- Cumhuriyet
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununun çözümüne” ilişkin açıklaması ve HDP’nin eski eş başkanlarından, Van milletvekili Sezai Temelli’nin, “çözümün adresi ve muhatabı olarak İmralı’yı işaret etmesi”, gündemdeki yerini koruyor. Kimileri, konuyu ısrarla kimlik temelli bir sorun olarak ele alırken kimileri de salt terörü öne çıkarıp güvenlikçi politikaları önceliyorlar. O nedenle sorun; adından başlayarak kavramsallaştırma ve tanımlamada büyük yanlışlar içeriyor. Oysa sorunun tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel, hukuksal, iktisadi, askeri, diplomatik boyutları olduğundan, öncelikle kavramsal düzlemde uzlaşmak şart. Doğru soruları sorarak konuyu tartışalım.
Birincisi, sorun sadece Kürt kimliğiyle mi ilgili? Yoksa Türkiye’nin demokrasi, özgürlük, hukuk devleti, insan hakları, zenginlik, refah, kalkınmışlık düzeyine ilişkin genel ve yapısal sorunların bir parçası mı? Salt, Kürt kimliğinden kaynaklanan bir Kürt sorunu mu? Yoksa sorunun terör boyutu, emperyalist destek boyutu da var mı? Kürt sorunu mu? Ayrılıkçı terör sorunu mu? Feodalizm ve geri kalmışlık sorunu mu? Güneydoğu Anadolu sorunu mu?
İkincisi, sorunu “Kürt sorunu” olarak tanımlamak, ülkemizin Kürt kökenli Türk yurttaşlarına; alt kimliği Kürt, üst kimliği Türk olan vatandaşlarına yönelik kaba, dışlayıcı, ötekileştirici bir tutum içermiyor mu? İndirgemeci bir tanım değil mi? Kürtleri, sanki sorunmuş gibi gösteren bir tanımlama izlenimi vermiyor mu? Sorunun diğer boyutlarını, özellikle de feodalizmle olan ilişkisini görmezden gelmiyor mu?
Üçüncüsü, “önce insan” demek varken, yurttaş kimliğini öne çıkarmak dururken insanların etnik, dinsel, mezhepsel kimliklerini, onları tanımlamada en üste çıkarmak, insanları etnik ve mezhepsel kimlikleriyle tanımlamak, adlandırmak, çağırmak yanlış değil mi? Irkçı bir tavır değil mi? O insanlar için, sanki başka hiçbir özelliğe, niteliğe sahip değillermiş, hayatta hiçbir şey olamamışlar, başka hiçbir vasıfları yokmuş, salt anne ve babalarından gelen kimlikle hayatta var olabilmişler çağrışımı yapmıyor mu? Bir kişiye Kürt Ahmet, Alevi Mustafa, Samsunlu Murat, Arap Süleyman, Sünni Kemal demek, o kişinin eğitimini, mesleki başarısını, yaşam boyu edindiği deneyimi, itibarını, sosyal ilişkilerini, niteliklerini görmezden gelen, o kişiyi tek ve de doğuştan gelen bir kimlikle sınırlamak ve tanımlamaktır. Bir kişi için Kürt seçmen, Laz bakkal, Alevi tamirci, Sünni öğretmen, Boşnak mühendis, Çerkez doktor demek, bağnazlığın, geriliğin, ilkelliğin, ırkçılığın kanıtıdır.
Dördüncüsü, insanlar etnik, dinsel, mezhepsel kimliklerini kendileri seçmezler. O kimliklerin içine doğarlar. Bu kimlikleri edinmek, kazanmak için emek vermezler. O nedenle bir insan; alt kimliğiyle övündüğünde, bunu bir ayrıcalık olarak gördüğünde nasıl yanlış yapıyorsa alt kimliği nedeniyle utandığında da aynı yanlışın içindedir.
Beşincisi, solcu, devrimci, ilerici olduğunu söyleyen birinin, kimlik siyaseti yapması, cehaletin daniskasıdır. Sol, emeği önceler. Etnikçiliği, mezhepçiliği reddeder. Solcu olmanın koşulu emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan, aydınlanmadan yana olmaktır, emperyalizme karşı durmaktır. Kimlik siyaseti yapmak, emekçileri birleştirmez. Böler. İşçileri alt kimlikleri üzerinden ayrıştırır. Oysa esas olan sınıf bilincidir.
KİMLİK SİYASETİ KİME HİZMET EDER?
Altıncısı, Temelli’nin sözleri, siyaset kurumunun ve siyasetçilerin, bizzat bir siyasetçi tarafından gereksiz, anlamsız, değersiz, işlevsiz, yararsız olarak gösterilmesi yanında, terör örgütü liderini muhatap alan, terörü meşrulaştıran bir içeriğe de sahiptir. 2010 yılındaki anayasa referandumunda “yetmez ama evet” diyen Temelli, “Şahsi görüşümdür” diyerek bunu geçiştiremez. Bir milletvekilinin dedikleri, partisini bağlar. Partisinin bir türlü başaramadığı “Türkiye partisi” olma iddiasını daha da zora sokar. Böyle bir iddia ve çaba içinde olmadığını, emperyalizm güdümlü PKK terör örgütünün uzantısı olduğunu düşünenlerin de tezini güçlendirir.
Yedincisi, emekçilerin, ezilenlerin, yoksulların demokrasi, özgürlük, adalet, fırsat eşitliği, açlık, işsizlik, sömürü, pahalılık, barınma sorunu varken, kimlik siyasetini öne çıkarmak; tanımı, çerçevesi, içeriği belirsiz “Kürt sorununu” tüm diğer sorunların önüne koymak, yanlıştır. Özelde işçi sınıfına, genelde Türkiye’ye yararı yoktur. Zararı vardır. Kimlik siyaseti, o kimliğe sahip olan yurttaşların sorunlarını çözmez.
En acısı da şudur: Kimlik siyasetini öne çıkarmak, emperyalizmin maşası olmaktır. Çünkü emperyalizm, işçi sınıfını da milletleri de alt kimlikler üzerinden böler, parçalar. Bunun Lübnan’dan Irak’a, Suriye’den Libya’ya kadar onlarca örneği vardır.