebilir.
Seçmen tercihindeki bu kilitlenmenin/durağanlığın nedeni – birilerinin tüylerini diken diken etse de, birilerini bıyık altından güldürse de – sınıfsal bağlamına oturtulmamış bir mücadele veriliyor olması. Eğer bu yapılmaz ise geçmişte benzeri çok görüldüğü üzere “bizimkilere” bile -anlaşılmaz bir şekilde- pek sevimli ve başarılı (!) gelen Gül, Babacan, Davutoğlu benzeri figürlerin yükselişe geçtiği bir süreç yaşarız.
Oysa yerel seçimlerin kendine özgü iklimi ve sonuçları ezilenlerle doğru ve kalıcı bir bağ kurmak için fırsatlar açtı. İşte şu “çay simit hesabı.” Kendileri sonsuz lüks ve şatafat içerisinde yaşarken halka 3 öğün çay ve simidi kâfi gören AKP’linin sınıfsal konumu ve muhtemelen bu konuşma yapılırken Çırağan Sarayındaki düğünün gösterdikleri… En güzel özetini Twitter’da @varcarian hesabı yapmış: “Adamlar ne güzel düzenek kurmuş, düğüne gitmeden hepimiz bir büyük altın taktık”! Evet, katılmadığımız bir düğünün finansmanını üstelik hepimizin gözlerine sokarcasına, caddeleri kapatıp itiraz edenleri dövecek gözü karalıkla ezilenlerden çıkaran bir rejim söz konusu. Bu “rejim” ve sermaye için mücadele veren Yusuf’lar. Yusuf’u hatırlarsınız. AKP’nin propaganda materyallerini dağıtırken bir çeşit sorguya çekilen genç vatandaşımız. AKP elitleri “ezilen” Yusuflara, kendilerini, yıllarca “kurtarıcı” olarak sundular. Yusufların “çaresizliğini” ve “kurtuluş umudunu” –hayasızca- iktidar manivelası olarak kullandılar. Bu düğün, eski ve yeni iktidar sahiplerinin çıkar ilişkilerini en yalın haliyle gösterdi. Seçim sonuçlarının okunmasına ve siyasal hattın inşasına yönelik tartışmayı “sınıf” hattı üzerine kurmak zorundayız. İşte Yusuf’un bu mücadelesinin Çırağan’dakiler o düğünü yapabilsinler diye olduğunu, insanlar üç öğün çay ve simide talim etsinler diye olduğunu bıkmadan usanmadan anlatarak başlayabiliriz.