- Yurt
Başbakan Erdoğan, ölüm yıldönümünden dolayı grup konuşmasına Necip Fazıl Kısakürek'i anarak söze başladı. Zira bütün İslamcılar onu şimdilerde "Türkiye'nin 20. asırda yetiştirdiği en önemli fikir ve aksiyon insanlarından biri” olarak gösteriyorlar, yere, göğe sığdıramıyorlar. Nasıl göstermesinler? Öne çıkarabilecekleri “adamları” yok denecek kadar az! Bu yüzden her tarafı defolu olan Necip Fazıl Kısakürek'i hepimize “büyük üstat” diye yutturmaya çalışıyorlar... Başbakan Erdoğan “kendisiyle tanışma, yol yürüme bahtiyarlığına eriştiğim, bununla da her daim şeref duyduğum üstat” diye tarif ettiği Necip Fazıl Kısakürek'in “ömrünün yazmak, nesiller yetiştirmek, nesillere istikamet çizmekle geçtiğini, dik ve asil duruşuyla, eserleri kadar hayat öyküsünün de kendi nesilleri ve kendilerinden sonra gelen nesiller için rehber olduğunu, yollarına ışık tuttuğunu” belirtiyor...
Onun için yaratılan efsanelere, kahramanlık türkülerine kanmayıp, yazdıklarına baktığımızda, gelenekleri sol, cumhuriyet ve diğer kimliklere düşmanlıkla dolu olanların bile Necip Fazıl Kısakürek'le övünmeleri gerçekten zor! Ama Başbakan onunla ısrarla övünüyor. Üstelik, alkol yasasını “bu yasayı gençlerimiz huzurla geleceğe baksınlar, zararlı alışkanlıklardan kurtulsunlar” diye çıkardığını söylerken örneği Necip Fazıl... Eğer Erdoğan'ın izlediği yöntemi izlesek, Necip Fazıl'ın alkol, kumar, esrar tutkuların anlatmaya, Menderes'e yalvaran mektuplarını yazmaya bu köşe asla yetmez! Ama, inanın Necip Fazıl'ın ne kadar alkolik olduğu, kumar tutkusunun hangi boyutlarda olduğu en azından beni ilgilendirmiyor. Ama onu hem de bir ülkenin Başbakanı sıfatıyla “erdemlilik timsali” olarak sunmak, “demokrasi kahramanı” ilan etmek en hafif ifadesiyle utanç verici!
Nedenini Necip Fazıl Kısakürek'in kaleminden gelin birlikte okumaya başlayalım. Bakalım “dik ve asil duruşlu” Necip Fazıl neler söylemiş?
İlk baskısı 1978 yılında, 16. Baskısı da Mart 2012 yılında yapılan “Doğru Yolun Sapık Kolları” adlı kitabında Necip Fazıl Alevileri, Dürzileri ve Yezidileri “ısırgan otu gibi yolunup atılması” gereken unsurlar olarak görüyor ve şöyle hayıflanıyor: “Ne iştir ki, Aleviler, Dürziler ve Yezidiler, Sünnilik imparatorluğu demek olan Osmanlı devletince din ve millet bahçemizden ısırgan otları gibi yolunup atılamamıştır.” Sonra devam ediyor: “…Ruhları İslam aşkiyle dolu, en büyük üç Türk hakanından –Fatih, Birinci Selim ve İkinci Abdülhamid-in en köklü ve derin bir anlayışla mücadele ettiği, büyük çapta engellediği, fakathereğeye rağmen, tefessuh devrimizde önüne geçilemeyen ve bugün Türk nüfusunun, bilmem yüzde kaçını temsil eden Alevilik, aynen İmam-ı rabbani ölçüsüyle din ve dünya cahili ellerde, kutusunun içi boş bir etiketten ibarettir” diyor...
Başbakan tarafından gençlere örnek gösterilen Necip Fazıl burada da durmuyor. Komünizm düşmanlığı onu Şeyh Bedrettin ve Nazım Hikmet'e de saldrımaya zorluyor. Çünkü “bu büyük alim” bütün fikirdaşları gibi yalnızca farklı olan inançlara düşman değil, aynı zamanda sıkı bir sosyalizm ve komünizm düşmanı da... Şeyh Bedreddin'in mülkiyet karşıtlığından ve eşitlikçi oluşundan çok rahatsız. Nazım Hikmet'in komünizme yakın bu yaklaşımı öne çıkarmasını Necip Fazıl “onun keşfettiği bu benzerlik, lağım faresinin, kendisinden önce aynı yola zorlanmış bir köstebek nesli bulunduğunu iddia etmesinden farksızdır. Benzetişe sebep de Bedreddin'in dini yasaklara karşı bir nevi 'İbahiyye'ci ve asla şeriatın kabul etmeyeceği dışarıdan bir fikir olarak, ırz, namus, para, mal, herkesin mülkiyet ve malikiyeti herkese tahsis edici ve bunu tasavvufi bir süs verici bir adam olmasıdır” diyor...
Bu “örnek zat” Hacı Bektaş'ı ise 'sonradan bozulan ve bir mezhep değil de korkunç bir meşrep ve bozguncu bir mektep oldu, fesada gitti” diye niteliyor...
Bu “örnek zat”ın Yahudiler üzerine yazdığı “Yahudilik-Masonluk-Dönmelik” adlı kitabı ise tam bir anti-semitizm örneği. Komünizmi üç ayaklı bir idam sehpasına benzettiği anti-komünist kitapları ise başka bir felaket... Ve bu zat “barış ve ileri demokrasi” söylemleri arasında gençliğe “büyük Üstad” diye sunuluyor! Ayıptır!