- CRI Türkçe
16 Nis 2020
Salgın hastalık, ülkelerin sağlık sistemlerini, mali yapılarını, yönetim biçimlerini sarsmakla, sınamakla, mukavemetini ölçmekle kalmadı. Aynı zamanda büyük bir insanlık ve uygarlık sınavına da soktu dünyayı. Batılı, merkez, gelişmiş, kapitalist ülkeler, emperyalist devletler, bu sınavdan geçemediler. Sadece dünyanın geri kalanına, doğuya, Asya'ya, Afrika'ya, üçüncü dünyaya, Atatürk'ün deyimiyle mazlum milletlere kulaklarını tıkamakla kalmadılar. Birbirlerine de sırtlarını döndüler. Örneğin; geçen haftalarda Almanya'ya gidecek maskelere el koyan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), önceki gün de, Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) sağlamakta olduğu fonu kesti.
Hafızamızı tazeleyelim: ABD müesses nizamının etkili akıl hocalarından olan Samuel Huntington, 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde çıkan ve çok ses getiren "Medeniyetler Çatışması" adlı makalesini, genişletip 1996'da kitaplaştırmıştı. Batının, kapitalizmin, liberalizmin kesin ve mutlak galibiyetini anlatmış; dünyayı ideolojiler üzerinden değil, medeniyetler üzerinden bölüştürüp kutuplaştırmıştı. Doğuya karşı üstten bakan, kibirli bir üsluba sahipti bu eser. Özünde, emperyalizme hizmet eden bir düşünceyi dillendiriyordu. Bir bilim insanının kaleminden çıkan tespit, teşhis ve tahlillerin ötesinde, ABD'yi yöneten kadrolara yazılmış bir öneri paketiydi. Yazarının temennileri de çok fazla öne çıkıyordu. Nitekim çok gürültü tartışılsa da, kalıcı olmadı.
BİREYCİLİĞE KARŞI TOPLUMCULUK
Salgın hastalıkla birlikte dünya, Batı medeniyetinin bütün ihtişamına, onca bilimsel, teknolojik, endüstriyel, düşünsel, kültürel, sanatsal başarısına rağmen, sağlık alanında ne denli zayıf olduğuna tanıklık ediyor. Buna karşılık Batı emperyalizminin hedefe koyduğu, "hasım" olarak gördüğü, yıkmak, parçalamak istediği Küba, Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkeler, Batılı devletlerin yardımına koşuyorlar. Doktor, tıbbi donanım, maske, ilaç yolluyorlar. Bu zor günlerde insanlığın, dayanışmanın, iyiliğin örneklerini veriyorlar. Politik gerilimleri, ideolojik farklılıkları, kendilerine yapılan düşmanlıkları bir kenara bırakıp, yardım elini uzatıyorlar. Bu yaptıklarının mutlaka kamu diplomasisi boyutu, muhakkak politik boyutu var. Ama insanlık boyutu olduğu da unutulmamalı.
Mesele şu: Doğayı katleden, suları kirleten, balıkları zehirleyen, sınırsız tüketimi teşvik ve tahrik eden kapitalizm, insanlığı çürütüyor. Piyasa ekonomisinin çok ötesine geçen, toplumu piyasanın emrine veren liberalizm, sorunları çözmüyor, çoğaltıyor. Dünyanın en büyük savunma bütçesine sahip, dünyanın en çok silah üreten ve satan ülkesi ABD'nin, en büyük kentlerindeki hastanelerde maske, eldiven sıkıntısı yaşanıyor. Ne nükleer başlıklı denizaltılar, ne uçak gemileri, ne savaş uçakları, ne hava savunma sistemleri işe yarıyor koronavirüs karşısında.
Buna karşılık kamuculuğu önceleyen, merkezi planlamayı savunan, toplumcu, halkçı, devletçi politikaları benimseyen, insanlarını müşteri olarak değil, yurttaş olarak gören ve bu sıfatlarından dolayı onlara kamu hizmeti götüren devletler, salgın hastalığı, daha az kayıpla, daha az hasarla atlatıyorlar. Sosyal devletin önemi daha çok anlaşılıyor. On yıllardır sosyal devletten çok büyük ödünler veren, adeta sosyal devletin kırıntısının kaldığı Türkiye'de herkes, Cumhuriyetin kurduğu sağlık sisteminin, ne kadar kıymetli olduğunun bir kez daha farkına varıyor.
Kısacası; liberalizm ve bireycilik gerilerken, kamuculuk ve toplumculuk yükseliyor.
Hafızamızı tazeleyelim: ABD müesses nizamının etkili akıl hocalarından olan Samuel Huntington, 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde çıkan ve çok ses getiren "Medeniyetler Çatışması" adlı makalesini, genişletip 1996'da kitaplaştırmıştı. Batının, kapitalizmin, liberalizmin kesin ve mutlak galibiyetini anlatmış; dünyayı ideolojiler üzerinden değil, medeniyetler üzerinden bölüştürüp kutuplaştırmıştı. Doğuya karşı üstten bakan, kibirli bir üsluba sahipti bu eser. Özünde, emperyalizme hizmet eden bir düşünceyi dillendiriyordu. Bir bilim insanının kaleminden çıkan tespit, teşhis ve tahlillerin ötesinde, ABD'yi yöneten kadrolara yazılmış bir öneri paketiydi. Yazarının temennileri de çok fazla öne çıkıyordu. Nitekim çok gürültü tartışılsa da, kalıcı olmadı.
BİREYCİLİĞE KARŞI TOPLUMCULUK
Salgın hastalıkla birlikte dünya, Batı medeniyetinin bütün ihtişamına, onca bilimsel, teknolojik, endüstriyel, düşünsel, kültürel, sanatsal başarısına rağmen, sağlık alanında ne denli zayıf olduğuna tanıklık ediyor. Buna karşılık Batı emperyalizminin hedefe koyduğu, "hasım" olarak gördüğü, yıkmak, parçalamak istediği Küba, Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkeler, Batılı devletlerin yardımına koşuyorlar. Doktor, tıbbi donanım, maske, ilaç yolluyorlar. Bu zor günlerde insanlığın, dayanışmanın, iyiliğin örneklerini veriyorlar. Politik gerilimleri, ideolojik farklılıkları, kendilerine yapılan düşmanlıkları bir kenara bırakıp, yardım elini uzatıyorlar. Bu yaptıklarının mutlaka kamu diplomasisi boyutu, muhakkak politik boyutu var. Ama insanlık boyutu olduğu da unutulmamalı.
Mesele şu: Doğayı katleden, suları kirleten, balıkları zehirleyen, sınırsız tüketimi teşvik ve tahrik eden kapitalizm, insanlığı çürütüyor. Piyasa ekonomisinin çok ötesine geçen, toplumu piyasanın emrine veren liberalizm, sorunları çözmüyor, çoğaltıyor. Dünyanın en büyük savunma bütçesine sahip, dünyanın en çok silah üreten ve satan ülkesi ABD'nin, en büyük kentlerindeki hastanelerde maske, eldiven sıkıntısı yaşanıyor. Ne nükleer başlıklı denizaltılar, ne uçak gemileri, ne savaş uçakları, ne hava savunma sistemleri işe yarıyor koronavirüs karşısında.
Buna karşılık kamuculuğu önceleyen, merkezi planlamayı savunan, toplumcu, halkçı, devletçi politikaları benimseyen, insanlarını müşteri olarak değil, yurttaş olarak gören ve bu sıfatlarından dolayı onlara kamu hizmeti götüren devletler, salgın hastalığı, daha az kayıpla, daha az hasarla atlatıyorlar. Sosyal devletin önemi daha çok anlaşılıyor. On yıllardır sosyal devletten çok büyük ödünler veren, adeta sosyal devletin kırıntısının kaldığı Türkiye'de herkes, Cumhuriyetin kurduğu sağlık sisteminin, ne kadar kıymetli olduğunun bir kez daha farkına varıyor.
Kısacası; liberalizm ve bireycilik gerilerken, kamuculuk ve toplumculuk yükseliyor.
