- Özgür Gündem
Çiftçilerin tasfiye sürecine sokulduğu artık saklanamayan bir gerçekliktir. Tasfiyede etkili olan politikalardan birisi tarımda bazı sübvansiyonların kaldırılması ve desteklerin azaltılmasıdır. Aksini söyleyen ve iddia eden yok. AKP hariç.
Geçmişte tarım dünyanın bütün ülkelerinde desteklenirdi. Bu biliniyor. Şimdi gelişmiş ülkeler kendi tarımlarını destekliyorlar, geliş(e)memiş ülkelerin tarımlarını desteklemelerini köstekliyorlar.
Oysa tarım desteklenmese olmaz. Çünkü çiftçiler, ürettikleriyle insanların karnını doyurur, sırtını giydirirler. Bu nedenle çiftçilik mesleği kutsaldır. Saygıdeğerdir. Çiftçiler, insanlık için üretmeliler. Üretebilmeleri için de desteklenmeliler. Çiftçilerin bugüne değin desteklenmesinin bir başka nedeni de, elinde sermaye olmadan üretime devam edemiyor olmalarındandır.
Geçmişte çiftçi ihtiyacı olan nakit parayı kamu bankalarından sağlardı. Kamudan aldıkları tarımsal kredilerin faiz oranı, piyasadaki faiz oranlarından daha düşük olurdu. Piyasa faiz oranıyla aradaki farkı devlet sübvanse ederdi. Artık etmiyor. Faiz oranı bakımından özel banka ile kamu bankaları arasında fark kalmadı. Yok. Tarımsal kredi faiz oranlarında özel de, kamu da aynı. Eşit.
Şimdilerde hükümetler önce tarımsal kredi faizlerini yükselttiler, özel bankaların faiz oranlarının seviyesine çıkarttılar. Ardından kredi miktarını peyderpey azaltarak çiftçileri tökezlettiler. Uygulanan bu yanlı ve yanlış politikalar sonrasında çiftçiler, hızla iflas etmeye başladı. Başka bir deyişle hükümetlerin kredi faiz oranlarını sübvanse etmeyip özel bankalarla eşitleyerek aslında kamu ve özel bankalara çiftçinin sırtından yeni bir kazanç kapısı açmış oldular. Çiftçiler borç batağına böyle batırıldı. Bankalardan aldıkları kredileri çiftçiler artık ödeyemiyor. Takibe düşen kredi miktarı; 1 milyar 238 milyon lira.
Özel sektörün çiftçilere verdiği tarımsal kredi toplamı 10 milyar lirayı aştı. Yani özel sektör bankaları tarımsal kredi verme miktarını her yıl arttırıyor. Çünkü kamu bankaları sadece kredi faiz oranlarını yükseltmedi; hem kredi miktarını azalttı hem çiftçilere kredi vermemek için koşulları daha da zorlaştırdı. Hükümetler, uyguladıkları bu politikalarla çiftçilerin özel bankalar tarafından sömürülmeleri için bir bakıma alan açmış oldular.
Bakın, kamu bankalarının 2012 yılında çiftçilere verdiği tarımsal kredi, 2011 yılındakinden daha az. Kamu bankaları tarımsal kredi musluklarını kısarken, özel sektör bankaları kredi musluklarını açtı. Özel sektör bankalarının çiftçilere 2012’de verdiği kredi miktarı; 6 milyar lira. Özel sektör bankaları çiftçilere 2013 yılı Ağustos ayı itibarıyla verdiği kredi toplamı 12 milyar lira. Yani 2012 yılı kredi miktarının yaklaşık iki katına ulaştı.
Ayrıca özel bankalar kredileri sadece yıllık tarımsal girdiye yönelik vermiyor; sigorta, teknik ekipman vs. için krediler vererek krediyi hem çeşitlendiriyor hem tarım alanında derinlemesine nüfuz edecek şekilde mesafe kat ediyor. Tarımda yönlendirici egemenlik kurma doğrultusunda yol alıyor.
Çiftçilerin banka borçları almış başını giderken her yıl elektriğe yapılan zamlar da çiftçinin belini ayrıca büküyor. Yığılan elektrik borçlarını da ödeyemiyorlar. Çiftçilerin çoğu elektrik borcundan dolayı icralık duruma düştü. Çözüm bekliyorlar.
2014 yılından itibaren ardarda üç seçim hepimizi bekliyor. Her zamanki gibi seçimlerde birçok şey konuşulacak. Sözler verilecek. Vaatlerde bulunulacak. Ancak tarımdaki tahribat ve tasfiye öyle boyuta ulaştı ki; sözler ve vaatleri bekleyecek zamanı çoktan tüketti. Beklemeye tahammülü yok.
Çiftçiler, hükümetten seçim öncesi kredi borçlarının yalnızca faizlerini değil, borçlarının tümden silinmesini bekliyor. Muhalefetten ise ilk icraatlarının çiftçi borçlarının silinmesi olacağına dair kamuoyu önünde söz vermesini ve uygulamasını umut ediyor.
