- Radikal
Rejimi sarssa da genelde kırsala hâkim olan muhaliflere zafer getirmesi beklenmeyen bir operasyonun ters tepmesi ve Esad'ın konumunu güçlendirmesi de muhtemel.
Independent’tan Robert Fisk’in deyişiyle ‘ABD, Kaide ile aynı safta savaşma’ pahasına Suriye’ye saldırmayı göze alıyor. Üstelik gerçeği öğrenmedeki yegâne şansımız BM denetçilerinin raporunu beklemeden…
Yine en az rejim kadar emir komuta zincirini kıran askeri bir unsur, bombardıman sırasında yanlışlıkla bir laboratuvarı vurma ihtimali olan bir birim, rejim içindeki muhalif şebeke, mayısta Adana’da 2 kilo sarin gazıyla yakayı ele veren, kimyasal laboratuvarını teşhirden kaçınmayan, BM Bağımsız Soruşturma Müfettişi Carla Del Ponte’nin “Sinir gazı kullandılar” suçlamasına maruz kalan ve Halep’teki klor fabrikasını ele geçirdikten sonra alarm zilleri çaldırtan Kaidevari örgütler ya da casuslarıyla sahada cirit atan 3. taraflar da bu korkunç cürümü işleme potansiyeline sahipken…
ABD ve Britanya’nın iddiası: “Rejim BM denetçilerine 3 gün geç izin vererek delilleri yok etti.” New York Times’e konuşan uzmanlar ise aksi görüşte: “Deliller 3 günde kaybolmaz, 5 yıl sonra bile izlerine rastlanabilir. Irak’ta Kürt köyünde 4 yıl sonra delil bulundu.”
Şam cephesi: “BM heyeti Suriye’deyken kimyasal silah kullanmak ahmaklık. Silahlı gruplar müdahaleyi meşrulaştırmak için kimyasal silah kullandı. Füzeler muhaliflerin kontrolündeki bölgeden atıldı. Rejim delilleri karartamaz çünkü olay yeri muhaliflerin kontrolünde” savunmasını yaparken müdahaleci cephenin yanıtı şu: “Muhaliflerin elinde kimyasal silahı taşıyacak füze yok.”
KÖTÜ SİCİL VE SENARYOLAR Hal bu iken BM’yi by-pass eden ve gelecek BM raporunu peşinen çöpe atan bir çaba “Müdahaleye bahane yarattılar” ithamından zor kurtulur. Hele de 2003 Irak işgalinde yutturulan kitle imha silahı yalanı unutulmamışken… Daha 3 gün önce Foreign Policy, CIA belgelerine dayanarak ABD’nin 1988’de kimyasal silahla vuracağını bildiği halde İran ordusunun koordinatlarını Saddam’a verdiğini ortaya çıkarmışken… Ki Saddam’ın kimyasallarıyla 20 bin İranlı asker ölmüştü.
ABD medyası, Suriye bataklığından uzak duran ABD’nin neden müdahaleye meylettiğini günlerdir yazıyor. Özetle, birileri Obama’nın kırmızı çizgisini aştı ve bu durum Beyaz Saray üzerinde baskıya dönüştü. Obama baskıdan kurtulmak isterken nahoş neticelere yol açmayacak bir planlama yapıyor. Beyanata bakılırsa hedef ‘rejimi yıkmak değil cezalandırmak’. Hareketin türü de ‘cerrahi operasyon’. Peki, 3 yıldır rejimi devirmek için savaşanları destekleyen ABD kısıtlı harekâttan ne umuyor? Birkaç senaryo üzerinde durulabilir:
* Obama, savaşı bölgeselleştirmemek için bir ‘smart saldırı’yla yetinebilir. Bunun için operasyonun süresi kısa tutulur. New York Times’a göre bu iş 1-2 güne sığdırılacak. Rejim hayati bir darbe almazsa kendi sonunu getirecek topyekûn bir savaştan kaçınmak için misilleme yapmayabilir ya da İsrail’in saldırıları karşısında yaptığı gibi göstermelik misillemeyle yetinir. Kısmi cezalandırmayı Rusya içine sindirir, İran ve Hizbullah da kendini tutar.
* Müdahale rejimi yıkmaya yönelirse Suriye, İsrail ve Amerikan çıkarlarını hedef alabilir. Savaş İsrail, Lübnan, Ürdün, İran hatta Türkiye’yi içine alarak bölgeselleşir. Kaosta ABD’nin terörist listesindeki Nusra ve Irak-Şam İslam Devleti’ne, Rakka ve Deyr el Zor gibi yeni hâkimiyet alanları açılır. Mesele bir halk savaşına dönüşebilir. Çünkü rejimin çöküşünü kendi ölüm fermanı olarak gören kitleler olduğu gibi Kaide’ye boğun eğmektense savaşmayı seçenler de olabilir. Bu durumda ABD ‘postalları yere indirmeden ve savaş uçağı kullanmadan seyir füzeleriyle operasyon’ parolasını unutup uzaktan alevlendirdiği Ortadoğu cehennemine döner. Ki bu, Obama’nın göze alabildiği bir seçenek değil. ABD’nin derdi Suriye’nin sittin sene İsrail’i tehdit edemeyecek hale sokulmasıydı. Rejim ‘düşman’ olsa da alternatifi ABD’nin de idare edemeyeceği büyüklükte bir kaos.
* İşte bu ölümcül senaryodan kaçınma adına rejimi yıkacak büyük bir operasyon olmasa da savaş kapasitesini düşürme amacı güdülebilir. Muhaliflere alan açılır. Değişen güç dengesiyle 2. Cenevre Konferansı’nda muhaliflerin eli güçlenmiş olur. Zira İstanbul’da ABD’li elçi Robert Ford, Suriye Ulusal Koalisyonu’na “Cenevre’ye hazır olun” mesajı verdi. Burada BM Genel Sekreter Yardımcısı J. Feltman’ın Tahran’a götürdüğü “Cenevre-2’ye destek verin” mesajı da önemli.
* Saldırı tehdidiyle Esad’a yeni Cenevre koşulları kabul ettirilir. Ama kimyasal silaha dair kendi delillerini servis etmeye başlayan ABD’nin dönüşü olmayan bir yola girdiği de aşikâr.
Rejimi sarssa da genelde kırsala hâkim olan muhaliflere zafer getirmesi beklenmeyen böylesi bir operasyonun ters tepmesi ve Esad’ın konumunu güçlendirmesi de muhtemel.