Her yatırım, yeni dış borç demek

07 May 2013

Hatırlarsınız, geçtiğimiz hafta manşetleri İstanbul’a 3. Havalimanı ve Sinop’anükleer santral haberleri kapladı. Kullanılan iri puntolardan yağlar damlıyordu adeta. Birbirleriyle yarıştaydı yandaş ile rehine medya. Tarihi yatırımlar, diyorlardı, biri 25 milyar avroluk diğeri 10 milyar avroluk iki yatırıma imza atılmıştı. Soran eden yoktu, ne oluyor, bu yatırımlar ne kadar doğru yatırımlar, kim yapacak, neyle yapacak? Yapacak da ne olacak? Yağcılık için fırsat çıkmış olması her şeyin önüne geçmişti.

Borçla, harçla yatırım Ortalık kaç yıldır, AKP rejiminin bolluk bereketinden geçilmiyor. Bir yatırım hamlesi ki sormayın gitsin. Gökdelenler yükseliyor, metrolar, AVM’ler, alt geçitler, üst geçitler tüneller, tüp geçitler, otoyollar, hızlı trenler yapılıyor, havaalanları yapılıyor… Hastane binaları, üniversite binaları bir yandan, yat limanları, uçak filoları öte yandan… Nereden bu değirmenin suyu? Türkiye kamu ve özel sektör öz kaynaklarıyla mı yapılıyor bunlar? Devlet, vergi gelirleri ile mi yapıyor, özel sektör kendi birikimi ile mi, ya da bankalardan aldığı iç kredilerle mi yapıyor bu yatırımları? Bankalar, içeriden topladıkları mevduatı mı krediye dönüştürüyor? Tabii ki hayır, bütün bu AKP bolluk bereketinin kaynağı dış borç…

Ne zaman bir büyük projenin adı geçse, bilin ki dış borç alınıyor ve her büyük proje ile Türkiye’nin dış borç yükü kabarıyor. Nitekim 3. Havaalanı projesi de nükleer santral projeleri de ancak ve ancak dış borç alınarak gerçekleştirilecek projeler. Bunun sonucu olarak da dış borç yükü durmadan kabarıyor. Türkiye’yi 130 milyar dolar borç yükü ile devralan AKP rejimi 2003’den bu yana dış borçları yüzde 160 artışla 337 milyar dolara getirdi. Bir yandan kamu sektörü, bir yandan özel sektör dış borcun altına girdikçe girdiler.

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankası veri tabanı

Dış borçların kısa vadeli olanları yüzde 30’u buldu. Borç yükünün üçte ikisi özel sektörün, üçte biri devletin. 103 milyar dolarlık devlet dış borcu dururken RTE ve şürekası IMF borcunu sıfırlamak ve IMF kumbarasına para atmakla caka satıyorlar. Bu düpedüz halkı kandırmaktır. Ortada kapı gibi 103 milyar dolar borcu olan devletin, toplam borçta devede kulak IMF borcunu sıfırladım diye dış borcu yokmuş gibi davranması, halkı enayi yerine koyma hafifliğidir. Devletin TL cinsinden borcunun dolar karşılığı da 226 milyar dolar. Bu, toplamda 330 milyar dolarlık kamu borcu demek.

Devletten 3 payanda Kamu kaynaklarını altyapı yatırımlarına yetiştiremeyen iktidarlar, yerli-yabancı sermayeye yeni yöntemler buluyorlar. Yap-İşlet-Devret, Yap-Kirala, İşletme Hakkı, PPP (Public-Private Partnership) yani Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) bunlar arasında. PPP modeli kapsamındaki proje sayısının 134, bunların da yüzde 40’ının enerji alanında olduğu bildiriliyor. 3. Havaalanı projesi de bu kapsamda.

KÖİ adlı yeni yağma sisteminde devlet 3 temel destek veriyor;

1-Kamu arsası sağlama, kıyı, orman, su kaynağı gibi kamu varlıklarını tahsis etme,

2-Üretilen enerjiyi, öteki hizmetleri 25-30 yıl boyunca satın almayı garanti etme,

3- Projelerin yapımı için uluslararası bankalara garantör olma, birlikte borçlanma… Tadından yenmez, risksiz bir model. Bulunsun yerli-yabancı ortaklar, yapılsın havaalanları, otoyollar, limanlar, santraller, hastane, üniversite binaları… Nasılsa, devlet hepsinin arkasında, arsa hazır, alıcı hazır, risk halinde hava yastığı hazır…

3. Havaalanına dönelim. İstanbul’un akciğeri sayılan Kuzey’deki orman ve su havzalarına tecavüz edilerek AKP yandaşı konsorsiyuma kamu varlıkları tahsis ediliyor. Yandaşlar, dışarıdan borçlanacaklar, yatırımı yapacaklar, işletecekler paraları tahsil edecekler hükümete de ayda 1 milyar avro kira ödeyecekler. Giden, İstanbul halkına ait kamu varlıkları, hem de akciğerler, kabaran dış borçlarla ülke riski artıyor, iktidara da kira geliri çıkıyor. Kaybeden toplum, kazanan, AKP ve yandaşları…

Yağdanlık köşesinden diyor ki, borçlanıyorsa, özel sektörün riski.. Sana ne oluyor kardeşim?… Öyle deme yağdanlık, borçlanan özel sektör, döviz kuru şoku yememek için iktidarı döviz kurunu hep düşük tutmaya zorluyor. İktidar da döviz şokundan devrilmemek için bu şantajla yaşıyor. Kur düşük tutuldukça ithalat patlıyor, istihdam azalıyor, kemik erimesi ilerliyor. Düşük kur odaklı politika, Türkiye’yi adım adım felakete götürüyor.

Anladın mı, özelin de olsa, dış borç kamburunun topluma zararını yağdanlık?

Anlamazsın… Ne desem anlamazsın…

 

 

paylaş