- Emre Köse
Çevirmenin notu: Basına çok sık demeç vermeyen ama Moskova’nın dış politikasındaki en önemli unsurlardan Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev, Argumenti i Fakti portalına uzun bir mülakat verdi. Patruşev, yüzeysel sözler sarf etmiş gibi görünse de Kremlin’in yeni dönemdeki amentüsünü detaylandırıyor.
“Rusya’yı 15. yüzyıla döndürmek istiyorlar”: Nikolay Patruşev ile Batı ve Ukrayna üzerine
Vitaliy Tseplyayev — Argumenti i Fakti
10 Ocak 2023
Moskova, Batı’nın hangi eylemlerine hazırlık yapıyor ve hangi karşı tedbirler alınabilir? Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev, Argumenti i Fakti’ye değerlendirdi.
Çalkantılı durum
Vitaliy Tseplyayev, aif.ru: Sayın Patruşev, yeni yıl başlamışken küresel durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nikolay Patruşev: Dünyadaki durum son derece karmaşık ve çalkantılı. Dünyanın değişik bölgelerindeki pek çok ülke aynı anda hem askeri-politik hem ekonomik hem sosyal hem de manevi bir kriz içinde. Umarım bu yıl bazı olumlu değişiklikler olur.
Bir keresinde Batılı ülkelerin liderlerinin sadece dünyada değil, kendi ülkelerinde bile durumu iyileştirmek için hiçbir şey yapmadıklarını söylemiştiniz. Ne demek istediğinizi açıklayabilir misiniz?
Batılı politikacıların, artık bağımsız aktörler olmadıkları için ülkelerindeki yaşamı daha iyiye götürme gücü ve kabiliyeti yok. Herkes büyük şirketlere, lobicilere ve vakıflara çalışıyor. Bu gerçekleri saklamıyorlar da. Çok güncel örnekler var. Anlaşıldığı üzere, onlarca siyasetçi George Soros’un yapılarının kontrolü altındaydı ve AB Komisyonu, dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden birinin emriyle, on milyarlarca euro değerinde aşı satın almak için bir dizi yolsuzluk planı oluşturdu. Batı’da gerçek gücün, işini bilen ailelerin ve çokuluslu şirketlerin elinde olduğu açık.
Rockefeller’ları ve Rothschild’leri mi kastediyorsunuz?
Aslında, bunun gibi daha pek çok şirket ve aile var. Resmi olmayan rakamlara göre, dünyanın en büyük 500 şirketinin toplam geliri 2021’de yaklaşık 38 trilyon dolara ulaştı. Çokuluslu şirketlerin çoğunun merkezi AB’de. Toplam gelirleri 16 trilyon dolar civarındaydı ve net gelirleri 1,8 trilyon dolardı.
Bazı çokuluslu şirketlerin serveti, dünya ekonomilerinin çoğunun gayri safi yurtiçi hasılasını aşıyor ve kendilerini daha da zenginleştirmek için kurdukları vakıflar, beşeriyetin yönetilmesine dönük devletler üstü bir mekanizma olma iddiasında. Soros Vakfı, “renkli devrimler” planlama ve icra etme konusunda dünyanın önde gelen merkezi haline geldi sayılır.
Tek oyunda iki aktör
ABD yönetiminin dahi bağımsız politikaları olmadığını mı söylüyorsunuz?
Amerikan devleti, özünde ülkeyi yöneten ve dünyaya hükmetmeye çalışan dev şirketler konglomerasının iskeletinden başka bir şey değil. Ulusötesi şirketler için ABD başkanları bile, tıpkı Trump gibi, susturulabilen figüranlar. Amerikan devlet başkanlarına yönelik dört suikast girişiminin tümü de şirket yöneticileriyle bağlantılıydı. Giderek artan sayıda Amerikalının, Cumhuriyetçiler ve Demokratların demokrasiyle hiçbir ilgisi olmayan, tek oyunun iki aktöründen ibaret olduklarını ilan etmeleri tesadüf değil.
Büyük şirketlerle ittifak halinde olan Amerikan hükümeti, savunma sanayii de dahil olmak üzere ulusötesi şirketlerin çıkarlarına hizmet ediyor. Beyaz Saray’ın saldırgan dış politikası, NATO’nun dizginlenemeyen saldırganlığı, AUKUS askeri ittifakının ortaya çıkışı ve diğerleri de şirketlerin etkisinin bir sonucu. ABD’nin 2023 bütçe taslağı, Washington’un kendi vatandaşlarının refahı pahasına yeni savaşlar çıkarma planı yaptığının en iyi kanıtı. ABD yönetiminin planını hazırladığı 1,7 trilyon dolarlık harcamanın yarısı, 850 milyar dolardan fazlası savunmaya gidiyor. Sırf Ukrayna’da savaşı sürdürmek ve ihtilafı uzatmak için 45 milyar dolar tahsis edilecek.
Ve bu, ABD ve yandaşlarının geri dönülmez bir şekilde bir borç batağına saplanmalarına rağmen böyle. Amerikalıların 31 trilyon dolardan fazla kamu borcu var. Britanya’nın borcu 2,4 trilyon pound, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en yükseği ve gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 101’ini aştı. Kamu borcu yaklaşık 10 trilyon dolar olan Japonya, dünya rekoru olan 2,6 kattan fazla borç-GSYİH oranına sahip. Ama dünyanın sahibi olduğunu iddia eden ülkelerin bu borcu ödemeye hiç niyeti yok.
Batı, kolonyal istilalarla refah ve dünya hakimiyeti elde ediyordu. Başka ülkelerden kaynak sömürerek sermayelerini artırmayı seçen çokuluslu şirketler, bugün de aynen böyle davranıyor. Bunu yaparken, gezegende yaşayan insanlara uluslararası hukuka uygun olmayan kendi ürettikleri fikirleri ve kuralları empoze etmek için kitlesel beyin yıkama sistemini kullanıyorlar.
Küresel sömürü
Yani gerçekten tüm dünyada faaliyet gösteren ulusötesi şirketlerin ülkelerin siyasi ve sosyo-ekonomik süreçleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu mu kastediyorsunuz?
Evet. Bir yandan yeni teknolojiler getiriyorlar ve doğrudan yabancı yatırım yoluyla verimliliği artırıyorlar. Şirketler kalıcı olarak yerel üreticileri saf dışı bıraktığı ve tekelci hale geldiğ için, bu sonuçlar sadece halkların aleyhine oluyor. Kârlarının çoğunu yurt dışına ihraç ederek ülkeleri milli servetlerini artırma fırsatından mahrum bırakıyorlar.
Ülkelerin mevzuat değişiklikleri bu sorunu çözemez. Ulusötesi şirketlerin iktisadi faaliyetlerinin mevcut uluslararası yasal düzenlemesi, şirketlerin çıkarları doğrultusunda ve onların doğrudan katılımıyla gerçekleşiyor. Ulusal çıkarlar lehine olan değişikliklerin altı oyuluyor.
Dünyadaki dramatik değişimler karşısında şirketlerin maksadı küresel sömürü sistemini sürdürmek. Başlarında kendilerini herhangi bir devlete ait hissetmeyen seçkin bir iş insanları var. Bunların arasında dünyanın sözümona gelişmiş ülkeleri ve “altın milyar” var. Ve sonra, küçümsenerek “Üçüncü Dünya” olarak anılan insanlığın geri kalanı var.
Göründüğü kadarıyla bu mantığa göre, Rusya bu hiyerarşide en kıskanılacak yere sahip değil.
Batı’da ülkemize yer yok. Rusya, doğal kaynaklar açısından zengin olması, geniş toprakları ve ülkesini, geleneklerini ve tarihini sahiplenen zeki, bağımsız düşünen insanlara sahip olması nedeniyle bir dizi dünya hükümdarını öfkelendiriyor.
Ulusötesi şirketler, Rusya’nın dünya görüşü ve Batı sermayesi tarafından kontrol edilen ülkelerle ideolojik farklılıkları yüzünden gerginler. Şirketler zenginleşme ve tüketim toplumunun gelişimi için çabalıyorlar. Rusya ise manevi ve ahlaki değerler ile sosyo-ekonomik gelişme arasında makul dengeyi savunuyor.
Bu nedenle Batılılar ülkemizi zayıflatmaya, parçalamaya, Rus dilini ve Rus dünyasını yok etmeye çalışıyorlar. Rakiplerini içeriden çökertme ve onları ufak devletlere bölme tekniğini uzun zaman önce geliştirdiler. Daha önce de, örneğin Londra, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda imparatorlukları parçalayıp onlarca ülkeye böldüğünde de böyleydi. Bugün de böyle davranıyorlar. Yugoslavya çarpıcı bir emsal. Uluslararası arenada bağımsız söz sahibi olan bir devlet altıya bölündü.
Ukrayna’da yaşananlar ne anlama geliyor?
Aralık ayının sonunda SSCB’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü kutlandı. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ABD ve müttefiklerinin politikalarını sizce nasıl etkiledi?
Bu yaşanan onlara ilham verdi. Eski Sovyetler Birliği topraklarında on beş yeni uluslararası hukuk konusu ortaya çıktı. Elbette asırlık uluslararası prestijini koruyan, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan ve ulusal çıkarlarını dünyada savunmada çok önemli bir rol oynayan Rusya Federasyonu dışında bu devletlerin hiçbiri, SSCB ile mukayese edilebilir bir etkiye sahip değil. Bu nedenle Batı’nın Rusya’yı daha da parçalama ve nihayetinde dünya siyasi haritasından silme planları devam ediyor. Bugün hâlâ Rusya’nın birlik içinde kalmaması, 15. yüzyıl Moskovası sınırlarına getirilmesi gerektiğini haykırıyorlar. Bunu başarmak için, Rusya’nın asla yapmayacağı şekilde, ülkemize tamamen gerçek dışı bir tarih uydurmak ve onu diğer halklara uygulanan zulmün sorumlusu olarak suçlamak da dahil olmak üzere ellerinden geleni ardına koymuyorlar.
Ukrayna’nın tüm tarihi Washington’da, yekpare bir halkı bölerek oyun kurma tekniğini geliştirmek üzere tasarlandı. Milyonlarca insanın ana dili olan Rusçayı konuşması yasaklandı ve kökenlerini unutmaya zorladılar. Batı, hırslarını tatmin etmek için Ukrayna halkını fiilen yok ediyor, mevcut nesli savaş alanında ölüme zorluyor ve nüfusun geri kalanını yoksullaştırıyor.
Ukrayna’da yaşananlar, Moskova ile Kiev arasında bir ihtilaf değil, NATO ile her şeyden önce ABD ve Britanya ile Rusya arasında askeri bir çatışmadır. Doğrudan temastan korkan NATO eğitmenleri, genç Ukraynalıları mutlak ölüme gönderiyor. Askeri operasyonla bölgelerini işgalden kurtaran Rusya, Batı’nın Ukraynalıları kanlı bir şekilde yok etme girişimine bir son vermek zorunda.
Fakat dünyada tam tersine Rusya, Ukrayna topraklarını ele geçirmek ve Ukrayna’nın altyapısına saldırmakla suçlanıyor...
Ukrayna ile savaşta değiliz, zira tanım gereği sıradan Ukraynalılardan nefret edemeyiz. Nasıl ki Rus halkının mirası Ukrayna kültüründen ayrılamazsa, Ukrayna gelenekleri de Rusya halkına yakın. Ukrayna dilinin Kırım’daki resmi dillerden biri olarak kaldığını aklınızdan çıkarmayın. Pek çok kent hâlâ Ukrayna kültür merkezlerine ve Ukrayna şarkı ve dans gruplarına sahip. Uzak Doğu’nun güneyinde, Stolıpin döneminde gelen göçmenlerin yüzdesinin yüksek olması nedeniyle, çok sayıda sakin Ukrayna halkının kültürünü kendilerininmiş gibi görüyor.
Ve Ukrayna yurttaşları, Batı’nın Rusya ile onları kullanarak savaştığını ne kadar çabuk anlarlarsa, o kadar çok hayat kurtulacak. Birçoğu uzun zamandır bunun farkında, ancak misilleme korkusuyla dile getirmek istemiyor. Kendi servetleri ve hırslarını kenara bırakarak insanların hayatlarını kurtarmak Batı’nın planları arasında yer almıyor. Aynı zamanda Amerikalılar, Britanyalılar ve diğer Avrupalılar genellikle medeniyeti barbarlıktan korudukları yanılsamasına kapılıyorlar.
ABD’nin terörizme karşı savaş ilan ettiği ve ardından oldukça rezil bir şekilde geri çekildiği Afganistan’da yaşananlardan mı bahsediyorsunuz?
Sadece Afganistan’da değil, diğer bölgelerde de. Hedeflerine ulaşmak için El Kaide, Taliban hareketi ve İslam Devleti gibi terör örgütlerini bizzat kurdular ve bunlar da onlar adına savaştı. Usame bin Ladin gibi terör örgütü liderlerinin gösterişli biçimde tasfiye edilmeleri yüzlerce yeni teröristin eğitilmelerine ve silahlandırılmalarına neden oldu.
ABD’nin Afganistan’daki varlığının terörle mücadele etmediği, milyonlarca dolarlık yolsuzluk planları yarattığı ve uyuşturucu üretimini artırdığı kanıtlandı. Amerikalıların ülkeden aniden çekilmesinin, Kiev’deki kukla rejimin Rusya karşıtı saldırgan eylemlerine dönük hazırlıklarının kendileri açısından başarıyla ilerlediği Ukrayna’ya odaklanmalarıyla çok ilgisi olduğu ortaya çıktı. Bu arada bu, Amerikan ordusu Afganistan’ı terk etmeseydi, Washington’un Ukrayna’ya bu kadar çok para ayıramayacağını söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Blinken tarafından da teyit edildi. Ayrıca Afgan topraklarından çekilen teçhizatın bir kısmı başta Polonya olmak üzere Avrupa’ya sevk edildi ve bu da Avrupalılara Kiev rejimini silahlandırma fırsatı verdi.
Geçen yıl 24 Şubat’ta Rusya, askeri harekâtın hedefi olarak Ukrayna’nın “silahtan ve Nazilerden arındırılması” olarak nitelendirilmişti. Hala bu hedeflere ulaşılabileceğinden emin misiniz?
Son yıllarda Ukrayna’yı kasıp kavuran neo-Nazi suçlular eninde sonunda cezalandırılacak. Bununla beraber darbeler ve yıkıcı misyonlar tertiplemek için bu pisliklerin hamileri tarafından başka ülkelerde yerleştirilmek üzere kurtarılması da mümkün.
Bu plan, Nazi Almanyasının mağlubiyeti sırasında geliştirilmişti. 1945’ten sonra Amerikalılar, İngilizler ve Batı Almanyalı yetkililer, Almanya’nın kontrol ettikleri işgal bölgelerinin Nazilerden arındırıldığını bildirirken, beraat eden Naziler, sosyalist kampın ülkelerine karşı gizli operasyonlar için Alman silahlı kuvvetlerini ve Amerikan ve İngiliz istihbarat ağını kurmak için kullanıldı.
1948 yılına kadar OSS adını taşıyan CIA, yeni Alman istihbarat teşkilatlarını kurmak için Abwehr ve Reich’ın Ana Güvenlik Dairesinin eski çalışanlarını aktif olarak kullandı.
Savaş sonrası yıllarda Amerikalılar, Nazi suçlularını kitle imha silahları ve atış sistemleri dahil olmak üzere yeni silahların geliştirilmesine aktif olarak dahil ettiler. Aynısı, kimyasal ve bakteriyolojik silahlar geliştiren ve kullanan Japon savaş suçlularının Amerika tarafından kullanılması için de geçerli.
“İnsanlığın potansiyeli tükenmekten uzak”
Ulusötesi şirketlerin çeşitli ülkelerin siyaseti üzerindeki nüfuzu konusuna dönelim. Neredeyse sınırsız olduğunu söylüyorlar. Ulusötesi şirketlerin cephaneliklerinde sizce hangi yöntemler var?
Bu yöntemler en alayvari olanlar. Bazıları Pentagon tarafından işletilen askeri biyolojik laboratuvarlarda tehlikeli patojenler ve virüsler üzerinde yapılan deneyler. Utanmadan toplumun manevi ve ahlaki yozlaşmasına ön ayak oluyorlar. Batı, kitlesel propaganda yoluyla insanların beyinlerini yıkadı ve şimdi enformasyon silahları kullanmayı ve bilişim teknolojileri ve nöropsikolojik yöntemlerle her bir insanı etkilemeyi amaçlıyor. Bazıları tanımı gereği insan doğasına aykırı olan neoliberal değerleri dayatıyor. Şuurları yerinde ve çevrelerinde LGBT gündeminin meşhur “altın milyara” sığmayan “gereksiz insanların” sayısını aşamalı olarak azaltmak için bir araç olduğunu açıkça ortaya koyuyorlar. Dün genetiği değiştirilmiş organizmalar, bu ürünlerin sağlığa olan zararları gözetilmeden teşvik edilirken, bugün iklim değişikliği ile mücadeleye destek için kadınların çocuk sahibi olmamaları isteniyor. Denizaşırı bilim, insanları saldıkları CO2 miktarına göre yargılamayı öneriyor. İnsanlığı, Nazi bilim insanlarının bir zamanlar “üstün” ve “aşağı” ırklar arasında ayrım yapmak için kriterler ararken insanların kafataslarını ölçtüğü gibi ölçüp sayıyorlar.
Epey iç karartıcı bir tablo çiziyorlar. Sanki insanlığın sonu yaklaşıyormuş gibi...
İnsanlığın potansiyeli tükenmekten çok uzak. Bu durumu olumlu yöne çevirme çağrısı yapan yapılar var. Bunlar BM ve BM Güvenlik Konseyi. Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS, ASEAN ve diğerleri gibi kuruluşlar giderek daha fazla popülerlik kazanıyor. Ancak Batı, bunların çalışmalarıyla pek ilgilenmiyor. Anglo-Saksonlar, dünya toplumuna bu kurumların modasının geçtiği ve kendi icat ettikleri kurallara göre yaşamanın gerekli olduğu fikrini empoze etmeye çalışıyorlar. Hegemonyalarına karşı çıkan devletler, “haydut devletler”, “terörist devletler” veya ulusal güvenlik için tehdit oluşturan devletler olarak yaftalanıyor. Aynı zamanda Batılı ülkeler, dünya kullandıkları bu tehdit stratejisinden bıktığı için kendilerinin sayıca geride kalmaya başladıklarının farkında da değiller.
Güç halkın elinde
Rus liderliği, stratejisini yukarıdaki zorluklarla nasıl uydurmayı planlıyor?
Ülkemiz iktisadi egemenliğini tesis etmek için güçlü, modern ve bağımsız bir ekonomi inşa etme yolunda ilerliyor. Rusya bunun için tüm kaynaklara sahip. Bunlarla başa çıkmak için bir kültüre, değerlerimizin — sadece maddi değerler değil, manevi değerleri de — dikkatli ve sorumlu bir şekilde ele alınmasına ihtiyacımız var. Rus ekonomisi ülkeyi öncelik edinmeli. Hem özel sermaye hem de hükümet, ülkenin uzun vadeli kalkınmasını aklına koymalı.
Rusya için mali bağımsızlık da teknolojik egemenlik kadar önemli. Yeterince Lomonosov’umuz ve Kulibin’imiz var. Sorun onları zamanında tespit etmek. Sadece bilimi ve eğitimi geliştirmekle kalmamalı, bilim insanı, mühendis, işçi etrafında gerçek bir ekolü yeniden diriltmeliyiz. Genç nesil, Batılı şirketlerin ofislerinde oturmamalı, ülkemizin yararına yaratıcı çalışma fikrinden ilham almalı.
Rusya’nın yok edilemez gücü, üstünlüğü diğer şeylerin yanı sıra farklı bakış açılarına sahip, çok etnisiteli ve çok dinli olmasında yatan çalışkan halkımızdan geliyor. Eşsiz ve ayırt edici bir kültüre sahip olduğumuzu, Rusya’nın Avrupa veya Asya olmadığını, çok daha az “Batı karşıtı” olduğunu anlamak önemli. Baz aldığımız nokta burası. Bir Rus için nefret, tanımı gereği birleştirici bir unsur olamaz. Sadece bize açıkça düşman diyen Batılılar nefretle dolu. Ama onlara Vietnam, Afganistan ve diğer ülkelerdeki başarısız askeri harekâtları anımsatılmalı… Yeni askeri tehditler göz önüne alındığında, Rusya’nın düşmanlarının, bizimle savaşabileceklerini akıl edemeyecekleri kadar silahlı güce ve istihbarat teşkilatlarına sahip olmamız bizim için önemli.