- Veryansın TV
12 Ekim 2022 tarihinde Beyaz Saray Biden-Harris ikilisinin 48 sayfalık ulusal güvenlik stratejisini yayınladı. Strateji dokümanının ciddi bir endişe ve umutsuzluk içinde yazıldığı anlaşılıyor. Dokümanda uluslararası düzenin ABD tarafından dayatılması başlangıçtan itibaren bir kabullenme olarak ele alınmış.
SULANDIRILMIŞ DEMOKRASİ VE ZAYIFLAYAN ABD
Artık aşırı kullanılmaktan dolayı inandırıcılığını teori ve pratikte yitirmiş demokrasi ve kural temelli dünya düzeni yani Washington Oydaşmasını (Amerikan çıkarlarına uygun demokrasiler, neo liberal kapitalist sistem, dolar hakimiyeti ve dünya ticaretinin kontrolü) insanlık için mutluluk ve güvenlik limanı olarak sunan dokumanda Çin, baş hedef olarak gösteriliyor.
Geçen hafta iç borç stoku 30 triyon USD geçen ABD’nin Başkanı ve Yardımcısı bu amaca erişmek için Amerikan güç ve etkisini artıracak kaynaklara yatırım yapılmasını; Dünyanın göreceği en güçlü ABD odaklı devletler koalisyonunun ortaklıklar ve ittifaklar üzerinden inşa edilmesini ve bunları gerçekleştirebilmek için sert güç unsuru Amerikan Silahlı Kuvvetlerini modernize ederek güçlendireceklerini ilan ediyor. Hint-Pasifik ve Avrupa’daki demokratik müttefikleri ve ortakları arasında teknoloji, ticaret ve güvenlik konusundaki bağları geliştirmeye öncelik verdiklerini deklare eden belge sonuçta ağırlık merkezi olarak Asya Pasifik bölgeyi hayati alan olarak ilan ediyor. Ekonomik gücü Çin karşısında gerileyen ABD, tek kutuplu dünya sistemindeki belirleyici rolünü her geçen gün kaybediyor. Çin’in 2000 yılında 1,2 trilyon dolar olan milli geliri 2021 yılında 17,7 trilyon dolara yükseldi. (Satın alma gücünde bugün 5,8 USD ile ABD’de 1 Big Mac sandviç satın alabilirken, Çin’de 1,5 Big Mac alabiliyorsunuz.)
ASYA’NIN BALKANLAŞMASI, AVRUPA’NIN ASYA’DAN AYRILMASI
Temel jeopolitik hedefi Avrasya’da Avrupa yarımadasını tamamen yanına çekerek Asya’yı Balkanlaştırarak parçalı ve denizlerden uzak tutmak olan ABD, Ukrayna- Rusya savaşı ile Avrupa yarımadasını Asya’dan ayırmış, Avrupa’nın enerjide kendisine olan bağımlılığını LNG yolu ile artırmıştır. Bugün için bunlarda başarılı olmuştur. Ukrayna’nın ucuz kanı, AB’nin başta Almanya olmak üzere jeopolitik harakirisi ile son 8 ayda ciddi yol almıştır. Sadece ABD, Ukrayna’ya 20 milyar USD yardımda bulunmuş, modern silah ve cephaneler temin etmiştir. Rusya’nın karşısında 37 milyon civarında nüfusa sahip (8 milyon Rus asıllı dışında) kendini Avrupalı kabul eden ve Atlantik cephe için ölmeye hazır bir ucuz asker deposu vardır. Bugüne kadar on binlercesi hayatını kaybetmiştir. NATO/ABD/AB teşvik ve desteği ile savaşa devam etmektedirler. Rusya’nın Rus asıllı Ukraynalıların yaşadığı bölgeleri sınırlarına katmasıyla savaş daha da uzayacaktır. Rus savunma bütçesinin 50 milyar USD, ABD/AB/NATO’nun toplam savunma bütçesinin 1,5 trilyon USD olduğu göz önüne alınırsa Ukrayna’nın ucuz kanına daha uzun süre demir yani silah katkısının devam edeceğini söyleyebiliriz. Ancak ucuz kan daha ne kadar bulunacak? Zira bir savaşın devamı halkın savaşa devam azim ve iradesi ile ölçülür. Ukrayna halkı bu duruma daha ne kadar dayanacak? Zaman gösterecektir. Ancak refah seviyesi ve geliri her geçen gün eriyen Avrupalıların, ABD çıkarları için bedel ödemeye Ukrayna’dan daha önce hayır diyeceğinin ciddi işaretleri her geçen gün verilmektedir. 14 Ekim 2022 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un şu açıklaması bile ciddi bir ayrışmadır: ‘’Fransa, ülkenin açıkça belirtilmiş olan hayati çıkarlarına dayalı bir nükleer doktrine sahiptir. Ukrayna’ya veya bölgesine yönelik bir nükleer balistik saldırıda bu çıkarlar mevzubahis olmayacaktır.”
HER ŞEY ÇİN İLE HESAPLAŞMAYA HAZIRLIK İÇİN
Ukrayna’da sahneye koyulan büyük Atlantik kışkırtmasının temel amacının Rusya’nın Kuzey Denizi, Baltık, Adriyatik ve Karadeniz’den geçen bir yayla Atlantik Okyanusundan koparılması olduğunu bu köşede yıllardır yazıyorum. Böylece Beyaz Saray dokümanında da yayınlandığı üzere asli hedefin karaya geri itilmek istenen Çin olduğu büyük küresel hesaplaşmada Rusya saf dışı kalabilecek ya da destek olsa bile öncelikle kendi batı sınırlarını güvence altına almaya odaklanacaktır. Bütün hesap bunun içindir. ABD’nin NATO/AB koalisyonunu öne çıkarmasının temel hedefi de budur. Zira Hint Pasifik’te hesaplaşma günü geldiğinde Avrupa cephesinde ne bir gemi ne bir uçak bırakmayacaktır. Asya Pasifik cephesinde Çin karşısında ABD’nin durumu zayıftır.
YENİ ENTENTE CORDİALE
ABD Deniz Gücü bugün Çin ve Rusya karşısında deniz üstünlüğü tesis edecek durumda değildir. Her iki kıta gücünü karaya sıkıştırmaya tek başına gücü yetmemektedir. Bu nedenle Rusya ve Çin’i çevrelemeye yönelik kenar kuşak stratejisi pratikte çökmüştür. Çünkü kenar kuşağı çevreleyen okyanuslarda aynı anda hakimiyet kuramıyor. Halbuki Amerikan gücünün temeli okyanuslara hakimiyet ve kenar kuşağın denizden kontrolüne dayanıyordu. Bu güç artık çok zayıf. Öyle ki yükselen Alman gücü karşısında İngiltere’nin 1904’te Fransa ile yaptığı (Dostluk Anlaşması) Entente Cordiale ’in benzerini bugün ABD, AB/NATO ile yapıyor. Kısacası 120 yıl önce İngiltere Alman Donanmasına karşı koymak için nasıl Akdeniz’i Fransa korumasına bırakıp küresel deniz gücünü Kuzey Denizine çektiyse, ABD de, Çin’le Asya Pasifik hesaplaşması için Batı Avrupa ve Atlantik cepheyi NATO/AB’ye teslim ediyor. Vekilleri bu büyük hesaplaşmada silahsız ve cephanesiz kalmasın diye Yunanistan, Polonya, Almanya, Romanya’ya muazzam yığınak yapıyor. Şimdi benzer yığınak Güney Kıbrıs’a yapılacak.
DENİZ ULAŞTIRMA ROTALARI ÜZERİNDEN TEHDİT
ABD bugüne kadar, Rusya ve Çin başta olmak üzere ekonomilerinin can damarı ticaret rotalarını ve düğüm noktalarını her an için kapama tehdidi ile terbiye ediyordu. ABD, kendini iyi huylu hegemon olarak lanse ediyor ve insanlığa deniz yollarını açık tutarak büyük hizmette bulunduğunu iddia ediyordu. Ancak gerçek çok farklıydı. ABD, yükselen rakiplerinin ya da Türkiye gibi kendi jeopolitik çıkarları için denize siyasi ve askeri gücüyle çıkmak isteyenlerin deniz ulaştırma hatlarını her an kesebilirdi.
ABD, PASİFİK’TEKİ SAVAŞI KAZANAMIYOR
Çin, 21. Yüzyılın başında bu oyunu gördü ve meydan okudu. Rusya ile yakınlaşmasının temel nedeni de buydu. Denizlere bağımlılığını azaltırken, ABD’nin kendi kıyılarına yakınlaşmasına izin vermeyecek bir silahlanma içine girdi. Rusya, bir yandan nükleer stratejik dengeyi korurken müttefiki Çin, konvansiyonel ve nükleer yeteneklerini Rus teknolojisini de kullanarak hızla geliştirdi. ABD, bugün Asya Pasifik’te bir savaşa girdiğinde bu savaşı kazanamıyor. ABD/Harvard Üniversitesi, Kennedy School, Belfer Center uzmanları Graham Allison ve Jonah Unterman tarafından 16 Aralık 2021’de yayınlanan ‘’21. Yüzyılın Büyük Askeri Rekabeti’’ başlıklı raporda verilere, devletin resmî belgelerine ve yetkililerin açıklamalarına dayanılarak çıplak gerçek itiraf ediliyor. (https://www.belfercenter.org/publication/great-military-rivalry-china-vs-us16)
HARP OYUNLARINDA SÜREKLİ YENİLEN ABD
Askeri güçlerin savaş zamanı başarılarının en iyi ölçüsü barış zamanında yapılan harp oyunlarıdır. ABD ve Çin arasında gelecekte yaşanacak askeri bir çatışmanın simülasyonu için bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar, ABD’nin ciddi bir zafiyet içerisinde olduğunu ortaya çıkarıyor. Eski senatör McCain’in danışmanı C. Brose raporda açıkça şöyle söylemiş: ’Geçtiğimiz on yıl içinde Çin’e karşı uyguladığımız harp oyunlarında Amerika mükemmel bir sonuç elde etti. Her defasında kaybettik… Eski savunma planlama uzmanı David Ochmanek çok daha kaba bir dil kullanmış ve şöyle demiş: ‘Her defasında kıçımızın üstüne oturduk. Geçmiş Savunma Bakan Müsteşarı Work de aynı şekilde bir açıklamada bulunmuş: ‘Ne zaman bir tatbikat yapsak, kırmızı taraf (Çin) bizim daha baştan komuta ve kontrol sistemlerimizi yok ediyor ve biz de harp oyununu bırakıyorduk. Hep söylediğimiz şuydu: ‘Hadi yeniden başlayalım. Diğer yandan kırmızı tarafa da bu kadar da kötü olmayın’ diyorduk. David Ochmanek savaşın beş ayrı ortamında da çatışmaların başından itibaren çok sayıda asker, silah ve malzeme kaybettikleri söyleyerek şöyle devam ediyor: ‘’Okinawa ve Guam üslerimiz ile satıhdaki gemilerimiz ve uçaklarımız başından itibaren hassas mühimmatla imha ediliyor; benzer şekilde başlangıçtan itibaren Amerikan savaş gücünü yönetecek komuta ve kontrol sistemleri siber ataklarla kör ediliyor, dolayısı ile cephedeki Amerikan kuvvetleri kör sağır ve dilsiz kalıyordu.’’ C. Brose şöyle diyor: ‘’Tayvan üzerinde bir savaş günler ve hatta saatler içerisinde kaybedilebilir ve böyle bir savaşı planlamak ve savaş konuşlanmasını gerçekleştirmek Pasifik’teki mesafeler göz önüne alındığında Amerika için haftalar ve hatta aylar sürer.’’ (Örneğin San Diego-Okinawa arası 6700 deniz mili ve 13-21 günlük seyir gerekiyor)
ÇİN VE YENİ TEKNOLOJİLER
Çin’i askeri alanda ileri taşıyan en önemli hamle, yeni teknolojilere son 20 yılda çok ciddi yatırımlar yapması oldu. Suni zekâ (AI), kuantum bilgisayarları, hipersonik füzeler ve uzay unsurları bu alanda başı çekiyor. Bunların arasında en çok dikkat çekenin suni zekâ olduğu söylenebilir. Suni zekâ hedefleme ve analiz imkânlarını son derece arttıran bir kuvvet çarpanı olarak siber savunmayı güçlendiriyor ve en önemlisi insan gücünden kaynaklanan sorunları azaltırken karar vermeyi hızlandırıyor. Örneğin Allison&Unterman raporunda yer alan bilgiye göre 2020 yılında ileri savunma araştırma projeleri arasında yer alan Alpha Dog Fight (İt Dalaşı) tatbikatında insanlı F16 uçağına karşı suni zekâ ile kullanılan bir uçak, beş sıfır oyunu galip bitirmiş. Çin, 2030 yılına kadar suni zekâ alanında üstünlüğü tamamen ele geçirmeyi planlıyor. Aynı yıl ilk kuantum uydusunu fırlatacaklar. 5 mach hızı geçen hipersonik silahlar konusunda da son derece ileri teknolojilere sahipler. ABD bu alanda, özellikle DF 17 tipi hipersonik silah sistemlerinde Çin’in çok gerisinde. Çin, 120 kadar istihbarat, gözetleme ve keşif ve uzaktan algılama uydusu dolaştıran bir ülke. Kendi GPS sistemine sahip. Nisan 2021’de uzayda ilk defa uzun süreli ve insanlı istasyon kurdular. ABD’nin aksine bunu 20 yıl içinde başardılar. ABD için bu süre 40 yıldı.
ABD 20 YIL KAYBETTİ
ABD, 2001 sonrası terörle küresel mücadele (GWOT) paradigması altında büyük zaman ve para kayebtti. Çin bu zaman diliminde arayı çok açtı. ABD başını kuma gömerken Çin teknolojiye yatırım yaptı. 2019 yılında ABD Genelkurmay Başkanı Dunford Kongre’de bir konuşmasında şöyle söylemişti: ‘’2002 yılından sonra terörle savaşa 2 trilyonu Afganistan olmak üzere 6,4 trilyon USD harcadık…17 yıllık sürekli savaş, bütçemizi eritmekle kalmadı aynı zamanda rekabet avantajımızı eritti.’’ Diğer yandan ABD dünya çapında irili ufaklı 450 askeri üsse/kolaylığa sahip. Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Hint Afrika Komutanlıkları arasında bütçe rekabeti mevcut. Asıl cephe Hint Pasifik olacağından bu komutanlığın daha çok tahsisata ihtiyacı var. Ancak kaynaklar kısıtlı. Halbuki Çin’in bütçe tek tahsisatı yalnızca kendi jeopolitik sorumluluk alanına gidiyor. Diğer bir deyişle ABD, yıllar önce Yale Tarih Profesörü Paul Kennedy’nin Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşü kitabında yazdığı tuzağa düşüyor. Kontrol edemeyeceği kadar büyümek ve çok sayıda savaşa kalkışmak.
ÇİN SAVUNMA BÜTÇESİNİ DAHA UYGUN KULLANIYOR
Çin’in savunma bütçesi de her geçen gün büyüyor. 1996’da ABD savunma bütçesi (Çin’in 19 katı (496 milyar USD vs 26,8 milyar USD) iken, bugün 3 katı (767 milyar USD vs 245 milyar USD) büyüklükte. Ancak ABD bütçesinin yarıya yakın bölümü personel giderlerine ayrılıyor. ABD’de bir asker ortalama 100 bin USD maliyete sahipken, Çin için bu değer 38 bin USD. Dolayısı ile Çin ciddi bir bütçeyi silah alımları ile AR/GE’ye ayırabiliyor.
ÇAMURDA SAVAŞACAK ASKERLER
Diğer bir konu da çamurda savaşabilmek. Yani vatan için ölebilmek. ABD, Vietnam sonrası bu yeteneğini kaybetti ve 1973 sonrası küresel emperyalist askeri hedeflerini elde edebilmek için paralı asker sistemine geçti. Çin ise Kore Savaşından bu yana mecburi askerlik sistemini devam ettiriyor. ABD’nin Hiroşima’ya attığı nükleer bombadan 5 yıl sonraki Kore Savaşında Amerikan kuvvetleri Çin sınırı olan Yalu nehrine yaklaştığında yüzbinlerce köylü askerle Kuzey Kore’nin yanında savaşmıştı. Askerlerinin çoğunun ayakkabısı bile yoktu, ancak General Mac Arthur komutasındaki BM ordusunu 38’inci kuzey enleminin güneyine itecek kadar ilerlemiştiler. ABD, Kore savaşından bugün de ders çıkarmalıdır.
ÇİN’İN ATEŞ GÜCÜ ÜSTÜNLÜĞÜ
Bugün ABD’nin Hint -Pasifik cephede en büyük avantajı askeri üsleri ve müttefikleridir. Ancak son 30 yılda Çin’in roket, füze ve güdümlü mermi ile hassas mühimmat teknolojilerine yaptığı yatırımlar bu üsleri son derece riskli ve hassas konuma itmiştir. 1250 civarında menzilleri 500- 5500 km arasında değişen hassas hedeflemeli balistik füzeye sahip Çin, sadece birinci adalar zincirinde değil, ABD üsleri olan Guam ve Okinawa’yı da etkisi altına alacak çok yüksek ateş gücüne sahiptir. ABD’nin füze menzillerinin 70-300 km olduğunu ve karadan atılan cruise füzesi olmadığını da hatırlatalım. Ancak en tehlikelisi şüphesiz uçak gemilerine karşı kullanılan DF 21 ve 26 füzeleridir. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan şöyle diyor: ‘’Uçak gemilerimiz için harcadığımız her 100 bin USD için Çin bu gemileri batıracak füzelere 1 USD harcıyor.’’ Diğer yandan Kuzey Kore’nin Çin’in ayrılmaz müttefiki ve vaz geçilmez jeopolitik uzantısı olduğunu unutmamak lazım.
ABD DONANMASI YETERSİZ KALIYOR
Diğer yandan ABD sadece sahip olduğu 11 uçak gemisi ile psikolojik üstünlük yaratmaktadır. Yoksa donanması son 100 yılın en zayıf noktasındadır. ABD, kendi ana karasından Asya ve Avrupa’ya deniz üzerinden destek konvoyları ile yardım getirecekse bugünkü kuvvet yapısı ile konvoyları koruyacak nicelikte gemilere dahi sahip değildir. Sadece 298 savaş gemisi gemisi vardır. Çin’in ise 355 gemisi vardır. ABD’nin 298 gemisinin sadece 200 kadarı dünya çapında tüm okyanuslardayken, Pasifik’te 355 gemisi olan Çin’e karşı kaç gemi ayırabilecektir? Askeri konvoylar oluşturabilmek için Çin’in 5500 devlet gemisi varken, bu sayı ABD için 85 gemidir. Ciddi sorunları vardır. ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı açık ara avantajlı ve güçlü olduğu alan, üsler ve müttefikler zinciridir. NATO, AUKUS, GCC, ANZUS, OAS gibi örgütler ve 100’den fazla ülke ile ikili gizli anlaşmalar üzerinden askeri iş birliği içindedir. Bu ülkelerde savaş dönemi için malzeme yedekleri, akaryakıt ve cephane depoları vardır. Ancak günümüzde ittifak ilişkilerinin de çok kırılgan olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan bu üslerin de anavatandan (CONUS) desteklenmesi gerekir ki suyun altındaki büyük denizaltı tehdidi buna izin vermeyecektir.
ASYA’DA YENİ ULAŞTIRMA OLANAKLARI ARTIYOR
Diğer yandan ABD’nin okyanuslardaki kontrol sopası sadece donanmasının sayısal yetersizliği ile değil aynı zamanda Asya’da yeni intermodal ulaşım hatlarının ortaya çıkmasıyla da zayıflıyor. Denizlerin ana ulaştırma rotalarını kontrol etmek, batı’nın uluslararası sistemde 500 yıllık hakimiyetinin ve hegemonyanın lokomotifiydi. Avrupa Atlantik sistem, limanları ele geçirerek ve stratejik deniz yollarını kontrol ederek kuruldu. (Örneğin Rusya, kısmen zayıf ulaşım altyapısı nedeniyle 1856’da Kırım Savaşı’nda ulaşım zafiyeti içinde yenildi. İngiltere ve Fransa, Cebelitarık’tan Kırım’a deniz koridorundan silah, cephane ve takviyeleri Rusya’nın Moskova’dan Kırım’a kara yolu ile ulaştırmasından daha hızlı taşımıştı.) Rusya ve Çin, aradan geçen 500 yıldan ders çıkardılar. Denizlere bağımlı Atlantik sisteme karşılık Asya ulaşım ağlarını her geçen gün geliştirdiler. Bugün Norveç Denizinden Hindistan sınırına kadar deniz tarafı Atlantik sistem kontrolü dışına çıkan Asya’da maliyet ve zaman açısından verimli ulaşım koridorları ortaya çıktı. (https://valdaiclub.com/a/highlights/new-trajectories-of-transportation-corridors/) 2013 yılında başlayan Çin’in BRI (Kuşak ve Yol Girişimi), karadan ve denizden dünyayı her yönde Çin’e bağlarken, aynı zamanda Malakka Boğazı gibi önemli düğüm noktalarını kısa devre yapan hızlı ve daha ucuz ulaşım yolları (Gwadar CPEC gibi) oluşturdular. Çin ile aynı ekonomik güce sahip olmayan Rusya da Asya entegrasyonu için elverişli bir coğrafyaya sahip. Doğu Asya’dan Avrupa’ya uzanan kilit ulaşım koridoru, Trans-Sibirya ve Baykal-Amur Demiryolu koridorları, Rusya’nın batı limanları ve Pasifik kıyısındaki yenilenen doğu limanlarını birbirine bağlıyor. Rusya’nın Arktik Okyanusunu geçen Kuzey Deniz Rotası (NSR) da artık oyun değiştirici özelliklere sahip. Bu rotadan geçen sene çoğu hidrokarbon 100 milyon ton yük taşındı. Benzer şekilde stratejik önemde pek çok boru hattı Asya’nın enerji zengini devletlerini Çin’e bağlıyor. Savaşın özü enerjiye kısıntısız erişimdir. Uçakların, gemilerin, tankların yakıtı yoksa taştan farkı kalmaz. Bir savaş durumunda Çin’in Asya’dan ve özellikle Rusya’dan kesintisiz yakıt temininde bu rota ve boru hatları önemli rol oynayacak. Malakka Boğazı kapansa dahi, Çin askeri gücü yakıtsız kalmayacak. NSR, aynı zamanda Kutup İpek Yolu adı altında Çin’in Kuşak ve Yol Girişimine eklenmiştir. Diğer yandan Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru (INSTC), Hazar bölgesi boyunca gemi, demiryolu ve karayolundan oluşan 7000 km’den uzun bir ulaşım ağıdır. Koridor Rusya, İran ve Hindistan’ı ve aynı zamanda komşu Orta Asya bölgesini birbirine bağlıyor. Bağlantı ayrıca Güney Doğu Asya’ya da uzanıyor. Halihazırda faaliyete geçen koridor, Süveyş alternatifinden özellikle değerli yükler için daha hızlı ve ucuz bir ulaşım olanağı sağlıyor. Bu hatlara Kazakistan ve Türkmenistan’dan deniz yolu ile Bakü/Azerbaycan’a ulaşan ve oradan Tiflis üzerinden Kars’a demiryolu ile bağlanan Türk Orta Koridorunu da eklemek gerekir.
TEK KUTUPLU DÜNYA SONA ERDİ
21. yüzyılda çok kutuplu küresel düzen artık oluştu. Bunun göstergeleri her an yaşanıyor. 2022 Ekim ayı içinde Suudların OPEC+ içinde ABD aleyhinde karar alması; Hindistan’ın BM’de Çin aleyhindeki karara onay vermemesi gibi örnekler çoğalıyor. Çin, ABD, Rusya, Hindistan ve AB söz konusu Bloklaşma sürecinde Ukrayna krizi üzerinden taraflarını seçiyorlar. ABD ve AB bloklaşması tamamlanmış gibi görünse kırılgan bir birliktelik olma olasılığı çok yüksek. Bu durum 2022-23 kışında daha belirginleşecek. Ancak Anglosakson birlikteliği (ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda) her zaman olduğu gibi devam edecektir.
ANGLOSAKSON KIŞKIRTMALAR DEVAM EDECEK
Bu çerçevede Anglosakson blok, AB ve NATO’yu yanında tutmak için her türlü tedbiri almaya ve bu uğurda her türlü kışkırtmayı yapmayı sürdürecektir. Amaç Rusya ve Çin’i kıtaya geri itmek denize çıkmalarını önleyecek kritik coğrafyalarda kontrolü kaybetmemektir. Bu kapsamda Hindistan, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Türkiye gibi kıtasal ve bölgesel güç statüsündeki devletleri yanına çekmek için her türlü gayreti gösterecektir. Bugün için ABD/Avrupa eski sömürgeci köklerine dönmüş ve Asya ile açabileceği temiz sayfayı baştan yakmıştır. Son 8 ay içinde yaşananların gelecek on yıllara etkisi tahminlerimizden büyük olacaktır.
TÜRKİYE’DE DENİZDEN KITAYA İTİLMEK İSTENİYOR
Türkiye’nin denizden kıtaya itilmesi de (Mavi Vatandan vaz geçmesi; Kıbrıs’tan çekilmesi, güneyinde denize çıkışı olan Kukla Kürt devleti kurulması) Atlantik jeopolitiğinin asli hedefleri arasındadır. Bunun en çarpıcı delili kumpas FETÖ davalarında Deniz Kuvvetlerinin 2007 sonrası hedef tahtasına oturtularak komuta yapısında tarihte örneği yaşanamamış tasfiyelerin yapılmasıdır. Bugün de benzer durum Amiraller Montrö davası üzerinden sürmektedir. Bu durum ABD’nin vekili ve ucuz askeri Yunanistan’ı da son derece mutlu etmektedir. Diğer yandan ABD’nin Yunanistan yığınağı Türkiye’nin terbiye edilmesi içindir. Türkiye kıtaya itilemediği takdirde üzerine Amerikan silahları ile donatılmış Yunanistan sürülerek donanma ve hava kuvvetleri kırdırılacak ve Doğu Akdeniz’den uzaklaşması sağlanacaktır. Bu şekilde savaş zamanı Rusya’nın Ege Denizi ve nefes borusu olan Türk Boğazlarını kullanması da son derece zorlaşacak ve ekonomisi Birinci Dünya Savaşında yaşandığı gibi çok zor bir sürece girecektir. Emperyalizm bir taşla iki kuş vuracaktır. Bunun karşılığında Türkiye’nin NATO’dan kopmasını Anglosakson hegemonya göze alabilir mi? Bunu Rusya’nın gelecekteki durumu belirleyecektir. Rusya’nın son tahlilde zayıfladığı ve parçalandığı bir konjonktürde Anglosakson jeopolitiği NATO’da Türkiye’ye ihtiyaç duymayacaktır.
KUŞATILAN RUSYA’NIN KUŞATILACAK TÜRKİYE OLACAĞI AÇIKTIR
Bu gerçeği ana muhalefetin ve iktidardaki bazı odakların görememesi ve aktif tarafsızlık politikasına rağmen zaman zaman zig zaglar çizmesi ve Türkiye’nin tarafsızlığını bozmasını istemeleri büyük jeopolitik resmi okuyamadıklarını göstermektedir. Türkiye, Asya’daki büyük hesaplaşmada Çin karşısında kazanma şansı olmayan ve hegemonyayı çok kutuplu dünya düzeninde bırakmak zorunda kalacak ABD’nin vekili olmaya devam edemez. NATO’nun kullanışlı vassalı olmaya devam edemez.
NATO ÜYESİ OLARAK DENİZE ÇIKAMAYIZ
Hem kıtadan denize çıkmak hem de NATO’da müttefik rolünü oynamak, beraber yürüyecek hal tarzları değildir. Bir yandan ABD kaynaklı Dedeağaç ve Ege kışkırtmaları sürerken, diğer yandan İncirlik ve Kürecik üslerinde Amerikan askeri ve siyasi otoriteleri ile iş birliğini sürdürmek; Ya da Yunanistan’a Ege’de caydırıcı ve sert tonlarda mesajlar verilirken, KKTC’de henüz askeri üslerin kurulmayışı veya Doğu Akdeniz kıta sahanlığımızın kritik bölgelerinde sondaj/sismik çalışmaların yapılamayışı çelişkiler yaratmaktadır. Yunan halkı her iki ülkenin seçimlere gittiği bugünkü konjonktürde Ege üzerinden savaş kışkırtmalarına kapılmamalıdır. Diğer yandan Yunanistan’ın ABD’nin teşviki ile Ege’de karasularını genişletme kararı almasının ister Girit Güneyi ister batısında olsun Yunanistan için intihar ile eş değer olacağını hatırlatmak isterim. Ege çıkışlarımızın kısıtlanmasına ve batıda tamamen kapanmasına neden olacak bu karara Türkiye duyarsız kalmamalıdır.
(İnebahtı yenilgisinin 451. Yıldönümünde Amiraller Montrö Davasında Savcı mütalaasını açıkladı. İddianame ve mütalaa belgelerinde aleyhimde hiçbir maddi delil olmaksızın ben dahil 12 amirale hapis isterken 91 Amirale beraat istedi. Temel özgürlükleri yok sayarak, siyasi direktifle kurgulanan söz konusu davada alınan bu hukuksuz savcılık kararını halkın takdirine bırakıyorum. Hukuk tarihine leke olarak geçecek siyasi karar, Yunanistan’da alkışlarla karşılandı. Balyoz tutuklamalarında da Atina, günlerce AKP Hükümetine alkış tutmuş, Avrupa Birliği ve Parlamentosu, Türkiye’ye günlerce takdirler yağdırmıştı. Geçen hafta Yunan ‘’Directus’’ internet sitesinin manşeti de şöyleydi: ‘’Amiral Gürdeniz’i hapse gönderttiği için Yunan halkı Erdoğana’a teşekkür ediyor.’’ Hukuka her siyasi müdahale, adalet sistemini dinamitliyor. Adalet Mülkün (devletin) temelidir.)