Vali, yargısız infaz mı açıkladı?

03 May 2013

Valilerin bireyleri suçlu ilan etme yetkisi yok. 1 Mayıs'ta yaralanan üç kişinin 'örgüt militanı' olduğunun ilanı, yargısız infaza kurban gittiklerinin itirafı gibi.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu konuşuyor: “Yaralıların 3’ü de militandır. Dilan adlı kızımız da yaralıdır. Dilan örgüt üyesidir, marjinal grup üyesidir. Bizde kayıtları vardır. Çatışma içindedir. Tam bir radikal mensuptur.”

Devamı da şöyle: “Yaptığımız hiçbir eksik ve yanlış işlem yoktur. Dünyanın ne kadar mahkemesi varsa, ülkemizde ne kadar mahkeme varsa müracaat edilebilir. Aldığımız karar kendi vicdanımda fevkalade doğrudur.”

Vali meydan okuyor. “Her işimiz doğru” diyor. Dünyadaki mahkemeler derken? Hatırlatalım: AİHM, Taksim yasağının hukuksuz olduğunu ve engellemeye yönelik gaz kullanımının ‘orantılı’ kabul edilmesinin güçlüğünü yakın zamanda karara bağladı. Başka ‘dünya mahkemesi’ olmadığına göre, bu retorik bir meydan okuma. Neden bu retorik? Bir kanaat oluşturmak için; tüm konuşmanın amacı bu. Türkiye’deki mahkemeler? Evet, yaralılardan biri, pankart asma nedeniyle yargılanmış, dokuz ay almış. Hani şu 4. Yargı Paketi’yle temizlenmek istenen yargısal ayıplardan birine maruz kalmış özetle.

Yetki gaspı

Dahası var. Vali Bey’in sözlerinin yargıyla ilgisi çok gerçekten de. Bir de yargısız infazla. 

Başlayalım: Yaralıları örgüt üyesi ilan ediyor. Yani suçlu. Valinin emrindeki polis, bir suç olan ‘örgüt üyeliği’ne dair delilleri yargıya ulaştırmakla görevli. Yargı dışı bir bürokratın, yurttaşları suçlu ilan etmesi hak ya da görev değil suçtur. 

Dahası var: O bilgiler yasal soruşturmayla mı sağlandı? Yoksa 12 Eylül’ün zirveye taşıdığı, toplumu düşman gören devlet geleneğine yakışır fişleme faaliyetlerinin mahsulü müdürler? 

Dahası var: Valinin ‘militan, radikal, marjinal’ diye afişe ettiği yurttaşlarımızın başına gelen, yani yaralanmalarının, yani polis şiddetine maruz kalmalarının sırrı bu ‘bilgi’ler olmasın? Çünkü ‘suçlu’ denilenlerin ikisi kulaklarına yakın mesafeden gaz fişeği almış. Fişeklerde yazıyor oysa: İnsanların üstüne atmayın, 45 dereceyle havaya atın diye. Bir de görüntü var: Çocuk yaştaki genç yere yığılmış, bir polis arkadaşlarını çağırıp hışımla üstüne gidiyor. Vuracak. Neyin hırsıydı bu? Yoksa ‘hedef gözetme’nin devamı mıydı? Yargısız infaz yani.

Komaya sokan oran

Bunların bir izahı daha var.

Taksim yasağı meydandaki çukurlar değil, kentin geleceğindeki çukur için. Süleymaniye’nin, Sultanahmet’in, Ayasofya’nın zarif minareleri arasında yükselen yeni devrin kutsalı gökdelenler ve sahiplerinin geleceği için. Başbakan salı günü, Taksim’in bir daha kitlesel gösteriye açılmayacağını ilan ediyordu. İçişleri, Valilik ve Emniyet’in el ele aldığı ve uyguladığı (köprüleri atmak, metrobüsü çalıştırmamak, Anadolu yakasından Avrupa’ya ulaşımı sıfırlamak gibi) marjinal ve radikal tedbirler, 1 Mayıs 2013 günkü Taksim’e çıkma arzusuna değil, gelecek yıllardaki arzulara da karşıydı. Kazlıçeşme ve yeni yapılacak iki yeni meydanın 1 Mayıslar için adres gösterilmesi, muhalif kitlelerin seslerini kent meydanında duyuramaz hale getirilmesine ilişkin tasarımın ilanıydı. Orası artık ekonomik, siyasi ve sosyal egemenlerin AVM’si ve rezidansı olacaktı.

1 Mayıs şiddeti ve şiddeti aklayan sözler bu tektonik dönüşümle orantılıydı. Kullanılan gücün orantısızlığına dair hiçbir kuşkunun, hiçbir imanın kabul edilmemesi, sözde de olsa araştırma konusu yapılmamasının nedeni bu. Kullanılan güç orantılıysa üç kişi nasıl ağır yaralanır? İkisi komaya girer? İşte burada devletin iyi bilinen mütehakkim, mağrur otoritesinin söylemleri işlemeye başlar: Komaya girsin girmesin, meydanına sahip çıkmak isteyenlerin mücrimleştirilmesi, şeytanlaştırılması. Tüm yargısız infaz pratiklerinde olduğu gibi.

paylaş