- Radikal
Fransız siyasetinin derinliklerindeki şövalye ruhu hortluyor...
Fransız siyasetinin derinliklerindeki şövalye ruhu hortluyor. Anlaşılır bir durum: Ekonomisi daralıyor, ‘AB’nin motor gücü’ payesini paylaştığı Almanya karşısında geriliyor, Afrika’da eski sömürgelerini Çin’e kaptırıyor. Dahası 2007’de AFRICOM’u kurduktan sonra kıtada yeni müdahaleci güç olarak sahne alan ABD’yle eski nüfuz alanını paylaşmak zorunda kaldığı için sinirleri bozuk. İngilizler gibi Ortadoğu’da ipleri ABD’ye kaptıralı zaten çok oldu. Bunlar Fransa’yı hem Kara Kıta’da hem başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da hırçınlaştırıyor. 2011’de Tunus’ta kaybettiğini telafi için Libya’ya müdahalede başı çekerken Fildişi Sahili’nde askeri harekâtle iktidarı değiştirmişti. Sıra Mali’de. Ocak 2012’den itibaren kuzeyini önce Azavad’ın bağımsızlığını savunan milliyetçi Tuareglere yani Azavad Milli Kurtuluş Hareketi’ne (MNLA), ardından İslamcı örgütlere kaptıran Mali’nin bölünmüş hali, Afrika’nın kalbine dalmak isteyenlere altın fırsatlar sunuyor.
Yarım kalmış 50 yıllık hesap BM’nin 15 Ekim 2012’de Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) müdahale planına jet hızıyla yeşil ışık yakması karşısında erken davranan İslamcı örgütler, güneye ilerleyip stratejik Konna kentini de ele geçirince Fransa, apartopar 11 Ocak’ta sahada silahlarını konuşturmaya başladı. Halbuki ECOWAS, 3300 askerle en erken eylülde müdahale planlıyordu. Libya’daki gibi tek başına hareket eden Fransa’nın ‘Vahşi Kedi’ adını verdiği bu müdahale kesif bir şekilde uranyum ve fosfat kokusu kokuyor, altın ışıltısı yayıyor! Mali’nin kuzeyinde olmak onlarca yıllık bir rüya. Fransa, Nijer’deki Arlit uranyum madenini mühendislerin kaçırılması nedeniyle kapatmak zorunda kalmıştı. İddia o ki 1960’larda Azavad’a bağımsızlık veremeyen Fransa, Tuareg isyanını destekleyerek bölgeye dönme amacı güdüyordu. Malum MNLA, Paris’te ofisi olan bir örgüt. Hesapta Fransa’nın güdümünde bağımsız bir Tuareg devleti olacaktı. Ama islamcılar işi bozdu.
Fransa-ABD rekabeti Burada Amerikan-Fransız rekabeti de gelişmelerin yönünü tayin ediyor. Terör-terörle mücadele-dış müdahale dizinindeki nedensellik bağı Afrika’da da karşımıza çıkıyor. Fransa büyüklüğünde bir toprak parçasında merkezin kontrolüne son veren radikal örgütlerin ciddi bir sorun olduğu doğru. Ama sadece yabancıları değil yerleşik dinsel yapıları da tehdit eden, özellikle sufilere ait tarihi eserleri yıkan Selefi reddiyeciliğin kök salmasında sömürgeci istismar ve siyasi müdahalelerin sorumluluğu büyük. Cezayir’de seçimi kazanan İslami Selamet Cephesi’ne (FIS) karşı Fransızların itelemesiyle yapılan darbe ve operasyonlardan Mali’ye kaçan Cezayirli Selefilerin temelini attığı Ensar Dine, Kaide’den kopma ‘Tevhid ve Cihad’, ‘İslami Mağrip’teki Kaide’ (AQIM) gibi örgütlerin bölge halkında yaptığı çağrışımlar dünyada hırsızın elini kesme haberleriyle oluşan izlenimden biraz farklı. Sömürgeci dönem sonrası bağımsızlık, adalet, eşitlik ve kamu hizmetini göremeyen insanlar bu örgütlere itibar ediyor. Tabii bunların mali kaynakları da çok spekülatif. Gelir kaynaklarının kaçakçılık ve fidyecilik olduğuna inananlar da var inanmayanlar da.
Geçen ekimde Mali’ye gittiğimde ABD’nin ‘çatışma ortağı’ Katar’ın bu örgütleri finanse ettiğine dair çok sayıda iddia dinledim. ABD ve Fransa’nın Mali’deki gelişmelerde parmağı olduğuna dair ilginç bir senaryo var: İddiaya göre kuzeyde çok milletli Selefiler Katar tarafından beslenirken güneyde 22 Mart 2012’de İslamcılarla etkili mücadele edemediği
gerekçesiyle Amadou Toure’ya darbe yapanlar Amerikan elçiliğinde terörle mücadele eğitimi almış olan subaylardı. Gerçi Yüzbaşı Omedua Sanogo liderliğindeki subaylar, Toure ile görüşmek için saraya yürümüştü ama o kaçmayı seçti. Yani spontan bir darbe oldu. Darbe ister planlı ister plansız gerçekleşsin sonuçta ABD, yukarıda Tuaregleri tetikleyen Fransa’ya güneyden gol atmış oldu. Şimdi Fransa operasyona herkesten önce girişerek galebe çalmak istiyor. Tabii ne ABD, Fransa’nın rehberliği olmadan çölde yol alabilir ne de Fransa ABD’nin silah gücü devreye girmeden başarabilir. Libya’da olduğu gibi birbirlerine muhtaçlar.
Cezayir’e Pakistan payesi İki ülke, Cezayir olmadan sonuç alamayacaklarının farkında. Fransa lideri François Hollande ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Cezayir lideri Abdülaziz Buteflika’yı ikna için az ter dökmedi. Cezayir hala müdahaleye karşı. Çünkü müdahale Mali’yi aşan daha büyük bir coğrafyaya müdahale demek. Mali dışında Tuareglerin yaşadığı Cezayir, Burkina Faso, Nijer ve Moritanya potansiyel olarak hedef. Sahranın ideolojik örgütleri de çeteleri de sınır aşan karaktere sahip. Burası Cezayir çölünde kaçırılan 15 Batılı rehinenin 3 bin km ötede Mali’de ortaya çıktığı bir coğrafya.
‘Bay Marlboro’ (Muktar Belmuhtar) ve El Para (Abdurrezzak Lamari) gibi çöl tilkilerinin Cezayir’de öttürdüğü borunun sesi Timbuktu’da duyulur. ABD’nin, 2005’ten itibaren Trans-Sahara Terörle Mücadele Girişimi çerçevesinde desteklediği Cezayir’i işin içine daha fazla sokma çabası, Taliban’la savaşta Pakistan’ı sıçrama tahtasına dönüştürmesine benzetiliyor. Amerikan stratejisi açısından Etiyopya da doğu Afrika’nın Pakistan’ı sayılır. Ne var ki ECOWAS ülkelerinin gösterdiği işbirliğine karşı Cezayir bir direnç noktası. Burada Cezayir istihbaratının bu örgütlerle sıradışı ilişkisi tartışılabilir ama herkes şunun farkında: Dış müdahaleyle sömürgecilik yeni çağın formatıyla geri dönüyor. Cezayirli Tuareg liderinin Buteflika’ya uyarısı boşuna değil: “Dış müdahaleye izin verirsen çölde askeri üsler kurulur.”