- Cumhuriyet
Siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmeler, bütünlük içerirler. Aralarındaki etkileşim güçlüdür. Birbirinden etkilenir, birbirini tetiklerler. Sebeplerini ve sonuçlarını, birlikte, bütüncül bir bakış açısıyla yorumlamak gerekir. Bu durum, dış politikaya da yansır elbette. İttifaklar kurulur, ittifaklar yıkılır. İhtiyaçlar değişince, ittifaklar da değişir. Her ittifak, karşısında bir başka ittifakın doğmasına neden olur.
Dünya tarihinde savaşlardan, doğal felaketlerden, salgın hastalıklardan, iktisadi buhranlardan sonra büyük siyasal gelişmeler, jeopolitik değişimler yaşanmıştır. 1. Dünya Savaşı, 1929 Ekonomik Bunalımı, 2. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş’ın bitimi, 11 Eylül 2001’deki terörist saldırılar, bu kapsamda akla gelen ilk örneklerdir. Ukrayna-Rusya savaşı da dünya siyasetinde, önümüzdeki dönemde ciddi sonuçlar doğuracaktır. İttifaklar arası ve ittifak içi ilişkiler ve çelişkiler üzerinde, kalıcı etkileri olacaktır. ABD, ABD’nin yakın müttefiki Avrupa Birliği, ABD’nin saldırı ve işgal aygıtı olan NATO, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmasına öncülük ettiği Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi örgütler de Avrasya’daki güçler ve ittifaklar da, bu süreçten payına düşeni alacaktır.
TÜRKİYE’NİN ŞANSSIZLIĞI
Türkiye’nin sorunu, ekonomide liberalizm ezberini, dış politikada Soğuk Savaş ezberini aşamamasıdır. Enflasyonun, işsizliğin, bir türlü önlenemediği bir süreçte, kamuculuğa, planlamaya, halkçı-devletçi ekonomiye yönelmek yerine, ısrarla özelleştirme yapmak, kamu arazilerini satmak, bu ezberin ne denli güçlü olduğunun kanıtıdır. ABD ve NATO’nun ülkemize yönelik düşmanca tutumunu görmezden gelip, NATO üyeliğini sorgulamamak, Türkiye’nin öncü olacağı, merkezinde yer alacağı bölgesel ittifakları gündeme almamak, dünyaya halen Soğuk Savaş penceresinden bakıldığının göstergesidir.
NATO; bir Soğuk Savaş dönemi ittifakıdır. Savunma ve güvenlik örgütü olmanın ötesinde, asıl ideolojik bir örgüttür. Varlık gerekçesi de öncelikle, ittifak üyesi ülkeler üzerinde ABD’nin nüfuzunu kurumsallaştırmak, sürekli kılmak, bu ülkeleri ABD’nin hizasına sokmaktır. AB’nin kuruluş amacı da öncelikle ABD’nin etkisini Avrupa’da pekiştirmek, Almanya’nın jeopolitik hırslarını, hınçlarını, hırçınlıklarını önlemek ve Sovyetler Birliği’ni Avrupa’nın uzağında tutmaktır. O nedenle NATO’yu şirinleştirip “savunma ve güvenlik” örgütü olarak alkışlamak, Avrupa Birliği’ni “uygarlık projesi” olarak selamlamak, anlamsızdır. Çünkü ulusal ve uluslararası ölçekte ezen-ezilen çelişkisi sürdükçe, sınıf mücadelesi sürdüğü gibi, emperyalizm de varlığını korur.
Türkiye’nin şanssızlığı, emperyalizmden insan hakları, demokrasi, özgürlük ve hukuk bekleyenlerin, NATO’yu çevre koruma örgütü sananların, Avrupa Birliği’ni uygarlıkla bir tutanların, etnikçiliği solculuk, mezhepçiliği sosyalizm, hemşericiliği komünizm olarak görenlerin, siyasetteki gücüdür. Liberallerin, neoliberallerin; muhafazakârlar, milliyetçiler, etnik ayrılıkçılar, sosyal demokratlar, hatta bir kısım sosyalistler üzerindeki nüfuzu, sadece siyaseti değil, akademiyi de esir almış, düşünce dünyamızı kısırlaştırmıştır.
Sorunumuz, sadece siyaset sorunu değildir, asıl önemlisi, bağımsız düşünebilme ve davranabilme sorunudur.